Irak asıllı meşhur alimlerden ve İslam Düşünce Enstitüsü başkanlarından Taha Cabir Alvani ihtida eden Latino bayanların İslam'a katılım merasimlerinde bir konuşma yapıyor ve şöyle söylüyor:" Siz İslam'a girmekle eski dininize geri döndünüz..." İslam adına uydurulmuş Hristiyanlık veya tevhit adına uydurulmuş teslis geleneğinden tekrar eski geleneğinize ve duru İslam'a döndünüz demek istemiştir. Zira peygamberlik şeceresi birdir ve bu şecere İslam olarak bilinmektedir. Hazreti İsa sonuçta bir İslam peygamberidir. Bütün peygamberler İslam peygamberidir. Hazreti Muhammed ise çift vurgulu bir İslam peygamberidir. Getirdiği şeriat itibarıyla orijinal olmakla birlikte peygamberliik silsilesi itibarıyla da eskilerin ve öncekilerin bir devamıdır. Hem genel hem de özel bir İslam peygamberidir. Peygamberler silsilesinin sonuncusudur. Peygamberler anneleri yani şeriatları itibarıyla muhtelif ancak inanç esasları itibarıyla müttehittirler. Şeriatları tevhit esası üzerine yükselir. Bu nedenle de bir hadiste peygamberler için 'anaları ayrı babaları bir kardeşlerdir' denilmiştir. Bu gerçeği vurgulamak maksadıyla Muhammed Ataurrahim adlı yazar 'Hazreti İsa bir İslam Peygamberi' adıyla bir eser kaleme almıştır. Peygamberler aynı evin çocuklarıdır. Peygamberimiz kendisini bir binanın natamam son tuğlasına ve hatemine benzetmiştir. ' Eksik tuğla benim ve peygamberlerin sonuncusuyum' buyurmuştur. Benim ve benden önceki peygamberlerin misali şu misale benzer: Birisi bir bina yapmış binayı tezyin etmiş, muhkem hale getirmiş sadece bir köşesinde bir tuğla boşluğu eksik yer kalmıştır. Evi dolaşan insanlar hayretle şunu söylerler: Keşke boş kalan tuğlanın yeri de doldurulsaydı!
Necaşi'nin dediği gibi İslam ile Hıristiyanlık arasında yerden eline aldığı çırpı veya çırpının çizdiği çizgi kadar fark vardır. Lakin bu fark zamanla teslis inancının kökleşmesiyle birlikte genişlemiştir. Elbette onun davet mektuplarına icabet ettiği ve Müslüman olarak öldüğü rivayetleri de vardır. Vefatından sonra Medine'de gıyabında cenaze namazı kılınması da bunu gösterir. O bir siyasetçiden ziyade adaleti gözeten hasbi bir kimsedir ve haluk yani ahlak sahibi bir insandır.
LATİNO'LARDAN TURKO'LARA !
Endülüs meselesiyle yakından ilgilenmiş Faslı dostlarımızdan merhum Ali Muntasır Kettani "The Malingers ve sair kitaplarında Colomb'dan önce Amerikan kıtasını Müslümanların keşfettiklerini ve bunun bilhassa Murabıtlar dönemine rastladığını ifade etmektedir. Endülüs'ün düşmesi Amerika'nın yükselmesi olmuştur. Bir gün tersi de gerçekleşebilir ve ABD'nin çöküşü Endülüs medeniyetinin yeniden dirilmesine ön açabilir.
Durum Üstad Necip Fazıl'ın özetlediği gibidir:
Kırılır da bir gün bütün dişliler,
Döner şanlı şanlı çarkımız bizim.
Gökten bir el yaşlı gözleri siler.
Şenlenir evimiz barkımız bizim.
Kısaca Müslümanların birinci dalgası bugün Venezuela ve Ekvador gibi devletlerin yer aldığı bölgelere Endülüs üzerinden ve döneminde ulaşmışlardır.
Bugün hala Venezuela ve Ekvador ve mücavir ülkelerde Endülüs geçmişiyle övünen kesimler bulunmaktadır. 1878 yılında doğan Don Raphael Donkalis bu Endülüs kalıntılarından birisidir. Kısaca dinlerin soy kütüğü açısından baktığımızda Taha Cabir Alvani'nin dediği gibi aslında onlar, üzerine Hristiyanlık sütresi çekilmiş kadim İslam geleneğinin parçasıdırlar. Rusya'da Tatarlar için kullanılan deyim gibi Latino'ları keselesen altından tap taze Müslümanlık çıkar. Burada bütün bağlantılar İslam'a çıkıyor. Sonra onlara Roma mastarı veya cilası çekilse bile altını kazıdığınızda dipdiri İslam çıkmaktadır. Birinci dalga Müslümanlar Latin Amerika ve Kuzey Amerika'ya Kristof Kolomb'dan önce gelmişlerdir. Onunla birlikte giden ve yeni kıtaya ayak basanlar arasında Müslüman coğrafya rehberler vardır.
Son dalgada Turko'lar vardır. Bunlar genellikle Şam yani Ön Asya kökenlidir. Endülüs ve ardından Şam göçlerle birlikte Latin Amerika'da filiz vermiştir. Son köprüyü yani Şam ile Latin Amerika arasındaki köprüyü kuranlar da Turko''lardır. Kimi iddia ve değerlendirmelere göre Latin Amerika'da Turko'ların sayısı 20 milyonu bulmaktadır.
ŞAM-LATİN AMERİKA KÖPRÜSÜ TURKO'LAR
Nasıl Endülüs'ün çökmesi Amerika'nın yükselmesi olmuş ise keza Osmanlı'nın çökmesi de Batı'nın veya ABD'nin yükselişi olmuştur. Osmanlı'nın zayıflamasıyla Şam ve bölgesinin karışması, Latin Amerika'ya yönelik bir göç dalgasını tetiklemiştir. Bunun sonucunda Osmanlı pasaportuyla Latin Amerika'ya ayak basanlara el Turco (Al Turko) denmiştir. Bunlar da zamanla Latin Amerika'da ticari koloni kurmuşlar ve yeni kuşaklar siyasetle de hemhal olmuş ve aralarından Carlos Menem gibiler sivrilmiş ve Arjantin cumhurbaşkanlığına kadar yükselebilmiştir. Meksika'nın en zengini olan Carlos Slim Heluda yine Turko kökenlidir.
Menem, 2 Temmuz 1930 tarihinde La Rioja, Arjantin'de dünyaya gelmiştir. 1983'te demokrasinin yeniden tesis edilmesinin ardından ülkeyi yöneten ikinci devlet başkanıydı. Doğduğu ve daha önce valisi olduğu La Rioja eyaletinden senatör olan Menem, 10 Temmuz 1989'dan 10 Aralık 1999'a kadar devlet başkanlığı görevini yürüttü.
Çeşitli sağlık problemleri yaşayan Menem, Haziran 2020'de yeni tip koronavirüse (Kovid-19) benzer arazlar gösterdiği için hastaneye kaldırılmış ancak testleri negatif çıkmıştı.15 Aralık 2020'de idrar yolu enfeksiyonu nedeniyle başkent Buenos Aires'te kaldırıldığı hastanede 14 Şubat günü son nefesini vermiştir.
Müslüman bir aileden gelen Menem, Arjantin kanunlarına göre devlet başkanlığı görevini üstlenebilmesi için Katolik Hristiyanlığa geçmişti.
İlginç olan, 14 Şubat günü (2021) son nefesini veren eski Devlet Başkanı'nın, yakın bazı çevreler hayatını Hristiyan olarak sürdürdüğünü, tamamladığını söylese de bilinen şekliyle o İslam'ı hiç terk etmemiştir. Cenaze töreni Hristiyan geleneğine göre düzenlenen Menem'in defnedilmesi işleminden önce Arjantin İslam Merkezi Başkanı Anibal Beşir Bakır tarafından ruhuna Kur'an-ı Kerim okunmuş ve dua edilmiştir. Hristiyanlığı esas alan resmi merasimin dışında bir de gayri resmi İslami defin işlemi yapılmıştır. İslami geleneklere göre ikinci cenaze merasimi yapılmıştır.
Carlos Menem'in iki merasimli cenaze töreniyle gömülmesi bize Baas ideolojisinin kurucusu Mişel Eflak'ın cenaze törenini hatırlattı. Kendisi Suriyeli bir Ortodoks aileden gelen Mişel Eflak Arap milliyetçilik ideolojisi olan Baas anlayışını vazettikten sonra Suriye ile Irak Baasları arasındaki çekişme gergefinde kalmış ve Irak'a; Saddam Hüseyin'in yanına sığınmıştır. Bağdat'ta vefat eden Mişel Eflak Saddam Hüseyin tarafından İslam' benimsediği ileri sürülerek İslami geleneklere göre defnedilmiştir! Hafız Esat'ın durumu da bundan farksızdır. Biraz daha karmaşık olsa da netice birdir ve Mişel Eflak'ın durumuna benzemiştir. Arjantin anayasası devlet başkanının Katolik olmasını nasıl şart koşuyorsa bu yönde amir hükmü bulunuyorsa; Suriye anayasası da devlet başkanının Müslüman olmasını şart koşuyordu. Hafız Esat arkadaşlarına yaptığı darbe ile duruma el koyduktan sonra cumhurbaşkanı olmasının önünde tek bir engel; anayasanın ilgili maddesi kalmıştı. Onu da aşmak gerekiyordu. Bunun üzerine Lübnan Şii toplumunun lideri ve daha sonra 'kayıp imam' olarak anılacak olan Musa es-Sadr, Esat'ın mensubu olduğu Nuseyrilerin Müslüman olduklarına dair fetva vermiştir. Lakin daha sonra 1976 yılında Esat Suriye ordusunu Lübnan'a sokunca Musa Sadr ile araları açılmış, Libya'da 31 Ağustos 1978 tarihinde kaybolduktan sonra, kimileri bu çekişmeden dolayı Hafız Esat tarafından ortadan kaldırıldığına hükmedilmiştir. Dedikleri gibi 'el cezau min cinsi'l amel 'yani ceza ve mükafat işin türüne göredir. Elbette suçu Kaddafi'ye yıkanlar çoğunluktadır. Fethi Şikaki meselesi de ikinci bir Musa es-Sadr olayı olmuştur. Karizmatik Musa es-Sadr'ın yerini ise işlevsel ve Suriye Muhaberatının dehlizlerinde yetişmiş bir isim olan Nebih Berri almıştır. Nebih Berri sonuna kadar Suriye rejiminin veya Esat hanedanlığına bağlı kalmıştır. Milim sapma göstermemiştir.
Sonuçta, Musa es Sadr'ın Müslümanlığa geçirdiği Hafız Esat'ın aynı sıfatla cenaze namazını kılmak da Muhammed Said Ramazan el Buti'ye nasip olmuştur.