İslam alemi son dönemde onar yıllık dilimlerle birlikte muhtelif badireler atlatmıştır. Bunlardan birisi Cezayir'de 1990 ile 2000 yılları arasında yaşanan 'Aşriyye Sevda' denilen karanlık on yıldır. Bu yıllar siyaseten insan öldürmenin serbest olduğu, insan onurunun hiçe sayıldığı, gözetilmediği, gözyaşlarının sel olup aktığı menhus yıllardır. Mısır'da Vasat partisinin kurucularından Ebu'l Ula Mazi bir yazısında Mısır'da da Cezayir'dekine benzer olarak Aşriyye Seyyie (kötü on yıl) yaşandığına parmak basmıştır (https://arabi21.com/story/1349487/). Cezayir'deki kadar kanlı olmasa bile yine de insan onurunun hiçe sayıldığı karanlık yıllar. Suriye de, 2011 tarihinden bu yana yani on yıldan beri durulmadan, çalkalanıyor. Kanlı karnaval şeklinde seyreden Suriye olayları onuncu yılını devirdi ve doldurdu. Demek ki her ülkenin kendisine göre ödediği ağır bedeller var. Bedel ödemeyen devlet var mı? Bunlar doğum sancısı olmalı.
Ürdün'de kötü yönetim ile bedel ödeyen ülkeler arasında geliyor. Ürdünlüler Kral Abdullah döneminde adeta gün yüzü görmediler. Osmanlı sonrası 100 yıllık tarihlerinde özellikle de son diliminde ekonomik durum sürekli olarak ekside seyrediyor. Al Sabeel elektronik gazetesinde Nahid Veşşah imzasıyla bir yazar 'can çekişen ulusun feryadı' namıyla bir yazı kaleme almış. Bu yazıda Ürdün'ün trajedisini ele alıyor. Ramazan'a sayılı günler kala Ürdün halkının manevi dayanaklarından da mahrum kaldığını ve salgın nedeniyle toplu teravih namazları kılamayacağını veya toplu iftarlar yapamayacağını ifade ediyor. Bir ülke düşünün ki manevi dayanaklarını kaybetmiş onun ötesinde siyasi dayanaklar ise çürük.
3 Nisan (2021) tarihinden itibaren Ürdün çalkalanmaya devam ediyor. Darbe hazırlığı olarak sunulan olaylar dizisi nedeniyle ülke çalkalanıyor. Lakin artık herkes bunun bir darbe hazırlığı değil ' sözde/mez'um' bir darbe girişimi olduğunda hemfikir. Sadece kötü gidişata karşı Prens Hamza aşiret reisleriyle birlikte yüksek sesle konuşuyor dolaylı olarak Kral Abdullah'ın iş göremez hale geldiğini ve ülkeyi yönetemediğini söylüyor. Bu arada Al Salt Hastanesinde korona hastaları boğularak can veriyorlar. 9 milyonluk ülkede 6 milyon insan kitlesi korona nöbeti geçiriyor. İnsanlar burnundan soluyor ya da insan çığı kopmak üzere. Ortada darbe hazırlığı veya süreci falan yok sadece kral Abdullah paranoya nöbetleri geçiriyor. Altından zemin kayıyor. Daha doğrusu bir darbe nazırlığı değil ülkede bir devrimin ayak sesleri duyuluyor. Lübnan, Cezayir ve Irak'ta olduğu gibi halk içinden kazan kaldırıyor ve kaynıyor. Bunun dışa yansıması an meselesidir. Dolayısıyla Kral bütün suçu üvey kardeşi Hamza'ya yıkarak devrim öncesi basıncı emmek ve kontrol etmek istiyor.
Bu süreçte Ürdün'de Prens Hamza ve ilişkili haberlere yayın yasağı getirildi. Bununla birlikte rejim mahremlerini gizlemekte zorlanıyor. Veya içerideki halka sansür uyguluyor ama mahremiyetleri yabancılar tarafından faş ediliyor, ortaya saçılıyor. Özelikle İngiltere, İsrail ve ABD ile olan gizli bağlantıları, münasebetleri. Bu gizli münasebetler yumağını sızdıran ve faş eden çok sayda eser ve müellif var. Bunlardan birisi de 'Mileffat es Sırriyye' adı altında eser kaleme alan Muhammed Haseneyn Heykel'in çalışmasıdır. Gizli Dosyalar adı altında Ürdün rejiminin İsrail ile gizli kapaklı ilişkilerini nazara vermiştir. İhanet zinciri veya silsilesi elbette dede Şerif Hüseyin ile birlikte başlıyor ve Irak'ta Faysal veya Ürdün'de Abdullah ile yoluna devam ediyor. Irak Kralı Faysal İngilizlere medyun-u şükran olduğunu şu ifadelerle dile getiriyor. Ben sadece majestelerinin emrindeki bir memurum! (Taçsız Kral, Muhammed Hadi el Haseni, https://www.echoroukonline.com/ 28/02/2021). Kardeşi Ürdün Kralı Abdullah ise ihaneti seciye düzeyine çıkarmış ve yeni Arap rejimleri için model olmuştur. Amerikan elçisiyle eski Suriye başbakanlarından Muhammed Maruf Devalibi konuşurken Amerikan Büyükelçisi neden Ürdün seçeneğini ve modelini izlemediklerini sorar. Bu İsrail ile gizli kapaklı ilişki kurmak, yürütmek demektir. Ürdün rejimi bu mahrem ve memnu ilişkilere Kral Birinci Abdullah'ı kurban vermiştir. 1951 yılında olmalı Mescid-i Aksa'da iken Filistinli fedailer kendisini nefessiz bıraktılar. Bedenini cansız bir şekilde Mescid-i Aksa zeminine serdiler. Filistinliler hala Aksa'yı kurtaramadılar ama ihanetleri de cezasız bırakmadılar. Nice 'normalleşme' ziyareti yapanlara Aksa Camiini dar ettiler. Muhammed Haseneyn Heykel'e göre Kral Hüseyin döneminde de İsrail ile Ürdün arasında gizli kapaklı ilişkiler hiç kopmadı. Bu gizli ilişkilerin tarihçesini veya çetelesini tutanlardan ikisi de 'Düşmanca Yardımlaşma' adıyla bir eser kaleme alan İsrailli yazarlar Yossi Melman ile Dan Revive'dir. Bunlar da gizli ilişkilerin tarihine derkenar veya not düşmüşlerdir.
İsrail ile gizli ilişkilerde Ürdün daima bir model olmuştur. Diğerlerinin de bu modeli izlemeleri telkin edilmiştir. Muhammed Maruf Devalibi, Ürdün modelini izlemeleri gerektiği yönündeki telkini üzerine ağzından şu sözler dökülmüştür: Siyonizm düşmanca ve yayılmacı bir ideolojidir. Bizim çıkarlarımıza da varlığımıza da terstir ve ötesinde düşmandır. İsrail'i araya sokmadan sizinle birlikte olmak istiyoruz Amerikan elçisi ise " işinize gelirse. Ya İsrail ile birlikte bize de yakın olursunuz ya da öteki seçenekte hürsünüz." diye kestirip atmıştır.
Bunun üzerine Devalibi 'biz komünizme de karşıyız. Lakin hiç olmazsa üzerimizde fiziki emelleri yok' diye çaresiz mazeret beyan eder. Ürdün'ün gizli kapaklı ilişkileri bir seciye haline gelmiş yani huy olmuştur. Tüy dikmiştir. Bununla da Arap dünyasına Camp David'den önce ilk model olmuştur. Camp David'den sonra ise Mısır siyasi hacmi ve kütlesiyle ihanet çemberinde ön safa geçmiştir.
Yusuf Bin Taşfin ise Ürdün rejiminin gizli kapaklı ilişkileri hususunda şu mazeretleri sıralıyor: Şerefim ve tarih için şunu söylemek gerekir ki, 1967 yılında Kral Hüseyin savaşa girmekte ve savaşı sürdürmekte samimi idi. Müttefiklerinin ihanetine uğramıştır. Abdunnasır ile geçmişteki ilişkilerine rağmen savaşı samimi bir havada yürütmüştür. Lakin Mısır uçaklarını vuran İsrail uçaklarına vurmak isterken bu Suriye Hava Kuvvetleri ve Esat tarafından engellenmiştir. Mısırlılar yani Nasır taraftarları savaşın seyri konusunda Kral Hüseyin'e yalan söylemiştir. Şam'daki müttefikler ise ihanet ederek Ürdün tarafından Mısır hedeflerini vurduktan sonra geri dönen uçakları vurmaları engellenmiştir. Bu savaştan sonra ise herkes birbirine güvenini kaybetmiş ve herkes kendi yoluna gitmiştir. Kendi çaresine bakmış ve 'önce ben ve çıkarlarım(nefsi nefsi) ' politikasına yönelmiştir. Dolayısıyla Kral Hüseyin'in İsrail ile bağlantıları gündeme gelmeden öncesi de hatırlanmalıdır. Ben burada mazeret üretmiyorum sadece durumu izah etmeye çalışıyorum.
Kısaca ihanet bulaşıcı.
Maalesef Osmanlı sonrası Arap tarihi, ihanetler tarihinin toplamından ibarettir. Şimdi bu sürecin de sonuna gelip çattık. Zamana oynayanlar zamanı tükettiler.