'Minik kuş' olarak nitelendirdiğim kadim dostum Bekir Uysal hoca Sakarya'ya geldiğimde müşterek dostumuz Mehmet Türk hocayı görmek üzere köyüne gitmemizi önermişti. Ben de olur demiştim. Emeklilik sonrası Karasu civarlarındaki köyüne çekileli beri hocayla pek temasım olmadı ve karşılaşmadık. Bekir Uysal hoca bu ziyarete hazırlık olarak beyin jimnastiği yapıyordu. Hatta Sakarya'dan Karasu'ya doğru bizi götürecek arabanın ve sürücünün tedarikiyle de bizzat ilgileniyordu. Sonra bana acil bir mesaj gönderdi ve Mehmet Türk hocamızın elim bir trafik azası geçirdiğini duyurdu. Mesajı fark etmediğim için bilahare telefonla aradı ve acı haberi duyurdu. Ardından da çok geçmeden vefat haberini paylaştı. Böylece gözlediğimiz bu ziyaret natamam kaldı. Bize ardından rahmet ve Fatihalar okumak düştü. Gidemedik ama ardından yad ettik ve hatıralar şeridi olarak eski yaşanmış güzel günler gözlerimizin önünden akıp geçti. Dirisini ziyaret etmeyi planlamıştık kısmet ölümüyle karşılaşmak oldu. Keşke bir kişiyle değil ortamıyla birlikte eski günleri yeniden yakalayabilsek. 'Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer' demişler. Heyhat! Hatıralar bir kez yaşanıyor binlerce kez ise yad ediliyor. Mekan havzaları olduğu gibi zaman havzaları ve dilimleri de var. Mekanlar değiştiği gibi zamanlar daha sık değişiyor. Geride sadece izleri ve dağılan dumanı kalıyor. Onları sadece hatıralarımızda yaşatabiliyoruz. Hamdolsun gençliğimizde güzel zamanlarda güzel insanlarla karşılaştık ve güzel beraberliklerimiz oldu. Şimdi onlarla avunuyoruz. Bugün bile onları andıkça hayatımız renkleniyor, tatlanıyor. Hatıraları bile hayatımızı tatlandırmaya yetiyor. Mehmet Türk hoca da kaybolan zaman havzasından geriye kalan renklerden ve karelerden biriydi. Bazen boşalan ortak mekanlara giderek hazine arama titizliğiyle onlardan geriye kalan izleri, hatıraları yokluyorum, arıyorum. Arap Salahaddin abi dediğimiz yine Meczuplar Tekkesinin müdavimlerinden bir tanıdığımız vardı. Salahaddin Ünsel'in terzihanesine de uğrardı. Sakarya-İstanbul otobüsleri semtinden geçer. Evi yol kenarına yakındır. Onun evinin hizasına geldiğimizde gayri ihtiyari gözlerim hep onu arar. Ne halde bilmiyorum. Vefat etmiş olmalı ki, yoksa haberini alırdık. Belli ki, hamuşan (berzah/suskunlar diyarı) yurduna gitti, sesi sedası kesildi.
Sakarya'ya gelirken eski otogarın civarında olan evinin önünden geçerken gayri ihtiyari yaşadığı eve doğru bir bakış fırlatıyorum. Gözlerim onu arıyor. Seller ve tufanlar gibi bazı sosyal afet ve felaketler de hatıraların izlerini silip götürüyor. Eski ortak mekanlar kalmadığı için buluşma imkanı da doğmuyor. Yaşasalar bile onları nerede bulacağız? Hangi köşeye çekildiler, hangi taşın arkasına sindiler? Hatta Bekir Uysal hocam bazen eski dostum Safa Özsu'nun vefat edip etmediğini benden soruyor ve bilip bilmediğimi merak ediyor. Zira geçmişte Yeni Cami'ye sabah namazına gelirdi ve çevresi olarak bu namaz trafiğinden onun varlığından haberdar olurduk. Ama son sıralarda bu trafik kesildi. Bekir Hocam Sakarya'ya geldiğimde hakkında birlikte bir soruşturma yapmamızı istiyor. Bazen esen sert sosyal ve fiziki rüzgarlar nedeniyle yeteri kadar birbirimize vefa da gösteremiyoruz. İlişkiler bir yerde donup kalıyor. Sonra da kopuyor! Geride sadece tatlı hasreti ve özlemi kalıyor. Pişman oluyoruz ama bazı pişmanlıkların geriye dönüşü olmuyor.
Bekir Hoca ile birlikte biraderim İbrahim de eski dostlarla bağlantıları yeniden kuvvetlendirmeye gayret ediyor. Bekir Hoca gibi bana Sakarya'dan ortak dostlardan haberler uçuruyor. Ne yazık ki dirilerine yetişemediklerimizin ölüm haberleriyle karşılaşıyoruz. Yar-ı garımız Sakarya'nın terzi babası Ali Taşçeken'le son buluşma ve cenazesine yetişme konusunda yine İbrahim'in gayreti imdadımıza yetişti. Allah tevfik etmiş o da vasıta olmuştu. Son dirisine ve cenazesine yetişme ziyaretleri de dostluğun da bir kerameti sayılmalı. Allah, dostlarının dostuna değer veriyor. İbrahim vasıta olmuş ve Allah kopmaz bağlarla bağlı dostları son kez buluşturmuştu. Kur'an da böyle telkin ediyor: Sabret! Allah iyilerin ecrini zayi etmez! Kendisi için gözetilen dostlukları korur ve nemalandırır, bereketlendirir. Cenazelerde ve özellikle de dostlarımızın cenazelerinde lahuti hava sezeriz; bizi sarar ve sarmalar. O lahuti havayı başka bir yerde yakalayamayız. Zira ortama ilahi cezbe ve sekine iner. Dünyayı dolaşsanız matem içinde böyle bir zevki tadamazsınız.
Ali Taner dostumuzla ilgili de yine bir deja vu kesiti yaşadık. Bekir Uysal hocanın Mehmet Türk hoca ile ilgili teklifinde olduğu gibi biraderim İbrahim de Sakarya'ya geldiğimizde Ali Taner'i birlikte ziyaret etmeyi teklif etti. Zaman zaman beni soruyor ve karşılıklı olarak benden bahsediyorlarmış. Ben de Bekir Hocaya verdiğim söz gibi biraderim İbrahim'e de söz verdim. Hakikaten ben de Ali Taner beyi ve ahvalini merak ediyordum. Hamburg veya Almanya faslından sonra Sakarya'ya yerleşmiş. Depremden sonra (1999) dönmüş dolaşmış, nice benim gibiler gibi kürkçü dükkanına, eski adresine geri dönmüş. Eski Saray sinemasının metruk arsasının yanında Adanalı Eczacı Hadi Dinçer beyin dükkanının olduğu iş hanında karşılaşmıştık. Sağ olsun o beni tanıdı. Geçmiş gün Hamburg günlerinin üzerinden çok zaman geçtiği için hatıralar küllenmiş veya simalar silikleşmişti. Kendisiyle Orhan Cami'ye kadar giderek birlikte namaz kılmıştık. Sohbet ettik. Eski günleri ve eskiyen eskimeyen dostları andık. Ali Taner beyle Hamburg'dan tanışıyorduk. Türkiye'den gelmiş gençler Hamburg Merkez Camii etrafında kümeleniyor, küçük bir topluluk oluşturuyorlardı. Burada yatıp kalkıyor kimileri üniversiteye gidiyor kimileri de dil öğreniyordu. O sıralarda Hamburg Merkez Camii'nin mescit bölümünde hallice bir kütüphane vardı. Ben namazdan sonra hemen kütüphaneye dalar ve kitapları kurcalar, tetkik etmeye başlardım. Merakımı celbeden yerleri okumaya koyulurdum. Benim dışımda böyle meraklı birisi daha yoktu ya da ben öyle sanıyordum. Bundan dolayı gıyabımda yazan bazıları benim afetimin okumak olduğunu iddia ederler. Onlara göre okuduklarım kafamı, zihnimi yani istikametimi ya da duruluğumu tarumar ediyor, bozuyormuş! Zihnimi bulandırıyormuş! Doğru söylüyorlar okumanın bedeli ağır olmalı.
Merkez Camii buluşma noktamızdı.
Burada merhum Ali Taner ile ilgili tali bir parantez açmalıyım. Vefat ettiğinde 65-66 yaşında olan Ali Taner 1956 yılında Burdur'da dünyaya gelmiş. Adapazarı'na geliyorlar ve ilk ve orta öğrenimini burada Sapanca'da tamamlıyor. Ardından liseyi yatılı olarak Haydar Paşa Lisesinde okuyor-bitiriyor. 1976-1977 öğretim yılında Aachen Üniversitesi Kimya Fakültesine kaydını yaptırıyor. Bu şehir Arap Camii ya da büyük Arap edebiyatçısı Ali Tantavi'nin damadı İsam Attar ile birlikte anılıyor. Bu camiyi ziyaret etmiş ve bazı kitaplar almış ve uzun dönem çıkardıkları er Raid dergisini de abone olarak takip etmeye başlamıştım. Yine bu şehrin bize kazandırdığı dostluklar arasında Muhsin Ceylan da var. Bir gece hanesinde yatılı kalmış ve misafiri olmuştum. Son yıllarda sosyal medya sayesinde izini yeniden yakaladım.
Ali Taner Bey bu ülkede fasılayla birlikte 8-9 yıl kalıyor. 1979 yılında kısa süreliğine Türkiye'ye döndükten sonra evleniyor ardından yeniden eğitimini tamamlamak üzere Almanya'ya geri dönüyor. Avrupa İslam Talebeleri Birliği'nin kurucuları arasında yer alıyor. Geçmiş gün bu birliğin ayda bir olan toplantıları genellikle Hamburg'da Merkez Camii'nde yapılıyordu. Demek ki Aachen'dan gelenler arasında olan Ali Taner ile bu vesile ile tanışmış olmalıyız. Bu talebe birliği Milli Görüş çatısı altında faaliyet gösteriyordu. Buna emek verenler arasında merhum Kerkük kökenli doktor Yusuf Zeynelabidin ve yine Ali Ulvi Kurucu'nun damadı doktor ya da tabip Hayrettin Bulut da bulunuyordu. 1985-1986 yıllarında ülkeye kesin dönüş yapıyor ve önce askerlik hizmeti sırasında Konya Askeri Hastanesinde laborant olarak hizmet veriyor. Ardından 1988-1989 yıllarından itibaren tıbbi bitkiler alanında özel sektörde çalışmaya başlıyor. Vefat edinceye kadar bu alandaki faaliyetlerini sürdürüyor. Bu arada doldurulmuş sebze ve meyveler sektörüyle de ilgileniyor. Alman Martin Bauer firmasına da ilgili bulunduğu alanda danışmanlık hizmeti veriyor. Kısaca iç ve dış gurbetten sonra hayatını Sakarya'ya adıyor.
Özel sektörde çalıştığı dönemlerde bilhassa Yalova ve Bursa civarlarında faaliyet gösteriyor. 1999 depremiyle birlikte Sakarya'ya avdet ediyor. Uzmanlık alanıyla ilgili hem telif hem de tercüme eserler veriyor. Arkadaşı Sakarya Belediye Başkanı Ekrem Yüce'nin birikimini belediye çerçevesinde değerlendirmesi teklifine evet diyor ve hizmetlerini Sakarya Belediyesi uhdesine kaydırıyor. Sakarya Botanik Bahçesi projesini hayata geçirmeye gayret ediyor. Vefatından önce bu projenin üçte ikisi tamamlanıyor. Ali Taner bey Sakarya Büyükşehir Belediyesi Fidan A.Ş.'de baş danışman ve yönetim kurulu üyesi olarak görev yapıyordu. Yine Kadir Mısıroğlu'nun öncüsü olduğu Osmanlılar İlim İrfan Vakfı'nın da kurucuları arasında yer alıyordu.
Tekrar Hamburg Merkez Camii faslına dönecek olursak; O sıralarda imam olarak Bağdat Üniversitesi mezunu Halis Hoca diye birisi vardı. Camide bir kitap satış bölümü de yar alıyordu ve Halis Hoca burasıyla da ilgilenirdi. Ben de Hamburg'a gelmişken Halis Hocadan en yeni çıkan kitapları edinirdim.
Buradaki gençler heyecanlı gençlerdi. Başlarında Hayrettin Bulut ve bir iki kişi daha vardı. Hayrettin Bey gençlere rehberlik yapar, sohbet eder ve birlikte çeşitli kitaplardan ders yaparlardı.Lakin gençlerle dernekler ve cami yönetimleri arasında görünmez bir gerginlik atmosferi hakimdi. Zira dernekler dava adına gençleri baskılamak istiyorlardı. Cami dernekleri gençleri propaganda aracı yapmaya yelteniyor ve siyasi hizmetlere ağırlık ve öncelik vermelerini istiyordu. Halbuki, öğrenciler dallarında başarılı olunca bu hizmetler kendiliğinden yürüyecekti. Bu baskın siyasi ajanda talebelerle cami derneği arasındaki ahengi ve ilişkileri torpilliyordu. Bu nedenle daha sonra o güzide topluluk dağıldı. Cami derneği propaganda faaliyetleriyle baş başa kaldı. İlme ve ehline hiç hürmet göstermiyorlardı. Onları sadece siyasi faaliyetler ilgilendiriyordu. O noktaya odaklanmışlardı. Akabinde Hayrettin Bulut ve ekibi talebe işleriyle ilgilenmeyi bıraktı. Herkes kendi yoluna devam etti. Talebeler ise başsız kaldı. Sistematik faaliyetlerden uzak kaldılar. Ali Taner de geçmiş gün o gençler topluluğu arasında olmalıydı. O günlerde çok hareketli biriydim daha sonra olayların ağırlığının altında süzüldüm ve duruldum.
Sonra rüzgarlar beni Mısır-Almanya hattından Türkiye'ye attı ve eski bağlantılarımı kaybettim. Ben yine yıllar sonra bir şekilde yarı göçer vaziyette kürkçü dükkanı Sakarya'ya geri dönmüştüm. Tam porsiyon vaziyette geri dönmeyi istemiştim ama kader müsaade etmedi. İşte anlattığım veçhile Ali Taner beyle bir kez daha Sakarya ufuklarında karşılaştık. Son yıllarda eskisi kadar Sakarya'ya gitmiyordum, biraz da yalnızlığı sever olmuştum. Baştan beri içine kapanmayı seven bir tarafım var, bu karakter yaş ilerledikçe ve insani ilişkilerin vefasızlığını gördükçe daha baskın hale gelmeye başladı. Bu nedenle de asude ve tertemiz hatıralarla baş başa kalmayı, yalnız dolaşmayı insanlarla baş başa olmaya yeğliyorum. Biraderim İbrahim bazen Sakarya'ya gelip döndüğümü izlerimden anlıyor olmalı. Zira geride yine de gayri ihtiyari izler bırakıyoruz. Bazen ayaklarım beni gayri ihtiyari eski dostlara kadar götürüyor. Ya da hasbe'l kader onlarla karşılaşıyoruz. Bu durumlarda biradere söz verdiğim halde uğrayamıyordum. Sebebi de günübirlik ziyaretler. Birader hafta içi işte olduğundan yanına gitmiyorum. Vakit dar olduğundan küçük bir tur atarak geri dönüyorum. Bazen Bekir hoca veya birader İbrahim'i istemeden 'ektiğim' zehabına kapılarak üzülüyorum. Sonra Bekir Hocanın o günlerde Sakarya dışında olduğunu öğrenerek seviniyorum. İletişim araçları bazen mesafeyi daha çok açsa da bazen kısmen de olsa kapatıyor, kopukluğu gideriyor.
Ali Taner için verilmiş bir ziyaret sözüm vardı şimdi onu gıyabiye çevirdik ve yazıya döktük. O önden gitti ama arkada ortak dostlarımız var. Bunlardan birisi de Sakarya Belediyesinden Hasan Sayar beyefendi. Ali Taner beyin mesai arkadaşlarından. Ali Taner bey Sakarya Büyükşehir Belediyesi Fidan A.Ş.'nin baş danışmanı ve yönetim kurulu üyesi olarak görev yapıyordu. Eskilerin ifadesiyle nebatat yani botanik alanıyla ilgileniyordu. Uzmanlık alanı buydu. Dini anlamda gelenekle iç içe bir yapısı vardı. Şevket Eygi, Kadir Mısıroğlu'nun takipçilerinden olup Sakaryalı olarak da merhum doktor Sadık Canlı'nın dost çevresi arasında bulunmaktaydı. En son Hasan Sayar ile birlikte İstanbul'a gelerek Şevket Eygi'nin vefatının ikinci yıl devriyesi etkinliklerine katılıyor. Adeta son haftasını veya hayatının son günlerini kabirdeki dostlarıyla vedalaşarak tamamlıyor veya 'ben de yanınıza geliyorum' diye selamlaşarak geçiriyor ve bu dünyaya böyle veda ediyor. Veda içinde veda. Allah rahmetini esirgemesin. Sonunda her fani gibi gözlerini bu dünyaya yumdu, berzaha ve öteki dünyaya açtı. Mekanı cennet olsun.
Dostlar öldükten sonra hatıralarıyla yaşıyoruz. Onlar da olmasa hepten yalnızız.
Not: Makalenin yazılması sırasında gerekli bilgi tedariki noktasında Ali Taner'in oğlu Mustafa Taner ile Sakarya Belediyesinden müşterek dostumuz Hasan Sayar'ın katkıları olmuştur her ikisinden de yardım aldım. Kendilerine teşekkür ederim.