Bir kanalda Amerikan yapımı canlandırma programı izlerken 'mutlu hata' terkibiyle bir ifade duydum. Bunun üzerine kafamda bir şimşek çaktı ve aradığımı bulduğumu düşündüm. Aradığım bir şeyi aramadığım bir yerde bulmuştum. İfade edemediğim konuyu ya da başlığı keşfetmiştim. Ben de bunu arıyordum. Aradığımı bu deyimde bulmuştum. İzah edeyim:
Allah meleklerle muhaveresinde onlara yeryüzünde yeni bir varlık, insanı ve insanoğlunu yaratacağını duyurur. Onlar ise bunu hikmete aykırı bulurlar. 'Yeryüzünde kan dökücü bir mahluk mu?' yaratacağını sorarlar. Kan dökücü sıfatıyla insanoğlunun, bulunduğu yerde cürüm işleyeceğini anlatmak isterler. Allah ise meleklere 'sizin bilmediğinizi bilirim' diyerek idraklerinin kapasitesini hatırlatır. Önce insanı yaratmış ve ardından yasak elma yiyen insanoğlu yeryüzüne inmiştir. Cennetten dünyaya inmişler. Hıristiyan literatüründeki 'felix culpa' ifadesi bu süreci anlatır ve şerden hayır doğduğunu ifade eder. Bazen hayırdan şer veya şerden hayır doğabilir. Araplar bazen şerrin hayır getirdiğine inanırlar. Bunu anlatan ifadelerden birisi 'şerrun la budde minhu / kaçınılmaz şer' ötekisi de 'rubbe darretin nafia / bazı şerler hayırdır' ifadesidir. Bunlar deyim olmuştur. Kısaca her şer zararlı değildir bazen de hayır kapsını açar ve mutluluk getirebilir, vesilesi olabilir. İnsanoğlunun yaratılması ve Adem ile Havva anamızın cennetten inmesi buna dair misaldir. Gerçekten de Hazreti Adem Aleyhisselam döneminde Habil'in manevi olarak seçilmişliğini kıskanan diğer şaki kardeşi Kabil, onu öldürür. Meleklerin haber verdiği ilk kan böylece akıtılmış, dökülmüş olur. Dünya ilk günden beri Kabil ile Habil'ler arasındaki çekişmeye sahne olur. Günümüzde Kabil'i, toprağa doymayan ve ABD ile Çin'in toprakları kadar toprağa sahip olan Putin temsil etmektedir. Bu toprağın içini işlemek ve doldurmak yerine silahla zorbalıkla daha fazlasını istemektedir.
'Mutlu hata' deyimine paralel bir de coğrafi deyim vardır. Arabia Felix, daha önce coğrafyacılar tarafından Güney Arabistan'ı veya şimdiki Yemen'i tanımlamak için kullanılan Latince isimdir. Mutlu Arabistan (Yemen) demektir.
İslam literatüründe Hazreti Adem'in yasak elmayı yemesi zelle yani küçük hata olarak ifade edilir. Peygamberler büyük günah işlemeyecekleri için yaptıkları hatalar zelle kabilindendir. Bu onların ismetine halel getirmez.
İkincisi de, Hazreti Peygamberin irtihalinden sonra başsızlık zuhur edince ve bu yönde tartışmalar alevlenince ve alıp başını gidince Hazreti Ömer insiyaki bir biçimde Hazreti Ebubekir'e dönerek 'ver elini' demiştir. Elini uzattığında o da emri vaki ile biat etmiştir. Burada biatın başlangıcı bir kişinin teklifi ve emri vakisi ile olduğundan Hazreti Ömer buna 'felte' demiştir. Kazara demektir. Lakin konum da başka türlüsüne müsaade etmemektedir. Hazreti Peygamberin vefatı, büyük bir olaydır. Müslümanların bunun üstesinden gelmesi zordur. Nitekim, akabinde ridde dalgaları oluşmuş, gözü yaşlı Ebu Kuhafe kararlılığı sayesinde bu dalgayı aşmış, bastırmış ve üstesinden gelmiştir. Vefat ettiğinde geride fütuhata hazır bir ortam bırakmıştır.
Adem Aleyhisselam'ın zellesi ile birlikte yeryüzünde insan merkezli bir hilafet kurulmuştur. Antolojik anlamda bu Allah'ın hilafeti ve vekaletidir. Yeryüzünde insan Allah'ı temsilen bulunmaktadır. Allah'ın bir takım sıfatlarına düşük mertebede olsa da erişmiş, varis ve haiz olmuştur. Lakin bunlar arasında cebbarlık yoktur. Tek ve yek cebbar olan Allah, cebbarlık taslayanların belini kırar. Allah cebbardır lakin kullarının cebbar olmasını istemez. Heveslenenler de Kabil ve Putin gibi azmanlardır.
Kısaca burada yanlışlar doğruya götürmüş ve yol olmuştur. Felix Culpa deyimini yanlışa düşerek doğruyu bulmak ve kavuşmak şeklinde de ifade edebiliriz.
Zelle ile felte arasında; ilkinde bir yanlış sonucu "halifetullah" olarak yeryüzüne iniyorsunuz. İkincisinde ise "halifetüresulullah" olarak ümmetin başına geçiyorsunuz.
Felix Culpa'nın Hıristiyan literatüründen ilhamla hayatımıza girişi ise şu örnek ile olmuştur, Adem yasak elmayı yemiş ve cennetten kovulmuştur, amma neticesi hayır olmuştur. Dünyada sürgün yenilse de Hıristiyanlar nazarında İsa / Mesih bizi kurtarmış cennete geri dönmemizi sağlamıştır ki, böylelikle cennetin değerini daha iyi anlamamızı mümkün kılmıştır. Elbette İslam literatüründe İsa'nın insanlık için kendisini feda etmesi ve çarmıha gerilmesi söz konusu edilmez. Bununla birlikte insanoğlu yeryüzüne suçlu değil kainatın efendisi olarak inmiştir. Buna eşrefu mahlukat veya mükerrem insan denilmiştir.
Allah, statik varlıklardan sonra bir ayağı göklerde diğer ayağı yerde olan dinamik bir varlık yaratmak istedi. Buna da insan dedi. Hayvanlar ile melekler arasında gidip gelen inişli çıkışlı bir varlık yarattı. Buna da bir vesile olması gerekirdi o da yasak elma yemek olmuştur. Adem Aleyhisselam bunu yiyerek yeryüzüne indirilmiştir.
Hazreti Ömer de 'felte' ile birlikte hilafete geçişi temin etmiştir. Kötü mü olmuştur? "Şeyhefendinin Rüyasındaki Türkiye" kitabında da anlatıldığı gibi Hayri Baba ismindeki bir şeyh müritlerini toplayarak yeni kurulan cumhuriyet rejimi için beddua, tedmir duası veya toplu salat-ı terficiye okumak istemektedir. Lakin bir rüya araya girer. Rüya bu manevi eyleme mani olur. Zira ortada 'mutlu bir hata' bulunmaktadır. El hayru fima ahtarallah. Allah'ın seçtiğinde hayır vardır.
Yaşar Nuri Öztürk Hz. Fatıma (*) isimli eserinde de konuya temas eder ve felte meselesinden ve hilafetin tesisinden pek mutlu görünmez. Bu felte veya kaza olmasaydı geride iki şık kalırdı. Kaos ve Müslümanların dağınıklığı ve merkezi otoriteden yoksun oluşları ile dini ve siyasi bir hanedanlığın tesisi ile teokratik bir düzen kurulması idi. Sebr ve taksim (eleme ve çıkarma) modeliyle bu şıkları elediğimizde geriye Hazreti Ebubekir modelli hilafet kalmaktadır, çıkmaktadır. Bu da kazanın veya kazara yapılan işlemin pek de kazara olmadığını ve Allah'ın ilahi hikmetine uygun düştüğünü gösteriyor.
Gece olmasaydı gündüz olmazdı denildiği gibi; yanılgılar olmasaydı doğrular da bulunmazdı.
Mustafa Özcan
*Yaşar Nuri Öztürk,Son Peşgamber'in Kızı Hz. Fatıma, Sahaflar Kitap Sarayı, s: 151