Geçen yazıda üniversitelerin öğrenci ve öğretim sayıları ile fakülte, meslek yüksekokulu, enstitü ve araştırma merkezleri sayıları bakımından aşırı büyümelerinin etkili bir üniversite yönetimini çok zorlaştırdığını, insan kaynakları ve mali kaynakların verimini düşürdüğünü ve böylece üniversitelerin, eğitim kalitesini artırmaya yönelik çalışmalarını ve araştırma hedeflerine odaklanmalarını engelleyebildiğini vurgulamıştık. Bu bağlamda Türkiye'de bölünen ve dünyadaki başarılı üniversitelerin sayısal verilerini sunmuştuk.
Bu uygulamaya yönelik kamuoyunda üniversitelerin uzun yıllar içinde kazandıkları itibar ve marka değerlerinin kaybolacağı; YÖK tarafından belirtilmiş bir yol haritası olmadığı; üniversite paydaşlarına sağlıklı bilgilendirme yapılmadığı; eğitim kalitesinin düşeceği; yandal, çift anadal gibi imkânların azalacağı yönünde eleştiriler dile getirilmektedir. Oysa üniversitelerin bölünerek üniversite sayısının artırılması daha önce Türkiye'de uygulanmış ve başarı elde edilmiştir.
TÜRKİYE'DEN ÖRNEKLER
Ankara Üniversitesi içinde yer alan Hacettepe Tıp Fakültesi, 1967 yılında bu üniversiteden ayrılarak, "Hacettepe Üniversitesi" adıyla kurulan yeni yükseköğretim kurumunun tıp fakültesi hâline getirilmiştir.
Aynı şekilde Gaziantep Üniversitesi de daha önce ODTÜ bünyesindeki Gaziantep Makine Mühendisliği Bölümü'nün ayrılmasıyla kurulmuştur. 27 Haziran 1987 yılında yeni kurulan çeşitli fakülte ve yüksekokulların da eklenmesiyle üniversite tüzel kişiliğine kavuşmuştur.
27.12.2011 tarihinde bakanlar kurulu kararı ile Ahmet Keleşoğlu Eğitim, Meram Tıp ve İlahiyat Fakülteleri Selçuk Üniversitesi'nden ayrılarak Konya Üniversitesi, kurulmuş ve 11.04.2012 tarihinde 28261 sayı ile Resmi Gazete'de yayınlanan 6287'nolu kanunun 20. maddesinin yürürlüğe girmesiyle ise Konya Üniversitesi'nin adı Necmettin Erbakan Üniversitesi olarak değiştirilmiştir.
Diğer bir örnek de Yıldız Teknik Üniversitesi bünyesindeki Kocaeli Mühendislik Fakültesi ile Kocaeli Meslek Yüksekokulu'nun 90'lı yıllarda üniversiteden ayrılarak Kocaeli Üniversitesi adı altında yeniden yapılandırılmasıdır.
Yine Sakarya Üniversitesi de benzer bir örnektir. Bu üniversitenin temeli 1970 yılında açılan Sakarya Mühendislik ve Mimarlık Yüksekokulu'dur. 1971 yılında Sakarya Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi'ne dönüşen yüksekokul, 1982-1992 yılları arasında İstanbul Teknik Üniversitesi'ne bağlı bir fakülte olarak öğretime devam etmiştir. 3 Temmuz 1992 tarihinde bu fakülte ve ilde bulunan meslek yüksekokulu ile Sakarya Üniversitesi kurulmuştur.
Osmangazi Üniversitesi de geçmişte Anadolu Üniversitesi bünyesindeki bazı fakültelerin ayrılmasıyla oluşmuştur.
Özellikle Sakarya, Kocaeli, Gaziantep, Eskişehir ve Konya'da yaşanan bu tecrübe, illerin kalkınmasına son derece önemli katkılar sunmuştur. Bu üniversiteler kuruldukları şehirlerin ekonomisi için gereken nitelikli insan kaynağını sağlamış, eğitim ve hizmet sektörünün gelişmesine katkıda bulunmuştur. Diğer bir ifadeyle bu üniversiteler, şehirlerin kalkınmasında önemli misyonlar yüklenmiş ve lokomotif işlevi görmüşlerdir. Gelinen noktada üniversiteler Türk şehirlerinin dünya şehirleriyle rekabet edebilmesinin en önemli itici güçleridir.
DÜNYA'DAN ÖRNEKLER
Üniversitelerin bölünerek artırılmasının dünyada da örnekleri bulunmaktadır. Sorbonne Üniversitesi, 1968'de hızla büyüyen üniversitenin kontrol altına alınması için 13'e bölünmüştü. Bu bölünme ile, öğrenci sayılarının olabildiğince azaltılması, kürsü sisteminin yerini departmanlara dayalı yeni bir sistemin alması ve enstitülerin disiplinlerarası eğitimi mümkün kılan kendi yönetim organizasyonlarına sahip olması amaçlanmıştır. Sorbonne Üniversitesi'nin bölünmesiyle Panteon-Sorbonne Üniversitesi (Paris I), Panteon-Assas Üniversitesi (Paris II), Yeni Sorbonne Üniversitesi (Paris III), Paris-Sorbonne Üniversitesi (Paris IV) şeklinde adlandırılan üniversiteler kurulmuştur.
Diğer bir örnek de Cezayir'de yaşanmıştır. 2009 yılında bölünme kararı alan Algiers Üniversitesi; University of Algiers 1 (hukuk, tıp ve İslâmi ilimler), University of Algiers 2 ( Fransızca, İngilizce, Almanca, İspanyolca, İtalyanca bölümleri) ve University of Algiers 3 (işletme, uluslararası ilişkiler, siyaset, ekonomi gibi bölümler) şeklinde üçe bölünmüştür.
Gelinen bu aşamada dikkat edilmesi gereken bazı hususlar bulunmaktadır: Öncelikle valilik, öğretim üyeleri, belediyeler, esnaf ve sanayi odaları gibi ilgili paydaşların konu hakkında bilgilendirilmesi ve bir yol haritası çıkarılması faydalı olacaktır. Çünkü yeni üniversitenin yer tahsisinden bina yapımına, akademik ve idari personel ihtiyacına kadar çözülmesi gereken birçok sorunu olacaktır. Yukarıda sayılan paydaşlar bu konularla ilgili önemli katkılar sunabilirler.
Öte yandan bu yolla kurulan yeni üniversitelere verilecek öğretim üyesi kadroları sayesinde öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayılarında ciddi bir azalma yaşanacaktır. Bu da öğrencilerin daha nitelikli eğitim almasını kolaylaştırırken öğretim üyelerinin de ders yükünü hafifleterek bilimsel çalışmalara daha fazla zaman ayırmalarına vesile olacaktır. Öğrenci sayılarının dengeli olması, öğrencilerin üniversitenin sosyal, kültürel, bilimsel mekânlarından ve imkânlarından daha fazla ve aktif bir şekilde yararlanmasına olanak tanıyacaktır.
Türkiye'de bölünerek kurulacak üniversitelerin sağlık bilimleri ile teknik ve sosyal bilimlere odaklanılarak tasarlanması ve hatta bu alanlar içinde de hangi alt alanlarda öne çıkacakları tespit edilerek kurulması önemlidir. Artık bölünmeye konu olan üniversitelerin Türkiye ve dünyadaki diğer üniversitelerle her alanda rekabet edebilme imkânı yoktur. Bundan dolayı mali ve insan kaynaklarının belirli amaçlara odaklanılarak tahsis edilmesi fark yaratabilir. Hangi üniversitenin hangi bilim dallarında öne çıkacağı önceden planlanarak kaynakların buna göre kullanımı rekabette avantaj sağlayabilir.
Üniversitelerin bölünme aşamasında mali, maddi ve insan kaynağı imkânlarının nasıl bölüneceği hususunda belirsizlikler oluşabilir. Özellikle İstanbul gibi büyük bir metropolün dışındaki şehirlerde, aynı şehirdeki üniversiteler hukuki protokollerle şehirdeki sosyal ve kültürel imkânların paylaşılmasını sağlıklı bir şekilde yönetebilirler. Yine öğrenci, öğretim üyesi ve laboratuvar imkânlarının etkili bir şekilde kullanımı da hukuki protokollerle düzenlenebilir. Yani öğrenciler her iki üniversiteden de ders alabilirler. Öğretim üyeleri de her iki üniversitede ders verebilir. Hukuken bu mümkündür. Dünyada bunun güzel örnekleri de bulunmaktadır.
Aynı kampusu paylaşan fakültelerin ayrılması için bir süreç öngörülmesi faydalıdır. Çünkü bina, kütüphane ve laboratuvarların inşası zaman alacaktır.
YÖK'ün bu hususta liderlik yapması, bölünen diğer üniversitelerin tecrübelerini yenilerine aktarması (tecrübe paylaşım toplantısı, kapalı çalıştay gibi formatlarda) ve hukuki destek vermesi, süreci daha sağlıklı hâle getirir.
Yeni kurulan üniversitelerin ülkemize ve şehirlerimize hayırlı uğurlu olsun.