Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk 20.07.2018 tarihinde ilk basın toplantısını yaptı. Eğitim sistemi, eğitim konularında ortak bir uzlaşı, dil ve yaklaşım üretmenin önemi, öğretmen performans ölçümü, veriye dayalı politika üretiminin önemi, sınavların rolü ve yeni müfredat gibi konularda açıklamalarda bulundu. Türkiye'nin derslik, öğretmen sayısı, verilerin dijital olarak saklanması gibi temel meselelerinin 2000'li yıllardan itibaren büyük ölçüde halledildiği tespitini yapıp artık niteliğe önem verileceğini belirtti.
Açıklamasında vurguladığı konulardan en önemlisi, Türk eğitim sisteminde mutabakat, uzlaşı ve ortak bir dil üretilmesine duyulan ihtiyaçtır. İdeolojik kimlik vurgusuyla eğitimin fazlaca araçsallaştırılması, eğitim alanındaki dönüşümlerin yönetilememesi sonucunu doğurmaktadır. Halbuki beceri ve yetkinliklerin amaçlanması, eğitim kalitesinin izlenip artırılması, öğretmen ve yönetici seçim yöntemleri, öğretmen ve yönetici niteliklerinin sürekli geliştirilmesi, sınav başarısının amaç değil yalnızca bir ölçme aracı olduğu, her bir öğrencinin eğitim yoluyla kariyer yollarının inşası gibi konularda Türk toplumu bir uzlaşıya varmak durumundadır.
Ziya Selçuk, bakanlığı döneminde hakim olacak zihniyetin ipuçlarını da açıklamıştır. Bu bağlamda ahlak, spor, sanat ve bilim alanlarında halkın yetkinleşmesini amaçlayarak adaleti temel ilke olarak benimseyeceklerini ve bu konularda evrensel birikimleri takip edip yerel düzeyde de üretebilmeyi hedef alacaklarını belirtmiştir. "Diploma temelli değil, vasıf temelli bir anlayış sergileyeceğiz" ifadesiyle öğrencilere beceri, yetkinlik ve nitelik kazandırmayı önceleyen bir yaklaşımı benimseyeceğini açıklamıştır.
Bakan, eğitimde bir değişim ve dönüşüm sürecinin başlatılması gerektiğinin farkındadır. Bunu "yenilenerek dönüşüm" şeklinde kavramsallaştırarak süreklilik içinde bir dönüşümü tercih ettiğini ifade etmiştir. Keskin dönüşler, devrimsel hareketler, radikal adımlardan ziyade evrimsel bir değişim yolunu takip edeceğini beyan etmiştir. Bakanlığın bu noktadaki en büyük meydan okuması ise, alanda biriken sorunlarla gelecek hedefleri arasındaki gerilimdir. Bakanlıktaki zihniyet dönüşümünün gerçekleştirilebilmesi ve "evrimsel dönüşümü" yönetebilecek yetkin bir bürokrasinin seçilebilmesi ise dönüşüm başarısını etkileyebilir. İl, ilçe ve okul müdürlerinin bu amaçlara uygun seçilebilmesi de diğer bir faktör olabilir.
Ziya Selçuk, İsmet Yılmaz zamanında uygulamaya konan öğretmen performans sisteminin bu hâliyle işlevsel olmadığını belirterek bu uygulamayı kaldıracaklarını belirtti. Türk eğitim sisteminin aşırı merkezî olması; okul, ilçe ve il millî eğitim yöneticilerinin zihniyet ile alışkanlıklarının bu uygulama için yeterince hazır olmaması ve hazırlanan formların aşırı detaylı olması bu sistemin işlemesini zorlaştırmaktaydı. Buna rağmen öğretmenlere liderlik ve kılavuzluk etmesi bakımından öğretmen beceri ve yetkinliklerini ölçen bir sisteme ihtiyaç duyulmaktadır. Bu noktada şu hususlar önemli olabilir: Öğretmen performansı ölçüm sistemini başarıyla uygulayan tüm ülkelerde yetkiler büyük ölçüde yerel yöneticilere aktarılmıştır. Bundan dolayı program hazırlama, ölçme, öğretmen seçimi gibi hali hazırda merkezî yönetimde bulunan yetkilerin zaman içerisinde okul müdürü, ilçe ve il müdürlerine aktarılması çok faydalı olacaktır. Doğal olarak buna uygun bir yapı zamanla gelişecektir. İkinci olarak her kademedeki yöneticilerin, eğitimde kaliteyi yönetmeye yönelik becerilerinin geliştirilmesi gerekebilir. Üçüncü olarak bakanlığın bu amaca yönelik olarak bakanlık sisteminde bulunan verileri analiz etmesi ve kullanıma açması faydalı olabilir. Bu verilerin kullanılmasıyla da öğretmenlere kılavuzluk yapacak yol haritaları çıkarılabilir. Bu noktada okul müdürlerine çok önemli görevler düşecektir.
Millî Eğitim Bakanı öğretmenlere öncelik vereceğini ifade etmiştir. "Asl olanın öğretmenin niteliği, yaklaşımı, huzuru ve mutluluğu" olduğunu, öğretmenin değer verdiği konuların öğrenciler yanında da değerli olabildiğini belirtmiştir. Öğretmenlik mesleğinin yıpranan itibarının artırılması bakımından bu ifadeler elbette önemlidir. Fakat öğretmenlik becerilerini yetkinleştirecek somut politika ve uygulamalara da ihtiyaç vardır.
Millî Eğitim Bakanı, veriye dayalı bir politika üretimini önemsemektedir. Bu bağlamda "big data" ve "yapay zeka" kullanımının devreye sokulacağını ifade etmiştir. Millî Eğitim Bakanlığında uygulanan sınavlara ait dataların bulunduğunu ve bunların eğitim politikası üretme bakımından hazine değerinde olduğunu ifade etmiştir. Bu yaklaşım elbette çok yararlı sonuçlar doğuracaktır. Bu veriler öğretmen, okul, ilçe ve il eğitim başarılarını, dezavantajlı mahalle ve okulları tespit bakımından da önemlidir. Halihazırda il, ilçe ve okul ölçeklerinde bu verilerin yönetici seçme, kariyerde yükselme, karar alma ve ilgili ölçeklerde politika geliştirme amaçlarıyla kullanılabildiğini söylemek çok zordur.
Durum tespiti, politika ve uygulama geliştirme bakımından bu verilerin ilgili sivil toplum kuruluşları, eğitim sendikaları, üniversiteler ve araştırmacıların istifadesine açılması önemlidir. Bu süreç sadece sadece bakanlık çalışanlarıyla yönetilemeyebilir. Bakanlığın örnek analiz modellerini geliştirmek için lgili STK ve üniversitelerle iş birliğine giymesi faydalıdır.
Millî Eğitim Bakanı sınav konusunda ise Türkiye'de oluşan sınav temelli örgütlü yapıyı kırmayı bir hedef olarak belirlediğini gayet açık bir şekilde belirtti. Sınav temelli bir yapıyla Türkiye'deki eğitim sisteminin neredeyse kilitlendiğini ifade etti. Sınavların ülkenin eğitim kalitesinin fotoğrafını çekmek için kullanılacağını belirtti. Bu çok büyük bir hedef olup büyük yapısal değişim gerektirmektedir. Bunun için merkezdeki yetkilerin yerel yetkililere devri, rehberlik çalışmalarının etkin bir hâle getirilmesi, öğretmenlerin ve okul müdürlerinin farklı bir formata dönüşmeleri ve ülkedeki adam kayırma kaygılarını giderecek fakat öğrenciye de kariyer planlaması yapabilecek modellerin geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Mesela üniversitelerin merkezî sınavlar dışında objektif öğrenci kabul modelleri geliştirmeleri gerekebilir. Ve bu modellerin Türk halkının adalet taleplerini tatmin etmesi ve adam kayırma kaygılarını gidermesi gerekebilir.
Bakan yeni müfredat konusuna da değinerek bunun eğitim sisteminin değişkenlerinden bir tanesi olduğunu, tek başına bir anlam ifade etmediğini, ancak öğretmen becerileri, uluslararası geçerlilik, okulların altyapısıyla uyumu bağlamında anlam kazandığını belirtti. Konunun bir bütünlük içerisinde ülkenin ekosistemiyle beraber değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Konuya, Bakan Ziya Selçuk'un sunduğu perspektiften bakıldığında halihazırda verilen eğitimle geleceğin meslekleri arasındaki ilişkinin zayıf olması, müfredatın teorik bilgi yoğunluğunun fazla olması ve uygulama ile yetkinlik kazandırma yönünün nitelikli olmaması gibi yapısal sebeplerle zaman içerisinde müfredatta önemli değişiklikler olması beklenmelidir. Nitekim matematik dersinden verdiği örnek bunu ima etmektedir. Bu örnek müfredatta ve içeriklerde değişimi ima etmektedir:
"Çocuklarımızın anlam temelli bir matematik öğreniminin önündeki engel zaten eğitim sisteminin kendisi. Yani sınav temelli bir sistem. Eğer biz zaman içerisinde sınav temelli bir sistemin ateşini düşürüp ve gerçekten insanların bulundukları bölgelerde tabii bir akışla eğitim almasına fırsat veren bir yapıyı götürebilirsek o zaman sınavın baskısı azalacak ve biz bu süreçte öğretim programlarındaki sınav temelli ağırlığı ve baskıyı azaltıp çocuğun üç senede gördüğü matematiği belki altı senede vereceğiz."
Gerekli değişiklerin "yenilenerek dönüşüm" kavramsallaştırmasına uygun, tedrici bir şekilde olması beklenebilir.
Millî Eğitim Bakanın açıklamaları eğitimin yol haritası bakımından umut vericidir. Yapısal sorunların çözümünde belli bir yol alındıktan sonra, eğitimde kalite sorununa odaklanılacağına işaret etmektedir. Fakat vaad edilenler zihniyette, teşkilat şemasında, öğretmen ve yönetici alışkanlıklarında önemli ve köklü değişimler talep etmektedir. Burada evrimsel "yenilenerek değişim"in aktörlerinin kimler olacağı konusu müphem kalmıştır. Eğitimin en önemli unsurları olan okul müdürleri ile il ve ilçe millî eğitim müdürlüklerinin sistem içi rollerinin açıklanması faydalı olur. Yeni dönemde eğitimin kalitesini izleme, inceleme ve değerlendirme sistemi yine önemli başlıklardan birisidir. Bu noktada çok az mesafe alınmış durumdadır. Yine önümüzdeki dönemde Millî Eğitim Bakanlığı ile Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu arasındaki ilişkinin mahiyeti de önemli olacaktır. Son söz olarak bakanlığın sorumluluğundaki diğer önemli konuları ise, evrimsel "yenilenerek dönüşümü" yönetecek bürokratik yönetici elitin seçimi ve katılımcı yönetim ritüellerinin oluşturulması, en yukarıdan en aşağıya eğitimde ortak bir zihniyetin inşası ve siyasi dengelerin yönetilebilmesi oluşturacaktır.
Prof. Dr. Atilla Arkan