Sanayi çağından itibaren bilim-teknoloji ikilisi insan, toplum, kurumlar ve iktidar ilişkiler ağlarını dönüştürmektedir. Bilgisayarların işlem kapasitesini arttırması ve yazılım sürecindeki gelişmeler ise değişimin hızını çok daha arttırdı. Dolayısıyla ise bireysel alışkanlıklar, aile içi roller, meslekler, kurumlar ve değerlerin mahiyetleri ve dışavurumları çok daha hızlı değişmekte veya dönüşmektedir. Eğitim de bundan nasibini almaktadır.
Bilgi teknolojilerinin itici motor olduğu bu değişim ve dönüşüm "zorunlu"dur. Teker, yazı, bitki ile hayvanın evcilleştirilmesi, abaküsün kullanımı, buhar gücü, elektrik, motor, makine gibi olgular yaşamın akışını bazen hızlı bazen yavaşça değiştirdi. Bundan olumsuz etkilenen toplumsal gruplar da oldu. Fakat "tarih" teknolojinin etkilediği değişimler bakımından geriye gitmedi. Yaşamdaki düzen, alışkanlıkların, sosyal-siyasi kurumların gücü, adalet ve paylaşım bakımından gerilemeler ve dengesizlikler oldu. Sonra değişimin ortaya çıkardığı farklılık ve sorunlar çözümlendi, toplumsal yaşamda düzen ve adaletin yeni formları üretildi, belirsizlikler zamanla gitti ve insanoğlu yeni durumlara intibak etti. Toplumsal yapıyı taşıyan değerler, bazen öncelik sıraları değişerek bazen dış dünyadaki zuhurları değişerek yeni formlarında yeniden üretildi.
Teknoloji eğitim alanında da yani öğretmenin mahiyetini, ihtiyaç duyulan becerileri, öğretim ortam ile araçlarını, öğretmen, öğrenci, yönetici ve aile arasındaki ilişkiler ağını dönüştürmektedir. Teknolojik gelişmeler eğitim dünyasına yani aile, öğretmen, öğrenci ve yöneticilere hem imkanlar hem de tehditler sunmaktadır. Tehdit tarafından bakıldığında yönetici ve öğretmenlerin alışageldikleri algılama, düşünme ve davranış kalıplarını dönüştürmeleri ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Veya daha önce değerli olan beceri ve kazanımlar mesela çarpım tablosu, formüller gibi belli bilgi yığınlarını zihinde tutabilmek, daktilo kullanabilmek, "sınıfta mutlak sessizlik", sıra düzeniyle oturma sistemi, el yazısı ile yazabilmek gibi onlarca şey "değersizleşebilmektedir".
Değişimi yaşayan bireyler için oturmuş zihinsel alışkanlıkları sebebiyle "gelecek" belirsiz ve öngörülemez hale gelmektedir. Mesela didaktik ders anlatımına alışmış bir öğretmen için "küme çalışmaları", "öğrencilerin grup çalışması yaparken veya girişimci bir şekilde soru sorarlarken sınıfta çıkan uğultu", "üniversite öğrencisin cep telefonu ile not alması" ve bunun gibi onlarca örnek konfor bozucu ve rahatsızlık vericidir. Bilgisayar programlarını bile kullanmayan tıp öğretim üyesinin "sanal gerçekliği" kullanarak anatomi anlatması talebi çok ürkütücüdür. Yine hiyerarşi merkezli ortamda öğretmenlik yapmış bir okul yönetici için bilgisayar programları üzerinden öğrenci sınav başarıları üzerinde kendi öğretmenlerinin ihtiyaç duyduğu alanları tespit edebilmek oldukça zorlayıcıdır. Veya öğretmenlerin karar oluşum süreçlerine aktif bir şekilde katılması rahatsız edicidir. Çünkü "her şeyi bilen yöneticiden" karar süreçlerini yöneten lidere dönüşmek durumundadır. Öğretmenlerin karar oluşum sürecindeki sorgulamaları gördüğü eski yönetici alışkanlıkları sebebiyle ona otoritesinin sarsılması gibi gelebilir. Tüm bu durumlarda kişiler alışkanlıklarının tehdit edilmesi, meydan okunma, yetersizlik duygusu ve güven hissinin kayboluşu gibi tanımlayamadığı duyguları bir anda yaşar. İnsanın kendisi yani alışkanlıkları; kendisine yani güvenliği ile geleceğine tehdit olmaktadır. Bu ise müthiş bir rahatsızlık ve güvensizlik hissi doğurmaktadır.
Dünyanın gelişmiş ülkelerinde eğitim teknolojilerindeki eğilimin son dönemde yapay zeka, online öğrenme ortamları, bulut teknolojisi, mobil teknolojiler, sanal gerçeklik, simülasyonlar ve artırılmış gerçeklik öne çıkmakta ve yeni imkanlar sunmaktadır. Yapay zeka dil öğretiminde, kimya, biyoloji, fizik, mühendislik gibi onlarca disiplinde etkili bir şekilde gelişerek kullanılmaktadır.
Sanal gerçeklik, simülasyonlar ve artırılmış gerçeklik ise beş duyuyu ekonomik bir şekilde kullanabilme imkanları sunmaktadır. Öğrenmede 5 duyudan faydalanmak öğrenmeyi etkili ve kalıcı kılmaktadır. Birey ne kadar fazla duyusunu öğrenme sürecinde kullanırsa öğrenme o kadar kalıcı olmaktadır. Bu durumda özellikle uygulama yaptırmanın maliyetli olduğu öğretimlerde simülasyonlara ve sanal gerçeklik ve "arttırılmış gerçeklik" uygulamalarına başvurulmaktadır. Örneğin pilotluk eğitiminde uygulama yapmanın maliyetinden ve zaman almasından kurtulmak için uçak simülasyonları kullanılmaktadır. Yine mühendislikte bir makine sanal ve arttırılmış gerçeklik ile çok daha ekonomik olarak öğrenme ortamına taşınabilmektedir. Veya tıpta anatomi dersi kadavraya ihtiyaç duymadan "arttırılmış gerçeklik" ile çok daha etkili olabilecektir.
Online öğrenme ortamları ve bulut teknolojileri ise öğretimde mekanın sınırlarını kaldırabilmektedir. Böylece bölgesel dezavantajlılık durumu asgariye çekilebilmektedir.
Teknoloji, eğitimde riskler de doğurabilir. Özellikle eğitimin temel hedeflerinden ve kazanımlardan uzak bir teknoloji hedeflenen başarıyı sağlamayabilir ve kimi uygulamalarda zarara yol açabilir. Mesela teknolojinin özenti ile okul öncesi ve ilkokul gibi erken yaşlarda kullanılması da zararlı olabilir. Çünkü bu yaşlar çocukların duygusal, sosyal ve temel becerilerini geliştirdikleri çağlardır. Teknoloji eğitimin amaçlarıyla uyumlu olması faydalıdır.
Türkiye genç nüfusundan dolayı eğitim teknolojilerini kullanır. Bu noktada önemli olan Türk eğitim camiasının teknolojinin imkanlarını kullanarak eğitim içeriği üretebilmesidir. Yerli, milli ve evrensel katkının oluşacağı alan burasıdır. Türkiye bunu başarabildiği ölçüde liderlik iddialarına ulaşabilir.
Prof. Dr. Atilla Arkan