Türk Milli Eğitim sisteminin patronu üniversiteye yerleştirme sistemi ve sınavlarıdır. Üniversitelere ilk merkezi sınavla yerleştirme kararının alındığı 1974 yılından beri güçlenerek iktidarını pekiştirmektedir.
Bu patron şunları belirliyor:
Eğitimin amaçlarını…
Sınavda sorulan soruların hangi derslerin, neyi öncelenmesi gerektiğini ve hangi bilgi yığınlarının önemli olduğunu belirliyor.
Türk ailesinin eğitim için parayı nereye harcayacağını…
Dersane, hazırlık kitapları, sınav taktiği öğreten özel hocalar…
Türk ailesinin ne kadar sosyalleşeceğine…
Sınavların 1 veya 2 yıl öncesinde tüm ailenin planları köklü bir şekilde değişmektedir. Oturmalar, geziler, tatiller tüm sosyal faaliyetler revize edilmektedir.
Hangi okul türünün değerli olduğunu…
Fen, Sosyal, Anadolu, İmam Hatip veya meslek lisesi… Sınavda hangi okul daha fazla soru çözüyorsa o önemlidir.
Okulda hangi derslerin değerli ve önemli olduğunu…
Matematik, Fen, Türkçe, Edebiyat, Sosyal Bilgiler, Tarih, Coğrafya, Din Kültürü, Beden, Müzik… Sınavda hangisinden soru daha fazla çıkıyorsa o önemlidir.
Okul müdürlerinden hangisinin başarılı ve değerli olduğunu…
Sınav il sıralamasında en üstte olan okulun müdürü başarılıdır…
Milli Eğitim Bakanlarının başarılı veya başarısız oluşlarını…
Yapısal hiçbir değişiklik yapılamadığı için kimin bakan olduğu çok önemli olamamaktadır. Sınavlarla ilgili bir kriz sonrası bakan ve yönetimi değişmek durumunda kalmaktadır.
Hangi çocukların başarılı ve sevgiye değer olduğunu…
Acı ama sosyal realitede yaşanan gerçeklik budur. Türk ailesinde sınav öncesi ve sonrası yaşanan gerilim hemen hemen başka hiçbir önemli hayati olayda yaşanmamaktadır.
…
ÜNİVERSİTE YERLEŞTİRME SINAVLARI NİÇİN ÖNE ÇIKIYOR?
En temel sebep Türk toplumundaki iyi bir üniversitede alınan eğitimin iyi bir iş, iyi bir ekonomik gelir ve çocuk ile aileye itibar sağladığı yönündeki yaygın algıdır. Türk toplumu hala köyden şehre göç etmektedir. 1950 yılında %75 olan kır nüfusu 2009 yılında %32, 2013 yılında %27, bu yıl itibariyle ise kır nüfusunun %92'si şehirde yaşamaktadır. Türk toplumunun %70'ten fazlasının şehirdeki tarihi 60 seneyi geçmemektedir. Ayrıca daha büyük şehirlere doğru göç de hala devam etmektedir. Göçün neden olduğu yalnızlık duygusu, korku, kaygı, şehre kök salmak isteği hala güçlü bir şekilde devam etmektedir. Türk ailesi çocuğu üzerinden yani eğitim üzerinden korku ve kaygılarına şifa aramakta ve şehre kök salmak isteyip güven duygusunu yaşamak istemektedir. Diğer bir ifadeyle Türk ailesinde çocuklarının eğitimleri üzerinden güçlü bir dikey hareketlilik talebi vardır. Görünen haliyle Türk ailesi çok rekabetçidir. Rekabet halinden doğan bu baskı, yerleştirme sınavlarına olduğu gibi yansımaktadır. Bu rekabet hali birbirine güvene de yansımaktadır. Türk toplumu hızlı şehirleşmenin etkisiyle göreli olarak birbirine az güvenmektedir. İkincil olarak meslek tanımlamaları ve bunların gelir düzeyleri de daha tam oturmadığı için "iyi bir üniversiteden" alınan eğitim, gelir düzeyini belirlemede hala etkili kabul edilmektedir. Bu iki husus insan unsurunun olmadığı bir sınav sistemine talebi ve baskıyı arttırmaktadır. Bir kilitlenme hali ve akıl tutulması doğurmaktadır. Eğitimle ilgili düşünenlerde, politika yapıcı ve karar vericilerde büyük bir acziyet duygusu yaratmaktadır.
Türkiye'de olduğu gibi çoktan seçmeli teste dayalı yerleştirme sınavlarının en önemli özelliği insan unsurunun en az olmasıdır. Bu ise torpil, adam kayırma, rüşvet iddialarını ortadan kaldırdığı için insan unsurunun en az olduğu çoktan seçmeli teste dayalı yerleştirme sınavlarını görünüşte "güvenilir" ve "eşitlikçi" kılmaktadır. Görünüşteki "güvenilir" ve "eşitlik" algısı yüzünden bu sınavların tüm olumsuzluklarına ve zaaflarına katlanılmaktadır. Diğer bir ifadeyle denklemin bir tarafında teste dayalı yerleştirme sınavları, güvenirlik talebi ve becerilerin öne alınamayışı, sınavda soru çıkmayan fakat hayat becerileri bakımından son derece önemli olan sanat, spor, müzik gibi derslerin ve bu ders hocalarının değersizleşmesi, meslek ile imam hatip liselerinin önemsizleşmesi, öğrencilerin okuma becerilerinin gelişememesi, kendilerini sözlü ve yazılı ifade becerilerinin zayıflaması gibi olumsuz sonuçlar vardır. Denklemin diğer tarafında ise dünyada uygulanan alternatif yerleştirme sistemleri, bu olumsuz sonuçların ortadan kaldırılması, insan unsurundan kaynaklanan riskler ve Türk toplumuna güven verecek yeni bir sistemin zaman içerisinde inşası vardır.
Üniversite yerleştirme sınavı sadece bir sınav değildir. Açıklandığı gibi çok daha derin anlamları vardır. İçerisinde geçmiş ve gelecek vardır. Kaygılar ve umutlar vardır. Fakat Türkiye'ye özgü, güven veren alternatif bir yerleştirme sistemi inşa etmeden yetkinlik ile becerilerin öne çıkabilmesi, geleceğe umutla bakan, mutlu ve huzurlu bir topluma ulaşmamız çok zordur. Eğitimde yapılacak reform çalışmalarının üniversite yerleştirme sınavını ihmal etmesi düşünülemez.