Sabah Gazetesi'nde yayınlanan bir habere göre (2 Mayıs 2021); Türkiye'nin yarısı gereksiz yere antidepresan kullanıyormuş ve bu ilaçların kullanımı son birkaç yılda yüzde 30'un üzerinde artış göstermiş. Öyle ki bundan 10 yıl önce yılda yaklaşık 12 milyon kutu antidepresan tüketilirken 2020'de bu sayı 54,6 milyon kutuya ulaşmış. 2018'den 2019'a artış oranı yüzde 1,8 iken 2019'dan 2020'ye artış oranı yüzde 9,6 olmuş. Üstelik uzayan pandemi şartları sebebiyle bu artışın 2021 ve sonrasında daha da hızlı olacağı düşünülüyormuş.
Bir yandan hastalar fazla ilaç kullanıyorken diğer yanda muayene için psikiyatriste gelen bazı hastalar nedense ilaçlara karşı direnç gösterirler. Kullanmak istemez, başka tedavi metotlarının tercih edilmesini savunurlar.
Hâlbuki hekiminin tavsiyesi ile ilaçlar yerinde ve zamanında kullanıldığında oldukça işe yararlar.
İlaçlara karşı olumsuz fikirler çeşitli iddialara dayanır. İşte bu yazıda söz konusu bu iddialardan bir kısmına cevap vereceğiz.
İddia: Ruh hastalıkları ismi üzerinde ruhun hastalığıdır, ilaçlar ruha tesir etmez ki…
Cevap: Burada ruh hastalığı derken kast edilen 'ruh', metafizik anlamdaki 'ruh' değildir. Yoksa metafizik anlamdaki 'ruh' elbette hasta olmaz. Ruhun aleti olan beyinde bir bozukluk veya işleyişinde bir aksama mevcuttur.
Psikolojide kullanılan ruh, beynin fonksiyonlarına (bilinç, idrak, zekâ, muhakeme, düşünce, hafıza, duygulanım gibi) verilen ad iken; mistik anlamdaki ruh aksine beynin üzerinde olan ve beyni alet olarak kullanan metafizik varlıktır. Yani eserle müessiri aynı kelime ile karşılayınca karışıklık doğmaktadır.
1350-1400 gram gelen beynimizde 100 milyar nöron (sinir hücresi) vardır. Her nöron ise 1000 ila 10.000 başka nöronla bağlantı halindedir ve bu bağlantıların sayısı toplamda trilyonları bulmaktadır. Beynimiz, herhangi süper bir bilgisayardan çok daha karmaşık, daha esnek ve daha güçlüdür. Beynin sinir devreleri, dünyanın bütün telefon ağları toplamından 1400 kat daha kompleks bir yapıdadır.
Sözgelimi siz bu kelimeleri okurken; her saniyede 30 milyar nöron, 100 binden fazla kimyasal tepkimeyle parıldar. Beynimizin kurabileceği bağlantılar veya düşünce kalıplarının sayısı, bütün kâinattaki atomların sayısından çok daha fazladır. Kâinattaki atom sayısının 1080 olduğu tahmin ediliyor. Moskova Üniversitesi'nden Prof. Pyotr Anokhin'e göre, beynimizin bağlantı kurma potansiyeli, en alçakgönüllü hesapla 1 rakamının ardına 10,5 kilometre uzunluğunda, şu harfler boyutlarında 0'lar dizilerek ifade edilebilir.
Sinir iletileri nöronlar arasında olduğu için, bu bağlantılarda kopukluk, bozukluk, fazlalık veya eksiklik davranış bozukluklarına sebep olmaktadır. İşte ilaçların sağladığı, bozulmuş bu iletimi normale çevirmektir.
İddia: Manevi hastalıklar maddi ilaçlarla düzelmez.
Cevap: Yine aynı şeyi söyleyeceğim. Ruh hastalıkları manevi hastalık değil, beyindeki bozukluklara bağlı maddi temeli olan rahatsızlıklardır. Nasıl tansiyon yüksekliğini, şeker hastalığını veya mide ülserini maddi hastalık kabul ediyor ve ilaç kullanıyorsak aynı şey ruh yani psikiyatrik hastalıklar için de geçerlidir.
Ancak rahatsızlık denen belirti; kanaatsizlik, hırs, tamah, inançsızlık, cimrilik gibi huylarsa veya hastalık olmayan mutsuzluk, sıkıntı, kin veya nefretse bunlar elbette ilaçla tedavi edilmez.
İddia: İlaç alanlar hayatlarındaki acıların gerçek kaynağına hiçbir zaman inemezler, acıları ile yüzleşemezler. Böylelikle iyileşme şansları kalmaz.
Cevap: Bu iddia bir açıdan doğru kabul edilse bile genelleştirilemez. Şöyle ki depresyonun sebebi bir takım çevresel veya içsel takıntılar ya da saplantılarsa elbette onlarla yüzleşmeli, giderme yolunu aramalıdır.
Ancak böyle değilse veya bu takıntı ve saplantılar kişide depresyona yol açtıysa yine ilaçlardan yararlanmak geçerli yoldur. Biyokimyasal iyileşme ilaçları kullandıktan bir süre sonra başlar, sis perdesi aralanır, kişi depresyonun psikolojik kaynaklarıyla yüzleşmek için cesaretlenir. Bazen de bu faktör, biyolojik dengesizliğin de ana sebebi olabilir.
İddia: İlaçlar suni mutluluk sağlar. Bu yanlıştır.
Cevap: Bu düşünce doğru değildir, çünkü ilaçlar kimseyi mutlu yapmaz. Sadece psikiyatrik rahatsızlığından dolayı belirti olarak mutsuz insanların rahatsızlıklarını gidererek mutlu olmalarına yardım eder. Depresyona karşı kullanılan ilaçlar (antidepresanlar) bir insanı ne kadar mutlu ederse, kırık bir bacağa sarılan alçı da insanı o kadar atletizm yıldızı yapar. Bacağın alçıya alınması, bacağı tedavi ederek kişinin günün birinde koşmasını sağlar. Ne kadar hızlı koşabileceği ise kişinin gayretine, genel sağlığına, yeteneğine ve başka faktörlere bağlıdır. Antidepresanlar bir insanın mutlu olabilmesi için beynindeki bozukluğun iyileşmesini sağlar. O kişinin mutlu olabilmesi ise kişisel gayretine, psikolojik sağlığına, yaşadığı ortama, hayata bakış şekline ve benzer başka etkenlere bağlıdır.
Yoksa antidepresanlarla hastalık olmayan mutsuzluğu gidererek suni bir mutluluk elde etmek mümkün değildir. O zaman kırık bacağı iyileşen sporcunun başarısını da suni kabul etmemiz gerekir. Kısacası antidepresanlar mutluluk vermezler.
İddia: Psikiyatrik ilaç alınırsa ruh hastası damgası yer, çevre de iyi nazarla bakmaz.
Cevap: 21. yüzyılda böyle fikirlere sahip olmak düşündürücüdür. Bu ancak bilgisizlik veya önyargılı olmakla açıklanabilir. Çünkü ruh hastalıklarının biyolojik yapısı vardır ve zihinsel hastalıkları fiziksel bozukluklarla bağdaştırmak gerekir. Bütün dünyada psikiyatrik ilaç kullanan milyonlarca insanı deli mi kabul edeceğiz?
İddia: Her sıkıntımız olduğunda hemen ilaç kullanılması tavsiye ediliyor.
Cevap: İlaca başvurma son çaredir ve gerekli hallerde başvurulmalıdır. Önce terapi, telkin ve benzeri çabalar denenmelidir. Hastalığa itebilen bozuk şartlar düzeltilmeye çalışılmalıdır. Bunun dışında hayattaki davranışlarımız ve yemek alışkanlıklarımız gözden geçirilmelidir. Bunlarla hastalık düzeliyorsa elbette ilaçlara ihtiyaç yoktur, ancak çoğu zaman ilaçtan yardımcı olarak yararlanmak gerekecektir.
İlaç kullansa da kullanmasa da psikolojik sorunları olanların aktif bir yaşantı tercih etmeleri, hareketli olmaları, egzersizlerini aksatmamaları gerekir. Özellikle açık ve güneşli (tabi güneşin dik geldiği sıcak havalarda değil) ortamda düzenli yürüyüş yapmaları önemlidir. Ayrıca hayata olumlu yönden bakmalı, şekerli ve unlu gıdalardan uzak durmalıdırlar. Uykuları yeterli ve düzenli olmalıdır.
İddia: İlaçlar alışkanlık yapar. Başlayınca bırakmak mümkün değildir.
Cevap: Bu da doğru değildir, çünkü alışkanlık yapma riski olan ilaçlar özel reçete ile verilir. Yeşil reçete ile sakinleştirici (trankilizan, yatıştırıcı); kırmızı reçete ile uyuşturucu ilaçları alabiliriz. Bu tip ilaçların az veya çok alışkanlık yapma riski bulunur. Bazı durumlarda ise tedavi edicidirler. Buna ise doktor karar verecektir. Kısacası hekim gerekli gördüğünde alınması doğru olan ilaçlardır.
Bunların dışındaki ilaçların alışkanlık yapmaları söz konusu değildir. Bütün dünyada kullanılan ve alışkanlık yapmadığı anlaşılmış bu ilaçları kullanmakta mahzur yoktur. Tabii takip eden doktorun tavsiye ettiği miktar ve süre için kullanılmaları gerekir.
İddia: Bazı ilaçlar kısırlık yapar, özellikle çocukların kullanması yanlıştır.
Cevap: Bu iddia da doğru değildir. Gece idrar kaçırma rahatsızlığında kullanılan ilaçlar için bazı kişiler arasında böyle söylenti yaygınsa da, bu gerçeğe dayanmamaktadır.
İddia: Şizofreni kronik (müzmin), düzelmeyen bir hastalık olduğuna göre niçin ilaç kullanılsın ki?
Cevap: Şizofrenide kullanılan ilaçlar son yıllarda giderek çeşitlenmekte ve elimizdeki alternatifler çoğalmaktadır. Üstelik bu ilaçlar tedavi edicidirler ve istenmeyen yan etkileri daha azdır.
Şizofrenide bile modern ilaçlarla hasta günlük işlerini az çok sürdürebilmekte, meselâ sabah kalkıp giyinerek tıraş olmakta ve karmaşık olmayan işine giderek kısmen de olsa performans gösterebilmektedir.
İlaçların olmadığı 100 yıl öncesinin akıl hastanelerinde devamlı olarak kalan tortu şizofrenler artık aile içinde, toplum arasında yaşamakta ve düzenli olarak ilaçlarını alarak hayatlarını tüketici değil de üretici olarak sürdürmektedirler.
Prof. Dr. Sefa Saygılı