(1) Canlılar bilimi felsefesinin Yeniçağdaki gelişimi uzlaşmaz iki zıt görüşce biçimlenmiştir: Dirimsel (biotik) gerçekliği canlı-olmayan maddenin yasalarına indirgemeğe çalışan mekanikçilik.
(2) Bu görüşe keskin bir tepki olarak doğan ve dirimsel gerçekliğin özerkliğini, özgünlüğünü ve özge gerçekliklere benzemezliğini vurgulamak isteyen; fakat bu arada bir bakıma mistik havalara bürünen canlılıkcılık. Canlılar bilimi felsefesinin uzlaşmaz gözüken mezkûr iki fikir akımını bir yana bırakıp adı anılan bilimin günümüzde yürütülen araştırmalarının bizlere kazandırdığı yeni birtakım mürâcaat mercilerinden canlı sorunsalına bakmak istiyoruz.
a) Termodinamik müracaat mercii
- Termodinamiğin ikinci ilkesi, örgütlenmiş bir sistem olan canlılık için de geçerli sayılabilir mi?
- (i) Termodinamiğin ikinci ilkesi uyarınca her sistem, çözülerek dağılır. Sonunda dağılan parçalar belirli bir duruma ulaşırlar.
(ii) Entropinin zorunlulukla artması diye özetlenen bu gidişe öncelikle energi kaybı önayak olur.
- (i) Şu var ki, termodinamiğin ikinci ilkesinin, örgütlenmiş sistemleriçin geçerli sayılamayacağı da öne sürülmektedir.
(ii) Zirâ canlı, özce örgütlenmişliğini, bozulmağa, çözülmeğe yol açabilecek etkenlere karşı dengede tutabilen sistem olarak karşımıza çıkıyor.
(iii) Canlı böylelikle de fizik-kimya yasalılığına sığmaz gözüküyor.
- (i) Ancak, bu savı reddedenler, onun, aslında ikinci ilkenin iyice anlaşılmamış olmasının sonucu olduğunu ileri sürmektedirler.
(ii) Her canlı ve ondan oluşan topluluk, sonuçta canlılar âleminin parçası olmasından dolayı bir açık sistemdir. Canlılar âlemiyse, yeryüzünün genel fizik-kimya şartları çerçevesinde düşünülmesi gerektiğinden, o da bir açık sistem görünümündedir. Böylece özellikle canlılar âlemi ve onda yer alan topluluklar, kaybettiklerini doğal kaynaklardan kazandıklarıyla telâfi edebilirler. Ne var ki sonuçta bir kapalı sistem olarak kabul edildiği takdirde, yeryüzünün, sunabildiği doğal kaynaklar, tükenebilir cinstendirler. Bu yüzden canlılar âleminin dahî entropiden kurtulamayacağı açıktır. Burada tabii, salt canlılığı aşması sebebiyle insanı istisnâî durum olarak kabul etmek lâzım gelir.
(iii) Termodinamiğin ikinci ilkesinin, şu hâlde canlı-olmayanlar dünyasının yanında, kısmen dahî olsa, örgütlenmiş sistemleri de kapsadığı görüşü bilim teoricileri arasında yaygındır.
(iv) Buna göre canlı — çevre bütünlüğü için entropi tersinmez şekilde artar.
5- (i) Canlı, kaybettiği energiyi ortamından kazandığıyla telâfi ettiğinden az önce bahsedilmişti.
(ii) Canlının bu yetisi, onu canlı-olmayanlardan ayıran en önemli etkendir.
(iii) Canlı, açığı kapatmak üzre, bunu sağlayabilecek imkânlar çokluğu arasından birtakım energi kaynaklarını tercih eder.
(iv) İşte söz konusu tercih işi, girişilen bütün irdelemelere rağmen, tatminkâr ölçülerde fizik-kimya etkileşmeler yasalılığına indirgenememiştir. Bu durumsa, canlılar bilimine bir yanda temel sorunsallığını teşkil ederken öte tarafta fizik-kimya bilimleri karşısındaki özerkliğini sağlamaktadır.
6- (i) Canlı-olmayanların tersine, canlıların morfolojisi ile fizyolojisi araştırıldığında bunların kümeler hâlinde değil de, teker teker ele alınmalarının zorunlu olduğu anlaşılır. Çünkü hangi örgütlenmiştik seviyesinde bulunursa bulunsun her canlı, energi açığını kapatmakiçin karşılaştığı kaynaklardan birine yahut birkaçına kendi içindeki işleyişler (Fr mechanismes) tarafından yöneltilir.
(ii) Bundan dolayı her canlıyı kendi başına bir özerk sistem, giderek bir birey olarak nitelemek mümkün.
(iii) Bütün bu değişik sistemler bir ve aynı yahut benzer birkaç sistem çerçevesinde mütâlea edilemeyeceklerinden, canlılar biliminde çoğu kere ıstatistik yöntem ile tekniğe başvurulur.
7- (i) En başta termodinamiğin ikinci ilkesi, ıstatistik yöntem ile tekniği, canlılar bilimiçin elzemdir.
(ii) Mikroskopik seviyede olup bitenler, artık makroskopiğinkinde görülebilen bireyleşmiş biçimlerin çerçevesinde ıstatistik yollardan tesbit olunabilirler.
8- (i) Bireylilik, temel etken olmakla birlikte, canlılık olayı bundan ibâret görülemez.
(ii) Çünkü hiçbir canlı birey, kendi başına, tecrid olmuş durumda varolamaz.
(iii) Canlılar âlemi, canlı — canlı ve canlı — canlı-olmayan çevre ilişkilerinin ördüğü bir karmaşık şebekedir.
(iv) Bu bakımdan, termodinamiğin ikinci ilkesi gibi, genelgeçer açıklama durumunda olmak iddiasıyla canlılar bilimine getirilen bir yahut birkaç ilkenin, gerçekten de gerek tek tek canlı sistemlerinin gerekse bunların vucut verdikleri canlılar âleminin sistem olarak işleyişini aydınlatacak güçte olması şarttır.
(v) İşte, böyle bir yahut birkaç ilkenin, meydana getirilip uygulanmasının, ne denli zor bir iş olduğu da ortaya çıkmaktadır.
1- Canlı sistemlerinin örgütleyiciler yoluyla embriyonik biçimlenişini, enzimler sâyesinde işlerliği ve gen ile mutasyon aracılığıyla evrimini imâ eden görünürlüklerin varlığından söz edilebilir. Bunların esâsını birtakım atom ile molekül yapılarının yanısıra, kimi nicelleştirilebilir unsurlara
ilişkin tepkelerde (Fr reaction) de aranması gerektiği öne sürülmektedir.
2- (i) İşte, maddenin en temel seviyelerinde klasik mekaniğin nedensellik ilkesi, açıklama gücünü önemli ölçüde yitirmektedir.
(ii) Önünde sonunda temel tânecikler alanındaki bu durum, makroskopik düzlemde olup bitenlere de yön verir.
(iii) İmdi nedensellik bakımından tek tek canlıların davranışının kökleri, ta mikrofizik düzlemdeki görünürlüklere dek uzanır.
3- (i) Ne var ki canlılar bilimi sistemine yeni çağdaş fizik açısından yaklaşmak da, sorunu tam olarak çözmüyor.
(ii) Gerçi göreli dalga mekaniğinin, mikrofizik alanı anlaşılır kıldığı bildirilmektedir.
(iii) Nitekim Luigi Fantappie, D'Alembert de denilen, göreli dalga denklemlerinde bulunan iki çeşit çözümden türettiği birlikli teoriyi önermiştir. Somut olarak bu iki tür çözüm, 't' terimi önündeki (—) işâret çiftiyle ilgilidir. Mezkûr çiftten birincisi, ıraksak dalga şeklinde yorumlanır. Söz konusu dalga, düzensizliğin artması ile yayınmasını ifâde eder. Böylece bu çözüm, entropik süreçlerin hâlini yansıtır; ikinci çözümse, zamana göre, bakışımsız olup derişmelerin artışı bakımından sintropik olayı dile getirir.
(iv) Fizik, maddenin hareketini açıklamağa çalışan alışılagelmiş sistemlere daha uygun düşen ilk çözümü çoğunlukla dıkkata alır.
(v) İkinci çözüme gelince; o, daha ziyâde ilkin deneye girişilmeden kendini zorunlu olarak, yânî a priori kabullendiren, tüzük icâbı zorunlulukla olagelmeyip de olabilecek olayları anlaşılır kılabileceği iddiasını taşır. Böylelikle göreli/relativ dalga denklemleri, doğanın genel teorisine zemin hazırlama görevini görebilecekleri gibi, evrenin düzenini aydınlatacak şemayı da oluşturabilecekleri öne sürülmektedir.
(vi) Birlikli bilim teorisinden hareketle fizik ile biyoloji bilimlerini birtakım ana ilkeler ile yasalara dayandırarak doğayı, temelde, parçalamaksızın ele alabilecek bir birlikli bilimin hangi şartlar çerçevesinde, nasıl kurulabilceği sorulabilir.
4- (i) Nedensellik, özetle şimdiki süreçlerin geçmiştekilerce; gâyelilikse, gelecektekilerin, şimdikilerce belirlendiklerini benimseyen ilkelerdir.
(ii) Canlılar bilimine konu olan olayların, bu iki ilkeden biri olmaksızın, tam olarak anlaşılabileceği şüphelidir.
(iii) İşte böyle bir tabandan hareketle bir canlılar bilimi, positivlik ile özerklik niteliklerini edinebilir.
5- (i) Canlılar biliminin, özerk bir bilim olamayacağını; olsa olsa fizik-kimya bilimleri hevenginin bir kolu sayılması gerektiğini savunanlar, mekanikciler ile günümüzdeki uzantıları indirgemecilerdir.
(ii) Mekanikciler, canlılık özelliğini gösteren olayların, temelde fizik-kimya yasaları ile ilkeleri açısından açıklanabileceklerini öne sürmekle birlikte, örgütlenmişliğin üst seviyelerine ilişkin süreçler ile olayların, temel alanlara nasıl indirgenebileceklerini tatmin edici şekilde bildiremiyorlar. Ayrıca canlılara ilişkin temel kabul edilebilecek vakıaları açıklamağa çalışırlarken mekanikciler, öncelikle kalıtım etkenlerini taşıyan DNAsitleri ve bunların, RNAsitler aracılığıyla meydana getirdikleri protein birleştirimlerini/ sentezlerini, iddialarına kanıt diye gösterirler. Canlılık olayının tamamı DNA — RNA — Amino asit üçlüsünün etkileşmesi şeklinde açıklanabilse bile, bu işleyişin de gâyelilikten bütünüyle bağımsızca izâh edilemediğini görüyoruz. Nitekim Alfred Rupert Sheldrake'e bakılırsa, mekanikcilerin genetik program konusundaki düşünceleri son derece canlılıkcı renkler taşıyor. Son çözümlemede bir canlılık etkeni (İng vital factor) anlamına gelen genetik program, mekanikci kılığa sokularak sunulmaktadır. Mekanikciler, canlılığı, öncelikle de kalıtımı özellikle bilgisayar programına benzetmek eğilimindedirler. Ama ihmâl ettikleri husus, bilgisayarın, akıl sâhibi biri tarafından programlandığıdır. Belirli bir hesab etme hedefine yönelik biçimde düzenlenip yazılmıştır. Bilgisayar programını andırıyorsa, genetik program da, gâyeye yönelik bir varlığı, yânî bir programcıyı imâ ediyor demektir. Yok, genetik programlar, kendiliklerinden oluşuyorsa, bilgisayar programlarını andırmıyorlar demektir. Bu ikilemden mekanikce tek çıkış yolu var; o da, evrim boyunca tesâdüfî mutasyonların, doğal ayıklanma eleğinden geçerek genetik programları meydana getirmeleridir. Böyle bir kabulse, genetik ile bilgisayar programları arasında yapılmağa çalışılan benzetmeyi elbet anlamsız kılacaktır.[i]
(iii) Görüldüğü gibi, sorun, mekanikcileriçin ne denli çözülmüş sayılırsa sayılsın, aslında olanca ağırlığıyla karşımızda durmağa devam ediyor. Meselâ rastgele oluveren mutasyon verisi etkenler, nasıl uygun birleştirimleri sağlayarak canlılar âlemindeki binbir çeşit özgül biçimleri meydana getirebiliyorlar? Nice küçük boyutlu, basit olursa olsun, bir özgül biçimin ilk olagelişindeki olağanüstü sayıdaki etkileşimlerin her birinin doğal ayıklanmanın onayından geçerek vucut bulduğunu hangi positiv ve deneysel kanıta dayanarak öne sürebiliriz?
(iv) Böylesi temel moleküler düzlemlerde bile bunca açmazla karşılaştıktan sonra çok daha karmaşık örgütlenmişlik seviyelerini açıklamakta rastlantı ile doğal ayıklanmanın, nice yetersiz kalacağını kestirmek öyle zor olmasa gerek. Öncelikle davranışları moleküler düzlemden hareketle rastlantı ile doğal ayıklanmaya dayanarak açıklamanın ne denli müşkil olduğunu şu örnekte seçikce görebiliriz: "Avrupa guguk kuşlarının kuluçkasına başka türdeki kuşlar yatar. O başka türdeki kuş, daha sonra guguk civcivini besleyip büyütür. Yavru, asıl anne-babasını hiç tanımadan kendi başına uçacak duruma gelir. Yaz sonunda yetişkin guguklar, kışı geçirecekleri Güney Afrikaya göçerler. Yaklaşık bir ay sonra genç guguklar da toplaşıp anne-babalarının bulunduğu Afrikadaki belirli yöreye göçerler. Onlar, nereye, ne zaman, kimlerle hangi yönlerde, hangi hedefe uçacaklarını hep içgüdüyle bilirler."[ii]
İkinci örnek: "Davranış sisteminin parçalarında değişiklikler ortaya çıktığında dahî, canlının olağan davranma tarzının sapma göstermediğine ilişkin elde çok sayıda delil var. İtin/köpeğin,[iii] sözgelişi bir bacağı kesildiğinde, motor etkinlikten dolayı üç bacağıyla yürümüştür. Bir başkasınınsa, beyin yarıküresi alınmakla birlikte, önceki melekelerinin hemen hepsini bir süre sonra yeniden geliştirebilmiştir. Üçüncü köpeğin de yoluna rastgele engeller koyuldu. Sonuçta üçü de, yânî motor organları bozulan, merkez sinir sistemi dumûra uğratılan ve karşısına fizik engeller çıkarılan köpekler, bir yerden bir başkasına yürüyebilmişlerdir. Bütün bu görünürlüklerde ve moleküler biyolojide, biyokimyada, genetik ile nevrofizyolojide belirlenebilmiş olaylar arasında muazzam bir bilinmezlik alanı var hâlâ. Guguk kuşlarının göç davranışı, sözgelişi DNA ile protein birleştirimi çerçevesinde nasıl tam anlamıyla izâh edilebilir? Bu olayı tatmin edici ölçülerde açıklamak, yukarıda sözü edilen davranışiçin zorunlu olan uygun baz zincirlerini genlerdeki DNAsidin içerdiğini yahut sinirlerin elektrik akımlarıyla etkileştiklerini tanıtlamaktan çok daha fazla bir şeydir. Bununiçin sinir sistemi ile göç davranışını teker teker belirleyen özgül DNA baz zincirleri arasındaki bağlantıların iyice anlaşılması gerekir. Şimdilerdeyse, herhangi bir canlının biçimlenmesini ve yaşamasıçin gerekli işleyişleri tayin eden genetik programların çalışışına nufuz edilebilmiştir ancak..."[iv]
(v) Mekanik nedensellik ile fizik-kimya yasalılığından başkasını kesinlikle reddeden mekanikci fizikalism yahut indirgemecilik, canlılar bilimini özerk bir bilim olmaktan alıkoymuştur. Buna karşılık doğrulanması yahut yanlışlanması imkânsız ilke ile önermeleri canlılar bilimine sokmağa kalkan ve yalnızca gâyeliliği kabule değer bulan canlılıkcılık da, söz konusu bilimi positivlikten, dolayısıyla da bilimleşmekten uzaklaştırmıştır.
(vi) Şu hâlde gerek bilim gerekse felsefe olarak canlılar bilimi, kendini nedensellik ile gâyeliliğin tekelinden kurtarıp mezkûr iki kutbu, birbirinin tamamlayıcısı olarak alacak birlikli teori potasında uzlaştırabilirse, kendine has ve belki ileride biyolojidışı araştırma alanlarına bile yaygınlaştırılabilir bir dünyatasavvuru vasfını gösteren organisismi ortaya koyabilecektir.
(vii) Organisism, canlılıkcılığın tersine, positivliği koruyup kollayarak mekanikciliğin iptâl ettiği özerkliği canlılar bilimine iade edebilir.
1- (i) Bir makinanın, kendini çok çeşitli yeni ortamlara uyarlayacak esnekliği bulundurmasıçin güçlü bir geribeslemeli devreyle donanmış olması gerekiyor.
(ii) Söz konusu devre, aslında kendikendini ayarlayabilen bütün işleyişlerin ilk şartıdır.
2- (i) Geribeslemeli bir işleyişse, her şeyden önce dıkkata değer derecede homeostatique olmalıdır. Başka bir deyişle, gelişigüzel olup bitenlere karşı onda belirli bir büyüklüğü dengede tutma yetisi bulunmalı.
(ii) Demekki bu, Claude Bernard'ın da belirttiği üzre, iç ortamın sürekliliği ile istikrârını koruyan, ilkin canlıda başarılarını izleyebildiğimiz, gelişigüzellik ile rastlantılılığa karşı işleyen bir düzendir.
3- (i) Ancak, kibernetik, örgütlenmiş düzenlerin homeostatiqueliklerine ışık tutabilen az önce bahsi geçen örnekleri göz önüne sermekle kalmaz.
(ii) Ayrıca, genel canlılar bilimi sorunu üstüne girişilmiş tartışmayı besleyen işlemsel kavramları da geliştirir.
(iii) Bu kavramların arasında en çok ilgi toplayan da, sistemin madde yahut energi yanına değil de, örgütlenme kesimine bağlı fizik büyüklüğü belirleyen malûmât/information kavramıdır.
(iv) Kendikendini yöneltebilen bir güdümlü mermiyi örnek alalım. Mezkûr mermi, etkililiğini bir yandan tepkili motoruna, öte taraftan da hedefine ulaşmağa yahut hedefi hareketliyse onu izlemeğe borçludur.
4- (i) Böylece energetik ile kibernetik yahut başka bir deyişle informasyonel etkinlikler arasındaki ayırım belirmektedir.
(ii) Nitekim belirlemeler ağını ayarlayan, düzenleyen kibernetik sistemdir.
(iii) İşte bundan dolayı, canlılar bilimi sisteminin işleyişi, kibernetigin sunduğu imkânlarla daha rahat ve sağın biçimde dile getirilebileceği düşünülmektedir.
5- (i) Canlılık sistemlerinin, işleyişce aydınlatılabilmeleri, örgütlenişlerinin anlaşılmasına sıkı sıkıya bağlıdır.
(ii) Peki, bu örgütleniş nasıl meydana gelmiştir?
(iii) Bu soruya tatminkâr cevabın verilemeyeceği çeşitli vesilelerle bildirilmiştir.
6- (i) Nıhâyet, bir canlılar bilimi sisteminin işleyişi her zaman açıklanabilse de, bunun nereden türeyip —türemişse tabii— nasıl olup da biçimlenmiş olduğu meçhuldür.
(ii) Canlılar bilimi sisteminin işleyişinin nereden, nasıl ortaya çıktığı sorusu açıklığa kavuşmadıkca, problematiği de aydınlatılamayacaktır.
(iii) Çünkü canlılar biliminin temel sorunu, onun geçmiş zaman boyutudur.
(iv) Canlılar bilimi sistemi, böylelikle, şimdinin zaman — mekân yapılaşmasından ibâret olmayıp geçmiş zaman boyutunun sonucudur.
(v) Nitekim canlılar biliminde tartışılan, canlıların yapıları ile işleyişlerine ilişkin bütün özellikler, zamandaki gelişimlerinin ürünü olarak ele alındıklarında anlaşılabilirler.
(vi) Mecazî anlatışla, canlının işleyişinin sırrı, onun yapısında saklıysa, bunun sırrı da paleontoloji dönemlerine uzanan 'tarih' boyutunun getirdiği düzenin mantığında yatar.
7- (i) Öyleyse canlının tarihi demek olan evrim sorunu, canlılar bilimi sorunsalının çekirdeği sayılmalıdır.
(ii) Durum böyle olunca evrim sorunu, canlılar bilimi sorunsalıyla örtüşür.
(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Hayatın Anatomisi – Canlılar Bilimi Felsefesi – Evrim ve Ötesi' isimli kitabından alıntılanmıştır.)
Ş, Teoman Duralı
[i] Bkz: Alfred Rupert Sheldrake: "A New Science of Life", 22. s.
[ii] Rupert Sheldrake: "A New Science of Life", 22. s.
[iii] Türkcede doğrusu 'it'tir. 'Köpek', 'it'in erkeği, dişisiyse 'kancık'tır. 'İt' ile 'kancık' zamanla yozdilleşmişlerdir (Fr argot).
[iv] Bkz: Rupert Sheldrake: "A New Science of Life", 23. s.