Önceki bölümde Jacques Monod'nun, canlıların araştırılmasına ilişkin sorunlar ile kavramları nasıl ele alıp irdelediği gösterilmeğe çalışılmıştır. "Rastlantı ile Zorunluluksun İkinci Bölümü " Cancılık ile Canlılıkcılık" ("Animisme et Vitalisme") taysa Monod, aynı sorunlar ile kavramları bu kere de düşünce tarihi boyunca kendini göstermiş, kimi de hâlâ revaçta olan çeşitli akımlar ile dünyagörüşlerinin ışığında gözden geçirmiştir. Daha doğrusu, söz konusu akımları, eserinde ele aldığı canlıların araştırılmasıyla ilintili kavramlar açısından eleştirmiştir.
Bu bölümde Monod'nun ilk el attığı sorun, değişmezlik ile teleonominin çatışmasından ötürü ortaya çıkan ikilemdir. Bununla birlikte yine Monod'ya göre, çağımız biliminde değişmezlik, zorunlu olarak teleonomiden önce gelir. Darvinci düşünce uyarınca teleonomikleşen yapıların, evrim yoluyla belirmesi, sonra da gelişip incelmeleri, karmaşıklaşmaları, Monod'ya bakılırsa, değişmezlik özelliğini taşır bir yapıda ortaya çıkan düzenli işleyişin bozulmasıyla ilgilidir. Şu var ki, söz konusu yapıların, evrimin ürünü olmaları, doğal ayıklanmaya tâbî bulunmaları sonucunu yaratır. Bu yüzden onların meydana gelişi rastlantılıdır.[i] Monod'ya dayanarak kısaca açımlamağa çalıştığımız mezkûr varsayımın aslı esâsı, yine ona kalırsa, Darwin'in kendine ait değil. Çünkü çağında ne üreme değişmezliğinin kimyevî işleyişlerinden ne de bunların karşılaştıkları bozuklukların tabiatından Darwin'in haberi olabilirdi. Bütün bunlar, son otuz yıldır açıklığa kavuşturulmuş bulunuyorlar.
"Şimdiye değin teleonomiyi ikinci dereceden özellik olarak kabul eden tek teori, doğal ayıklanmayı temel almış olandır" diyor Monod: "Söz konusu teoride ana ilke değişmezliktir. Teleonomiyse, değişmezliğin türevidir. Bu da nesnellik aksiyomuyla (postulatıyla) bağdaşmaktadır. Sözü edilen durum, çağımız fiziğiyle uyuşmaktan da öte, bir şeyler eklemek yahut eksiltmeksizin bahis konusu olana dayanılarak meydana getirilmiştir. Biyolojiye ilişkin bilim teorisinin tutarlılığını kesinlikle sağlayan doğal ayıklanmacı evrim teorisidir. Böylelikle bu teori canlılar bilimine nesnel doğayı araştıran bilimler arasındaki yerini sağlamaktadır. Ne var ki bunca güçlü bir kanıt teoriyi desteklemekle birlikte, doğrulamağa yetmemektedir."[ii]
Kendini canlılığın esrârını deşmeğe adamış öbür bütün varsayımlara gelince; Monod, onların, açık yahut örtük tarzda dinî inançlara bulanmış bulunduklarını ileri sürer. Büyük felsefe sistemlerinin de çoğu böyleymiş. Düşünce tarihini önemli ölçüde tekellerine geçirmiş bu sistemlerde Monod'ya kalırsa, bizleri teleonomi ilkesine sevkedebilecek bir tutuma pek rastgelinemez. Tersine onlar, teleoloji içerikli anlayışlar ile dünyagörüşlerini savunmuşlardır. Buna göre bugün teleonomi ilkesi ışığında değişmez (Fr-İng invariant) diye kabul edilen birtakım özellikler, teleolojik mülâhazaların belirlemiş bulunduğu alışılagelmiş (Fr conventionnel) anlayışların çerçevesinde sâbit olarak görülüp kabul edilmişlerdir. Böylece her özellik, belli bir yahut birçok görevi üstlenmiş durumdadır. Üstelik, üstlenilmiş görev bakımından varolma nedeni, rastgele olmayıp besbellidir. İnsanın eli, sözgelişi evrim akışının herhangi bir yerinde tesâdüfen tutmağa, kavramağa, birtakım işleri yapmağa yatkın bir âlet biçiminde belirmiş olmadığı gibi, bir gün birdenbire bambaşka bir hâle dönüşebilecek olay da değildir. Şu hâlde elimiz, ilahiyâtcı görüş uyarınca, her zaman tutmağa, kavramağa, belli birtakım işleri başarmağa yarar bir âlet olmasıçin oluşmuş/oluşturulmuş/yaratılmıştır. Teleolojik mülâhazalar, "... oluşmuştur" ifâdesinde rastlanacağı üzre, dindışı (Fr seculaire) olduğu kadar, "... oluşturulmuştur/yaratılmıştır" anlatımında görülebileceği gibi, dinî-ilahiyâtcı bağlamda da dile getirilebilinir. Sonuc olarak yalnızca belirli bir veya birkaç gâyeyi gerçekleştirecek bireyoluşta yahut aşkın (Fr transcendant) hedef doğrultusunda hareket eden evrimde olduğu üzre, daha ziyâde uzun vadeli süreçler söz konusu edildiğinde teleolojik mülâhazalar ilahiyâtcı (Y^Fr theologique) bağlamlarda dile getirilmişlerdir. Uzun vadeli bir son hedefe yönelik süreçlerde, en basit birimlerden en karmaşık yapılara uzanan kesintisiz bir geçişlilik var. Dolayısıyla bu anlayış, mekanikci nedenselliğe dayanan, özellikle de Rene Descartes'ta keskinleşen canlı (Fr anime), dirimli (Fr biotique) ile cansız (Fr inanime), canlı-olmayan (Fr inorganique) varlık ikiliğini (Fr dualite) henüz taşımamaktadır. Nitekim canlı- olmayan görünümlü süreçler, evrensel evrimin (Fr evolution cosmique) belli bir safhasında canlı olanları doğuracaklardır. Öyleyse varolan, 'canlı cisim'dir (Fr corps vivant). Başka bir anlatışla: 'Can' taşıyan 'cisim'dir. Şu ânda cansız yahut canlı-olmayan gözüken bir sürecin varolma nedeni, canlılığa götüren süreçlere basamak olmaktır. Canlıysa maneviyat-sâhibi varlığın ortaya çıkışını sağlamakla yükümlüdür. İmdi evrimi mutlak bir Gücün tasarısını gerçekleştiren aşkın ödev ahlâkıyla yüklü süreç olarak kabul edip benimsetmeğe çalışan dünyagörüşü, Monod'nun da bildirdiği üzre, 'cancılık'tır. Bu görüşe düşünce tarihinde ilk güçlü tepkinin, M.Ö. Beşinci yüzyılda Safsatacılar ile Demokritos'tan geldiğini daha önce benzer bir bağlamda görmüştük. Cancılık, doğanın, daha da geniş alırsak, evrenin parçalanmamış bir bütünlük, insanınsa, bunun, ayrılmaz parçası olarak telâkkî edildiği bir düşünce tutumu, öyleki dünyagörüşüdür. Doğaya bağımlılığı fikren (Fr theoriquement) ve bedenen (Fr physiquement) azaldıkca insan birtakım istisnaî üstünlüklere mâlik bulunduğu, dolayısıyla da öteki bütün varolanlardan özce[iii] farklı olduğu vehmine kapılmıştır.
Monod, canlılar evreni denilen belli yapıdaki birtakım olayları kapsayan bütünün temelinde canlı maddenin bulunduğunu, dolayısıyla burada hüküm süren nedenselliğin, canlı-olmayan cisimler dünyasındakinden çok farklı olduğu kanısını savunanların canlılıkcılık nâmıyla tanındıklarını belirtiyor.[iv] Öte yandan sâdece canlıların değil de, evrenin tamamının evrimini dıkkata alır bir teleoloji fikrini benimseyen öğretilere de cancı dendiğini bildiriyor. Bu ilkede temellenen kavramlarla iş görmüş "öğretiler, canlıları, evrensel evrimin en son, olgun, eksiksizce meydana getirilmiş ürünleri olarak kabul etmişlerdir. Sözü edilen öğretiler (Fr theories)[v] evrensel evrimin, canlılık bunun da, en üst noktası olarak kabul ettikleri insan hedefine ulaşmakiçin yol aldığını ileri sürmüşlerdir."[vi]
Canlılıkcı öğretileri Monod başlıca iki öbeğe ayırmıştır: Metafizik ile bilimci canlılıkcılık. Birincinin en gözde, tanınmış temsilcisi olarak "Yaratıcı Evrim"in ("Evolution Creatrice") yazarı Henri Bergson'u gösteriyor. Monod'ya bakılırsa, adı anılan eserde sergilenen görüş uyarınca, canlı, varlık olarak canlı-olmayan maddeden apayrı olup onunla çatışan, öyleki onu aşan bir ilkeyle temellendirilmeğe çalışılmıştır. Bu ilke de 'atılım' (Fr elan) yahut 'akım' (Fr courant)dır. Ne var ki, yine Monod'ya göre, bütün öteki canlılıkcılar ile cancılıkların tersine, Bergson'unki gâyeci değil. İnsan, Bergson'un indinde evrimin eriştiği en son merhaledir. Bu, öyle bir evrimdir ki, son merhaleye ulaşmakiçin ne çaba harcamış ne de söz konusu safhaya varması öngörülmüştür. Monod'nun deyişiyle evrimin bahsi geçen özelliği, onun dayandığı 'yaratıcı atılım'ın sâhib olduğu salt hürlüğü gösterip kanıtlamaktadır.[vii]
Bilimci canlılıkcılara gelince; bunların, çoğunlukla fizikten biyolojiye geçmiş bilimadamları oldukları görülüyor —Walter M. Elsasser, Niels Bohr, Erwin Schrödinger... gibi. Bunun da sebebini Monod, yaşama denilen olayın, cisimleri inceleyen fizikte bulunmamasından ötürü, adı anılan bilimadamlarının, öyle bir sorunla fizik ile kimya teorilerinde karşılaşmamış olmalarında görüyor. Cisimlerde bulunmayıp da fizikciyi şaşırtan, yaşamayla ilgili sorunlar nelerdir? Bunlar, bu bölümün başlangıcından beri sözü edilen, Monod'nun da, canlılığın en önde gelen, belirgin özelliği olarak kabul ettiği, değişmezlik (Fr-İng invariance) ile teleonomik oluştur. Ancak, Monod'nun görüşünce, canlılığı belirleyen, onu yürüten işleyiş, günümüzde artık öylesine aydınlatılmış ki, bunun yorumlanışında fizikdışı ilkeler ile payandalara el atmağa gerek yokmuş.[viii] Bununla birlikte, teleonomik yapılara vucut veren morfogenetik işleyişin, Monod'ya göre tam anlamıyla gün ışığına çıkarıldığı söylenemez. Önemli başarılarına rağmen, embriyologlar, birtakım teknik nedenler yüzünden, genetik ile biyokimyaya ilişkin bellibaşlı sorunları henüz çözememişler. İşte, fizik yasaların, canlılar bilimi sahasında yetersiz kaldıklarını canlılıkcıların öne sürebilmesi, Monod'ya bakılırsa, embriyogenesin hâlâ tüketesiye açıklığa kavuş- turulamamışlığından ileri gelmektedir. Buradan da kendince çıkarımladığı sonuç şudur: Canlılıkcıların savı, sağın bilgilere, dakikce yapılmış gözlemlere değil, daha ziyâde bahis konusu alandaki bilgisizliğimize dayanıyor.
Monod, az önce özetlenen açıklamalarının ardından cancılık anlayışının kökenini irdelemeğe koyuluyor. İrdelemelerine bakılırsa, cancılık, insanlığın çocukluk çağlarında canlı ile canlı-olmayanı birbirlerinden ayırtetmeksizin, gördüğü, işittiği, dokunduğu, tattığı kısacası doğada algıladığı bütün varolanlara ruhluluk ile canlılık vasıflarını atfetmesinden doğmuştur. Başka bir anlatışla, o çağlarda kişi, kendini kendi olmayan varolanlardan ayırtedemezdi. Çünkü, kendinde varolduğunu sezdiği özelliklerin hiç olmazsa en esâslılarının, varolanların hepsinde bulunduğunu sanırdı. Söz konusu sanı, daha yerinde bir deyimle inanç, o çağlardan günümüze değin dolaylı yahut dolaysız yollardan çeşitli kılıklar altında sürüp gelmiştir.[ix] Her nice, özellikle Onyedinci yüzyıldan itibâren bellibaşlı düşünce akımları, önce canlı ile canlı-olmayanı, ardından da insan ile doğayı birbirlerinden tavizsizce ayırmağa kalkışmış, kişiyi de yapayalnızlığa itivermişlerse de, Leibniz, Hegel misâli kimi filosof, bu çizgiyi izlemeyip insan ile doğa arasındaki kutsal ittifakı yeniden kurma çabasını göstermişlerdir. "Şu da var ki idealism evrensel cancılığın tek sığınağı olmamıştır. Kendilerini bilim temeline oturtmak iddiasını güden belirli birtakım dünyagörüşlerinde dahî, açık yahut gizli tarzda cancılığın belirtilerini görebiliyoruz."[x]
Monod, canlı ile canlı-olmayan doğa ayırımını reddedenlerin başında Pierre Teilhard de Chardin'in geldiğini bildiriyor. Bergson gibi, Chardin de gelişmenin, evrim yolundan ilerilediğini savunmuştur. Ancak, Bergson'un tersine, evrimin, temel tâneciklerden yıldızadalara dek evrenin tamamında etkili bulunduğu görüşünü öne sürmüştür. Yine Chardin'e bakılırsa, tümüyle battal, canlı-olmayan madde yoktur. Sonuçta madde de, henüz neşvünemâ safhasına ulaşmamış dahî olsa, bi'nebzecik diriliği yahut diriliğin tohumlarını barındırıyor olması gerektiği fikrine varmıştır.
(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Hayatın Anatomisi – Canlılar Bilimi Felsefesi – Evrim ve Ötesi' isimli kitabından alıntılanmıştır.)
[i] Bkz: Jacques Monod: "Le Hasard et la Necessite: Esasi sur la Philosophie Naturelle de la Biologie
Moderne", 37. s.
[ii] Jacques Monod: a.g.e., 38. s.
[iii] Krz: Rene Descartes'ın "Res cogitans — Res extensa" karşıtlığıyla.
[iv] Bkz: Jacques Monod: a.g.e., 39. s.
[v] Eleştiri ile bilimsel şüpheye açık olmayan, dolayısıyla kesin, öyleki mutlak kabul edilmiş
vargılara ulaşmış kapalı düşünce düzenleri, öğretidir.
[vi] Jacques Monod: a.g.e., 39. s.
[vii] Bkz: Jacques Monod: a.g.e., 40. s.
[viii] Bkz: Jacques Monod: a.g.e., 41. s.
[ix] Bkz: Jacques Monod: a.g.e., 44. s.
[x] Bkz: Jacques Monod: a.g.e., 48. s.
"Her özellik, belli bir yahut birçok görevi üstlenmiş durumdadır. Üstelik, üstlenilmiş görev bakımından varolma nedeni, rastgele olmayıp besbellidir."
— Fikriyat (@fikriyatcom) March 4, 2021
Prof. Dr. Teoman Duralı'nın kaleminden✍🏻
"Cancılık ile canlılıkcılık"https://t.co/PoeTVHKYYL