a) 1- Canlılar biliminin ana sorunu evrimdir. Çünkü her canlı, gerek belli bir türün mensûbu gerekse birey olarak yaşanmışlıkların birikimi ve yaşanacaklarının beklentisi tarzında tecelli eden bir akışın içindedir.
2- Öyleyse geniş anlamda canlılarla ilgili araştırmalar evrim göz önüne alınmadan yürütülemez.
3- Öteki canlılarla genel evrimi paylaşan insan, geçmiş yapıp etmelerinden edindiği tecrübelerle geleceğini inşâ eder.
4- Böylelikle irâdeden bağımsız dirimsel evrimin yanısıra, yepyeni, eşi, benzeri görülmemiş, irâdeye bağlı ve kültür denilen bir evrim meydana gelmiştir ki, bu, tarihtir.
b) 1- Yaşanan zaman, 'şimdi'dir. 'Şimdi'den 'önce' olup bitenlerin tamamı 'geçmiş'tir.
2- Kimi vakıalar, 'geniş zaman'a aid olup 'bir'den fazla olagelebilir yahut getirilebilirler. Başka bir anlatışla, tekrarlanabilir cinstendirler. Geçmişte olageldikleri yahut olagetirilebildikleri gibi, şimdide gelecekte de olagelebilir yahut getirilebilirler. Her ân belli şartlar altında gözlemlenip denetlenebildiklerinden, bunlar Onyedinci yüzyıldan beri yerleşegiden bilim anlayışının taleplerine en çok uyan örnek vakıalardır. Temellendirilebilirlikleri, doğrulanabilirlikleri ile yanlışlanabilirliklerini hep muhâfaza eden vakıaların bilinebilirlikleri de her zaman yeniden göz önüne serilebilir.
c) 1- Ne var ki her zaman yeni baştan sorgulanmaları ile sınanmaları, varlıkları gereği mümkün olmayan vakıaların bilinebilirlikleri bir defaya mahsûstur. Belli bir zaman ile mekân koordinatında olup bitmiş ve bir kerede tesbit olunmuş böyle bir sürecin yahut olayın benzeri yeniden olagelse bile, tıpatıpı kesinlikle bir daha vukû bulmaz.
2- Süreklice bilinebilir olaylar yol açıcı (Fr causatif) türdendirler. Belirli nedenler, şartlar değişmedikce belli etkilerde (Fr effet) bulunurlar. Bunlara mekanik olay denir.
3- Bir defa bilinebilir olaylarsa, doğurucu (Fr generatif diye deyimlendirilebilirler. Bunlar da genel yapıları ile özellikleri yönünden yine ikiye bölünebilirler: canlı ile ruhlu—zihinli olanlar. İkinciler, birincilere dayanırlar.
ç) 1- Doğrudan doğruya dış nedenlerce etkilenmedikce biçimlerini, konumları ile durumlarını değiştirmeyenler, cisimlerdir. Bu yüzden devinmeleri, büyümeleri ile çoğalmaları imkânsızdır. Hangi boyutta olursa olsun bir cisim, dış etkenlerce parçalanır yahut başka bir veya birçok cisme eklenir. Kaldı ki, yalınkat cisim yok. Her biri, daha ufak boyutta bir mıktar cismin ekleşmişliğidir. Her yeni ekleşmişliğe 'Q' şartlarında zuhur etmiş 'G' hâli dersek; 'G'ye de, 'D', 'E' ile 'I' ekleşmişliklerinin vucut verdiğini kabul edersek; 'Q'dan önceki 'I' şartları yeniden meydana gelir/getirilirse, 'G' üstekleşmişliği, 'D', 'E' ile 'I' altekleşmişliklerine ayrışabilir. 'Q' şartlar tekrar gerçekleştirildiğindeyse, 'G' ekleşmişliği yeni baştan olagelir yahut getirilebilir. Böylelikle zerrelerden —atomlu yahut atomaltı yapılardan— en büyük boyuttaki cisimlere —sözgelişi gezegenler ile yıldızlara— dek neden— etki ilkesine uygun yürüyen bütün işleyişler tersinir özellik gösterebilir.
2- Bilim olarak kabul görmüş olan alışılagelmiş fiziğin kuşatmağa çalıştığı tersinir ve tekrarlanabilir vakıalar buna örnektir. Mezkûr vakıalara dair ortaya koyulan önermeler, belirtilen nedenlerden ötürü, nesnel ve positiv diye vasıflandırılmışlardır. Bunlar, demekki süreklice bilinebilir olaylara ilişkin önermelerdir.
d) 1- Doğurucu olaylar, doğrudan doğruya dış nedenlerin yanında, iç işleyişlerin de etkisiyle biçim kazanırlar.
2- İç işleyişlerin etkisiyle her biçim kazanma olayı bir yönelimli (İng directed) ve iş görür (İng functional) süreçtir. Biçim kazanan olaya '—A' diyelim. '—A'nın biçim kazandığı şartlar da '—Q' olsun. 'Q' şartlarındaysa, '—A', 'A' hâline gelir. 'A', olayın, sürecin yahut varolanın en olgun çağı, kemâle erdiği dönemdir. Bu, 'A'nın, yeni bir '—A'yı doğurduğu, yânî 'A1'in zuhur ettiği çağdır. '—A2'nin ortaya çıktığı çağdaysa '—A1', artık 'A1' hâlinde olacaktır. Bu süreçlerin her birinde de şartlar[i] pek az dahî olsa, değişiklik gösterirler. Şu durumda '—A' olayına '—Q' şartları, 'A'ya 'Q' şartları; '—A1'e, '—Q1' şartları, 'A1'e 'Q1'; '—A2' olayına 'Q2' şartları; 'A2' olayınaysa yine 'Q2' şartları tekâbül eder. '—Q2' şartları yenibaştan kurulabilse bile, 'A2' olayından '—A2' olayına; '—Q2' şartlarından da 'Q1' şartlarına geri gidilebilse dahî, '—A2' olayından 'A1' olayına geri dönülemez. Çünkü canlı dediğimiz bu olaylar yahut varolanlar, dış nedenlerin yanında evrimsel ile kalıtsal tarzında deyimlendirilen karmaşık iç işleyişlerin etkisindedirler.
3- İç işleyişleri, canlıya dış etkenlere karşı direnip onları belli ölçüde zapturapt altına alma imkânını sağlar.
4- Canlı, bir yanda dış etkenlerin basıncı altında, öbür taraftan da onları kendi ihtiyâçları ile gücü doğrultusunda yönlendirmesi ve nıhâyet iç devindiricileri (Y^Fr dynamique) yoluyla dirimsel görevlerini yerine getirerek biçimlerini geliştirir. Dirimsel görevlerini aksatmaksızın düzenlice görerek biçimlerini geliştirmesi canlının, kendi fizyolojik-morfolojik bütünlüğünü verir.
5- Bir yanda topyekûn fizik ile dirimsel (Fr biotique) ve hattâ beşerî—kültürel çevre şartlarının, öbür yanda da evrimsel—kalıtsal—embriyolojik işleyişler ile süreçlerin oluşturduğu uyumlu işleyen fizyolojik, yânî işgörür (Fr fonctionnel) ile morfolojik, demekki biçimce bütünlük sergileyen canlı, benzerinin doğurucusu olmakla birlikte, kendisi tekrarlanamaz, bundan dolayı biricik, eşsizdir.
6- İşgörür ve biçimlenir bütünlük sergileyen varolan durumundaki canlı, hiçbir zaman topyekûn olmuş bitmiş hâlde görülemez. Zamanca bulunduğu konum, hâiz olduğu tekmil fizyolojik ile morfolojik edinimlerini hazırlayıp tayin etmiş olan oluşumların evresi ve bu edinimleri koruyup geliştirerek benzerlerini ortaya çıkaracağı, sonra da işleyişlerinin bozulup kurucu unsurlarına dağılacağı evre arasındadır. Mekânca işğâl ettiği konumsa, benzerlerini ortaya koymakiçin fizyolojik ile morfolojik bünyesini koruyup geliştirmek üzre, dikey —öncelikle bitkiler— yahut yatay —özellikle hayvanlar— katettiği ve edeceği mesâfeler arasındaki yerdir.
e) 1- Görüldüğü gibi, zamanca bulunduğu konumdan canlı, geri gidemez, dönemez, döndürülemez.
2- Demekki cismin tersine, canlı olayı, bir tersinmez süreçler hâlini gösterir.
3- Tersinmez süreçlilik hâlini gösteren canlı, şu durumda tecrid olunmuş kapalı sistem şeklinde ele alınamaz.
4- Anlaşılacağı üzre canlı, doğan, oluşan, doğuran, bozulup dağılan dengeli süreçler sistemidir.
f) 1- Canlı, ilkin doğan bir dengeli süreçler sistemidir.[ii]
2- Doğmak, bir yeni varolanın, bir eski varolandan neşet etmesidir.
3- Burada yeni ile eski nitelemeleri birbirlerine göre konumlanırlar.
4- 'Yeni canlı'ya genç yahut yavru; 'eski'sineyse, yaşlı yahut ebeveyn denir.
5- Yavru, ebeveyninden en temel özelliklerini almakla birlikte, ikisi birbirinden farklıdır.
6- Söz konusu en temel özellikler, onun genel beden yapısını, işleyişi ile biçimini; hâl ile hareket tarzlarını tayin eder. Bunlar onun soyaçekimi yahut tür özellikleridir.
7- Yavru, ebeveyniyle ve ondan olma öteki yavrularla, demekki kardeşleriyle ve ebeveyninin ebeveynleriyle —atalarıyla— ve onların kardeşleriyle —yakın, öyleki uzak akrabalarıyla— temel soy, hattâ tür özelliklerini, daha özgül şekilde söylenirse, gen havuzunu (İng genepool) paylaşır.
g) 1- Genler, canlının yapısını, biçimi ile işleyişini belirleyen dev moleküllerdir.
2- Kendileri dev molekül olduklarından, genlere daha ufak boyuttaki moleküller; onlara da atom ile atomaltı yapıları, vucut verirler.
3- Gerek DNA büyük molekülleri gerekse onların işgörür parçaları olan genlerin kendileri canlı olmamakla birlikte, bir varolanın canlı kılınışında zorunlu nedenlerin başında gelmektedirler.
ğ) 1- Şu hâlde canlı denilen bir varolan, canlı-olmayanlarla belli bir molekül karmaşıklığı seviyesine dek —atomaltı, atom ile molekül— belirli birtakım —organikolmayan— yapıları paylaşır.
2- Onların toplaşması, birleştirimi/synthesei canlının ilkaslî yapısını belirler.
3- Bir varolanın, canlı olmasını ilk elde tayin eden genetik malzeme, organikolmayan ile organik yapıları birarada hâvîdir.
h) 1- Ne var ki, yapısı ile biçimini oluşturan mineraller, vitaminler ile proteinler ve bunların ne mıktar ve şekilde, nasıl meydana getirileceğini tayin eden genetik malzemeler yoluyla organikolmayan ile öyle olanların yanında canlı, daha başka canlıları da taşır. Hücrede mitokondri ile ribosomun; hücre toplulukları ile dokularda hücrelerin, bakteriler ile virüslerin yer almaları buna örnektir.
2- Görüldüğü gibi, özellikle hücreyle birlikte bir canlı, uzvî/organikolmayan ile uzvî yapıların toplaşması ve kimi dirim (biyotik) sistemlerinin bağdaşması sâyesinde varolur.
ı) 1- Canlıya vucut veren temel organikolmayan ile organik yapılar ve dirim sistemleri, henüz 'ebeveyn canlı'dan kopmadan onda oluşmağa başlarlar.
2- Onların gelişip serpilme ile onanmazcasına bozulup çözülme süreleri, o belirli canlının yaşama süresini, başka bir deyişle, ömrünü tayin ederler.
3- Şu hâlde, selef-varolanda bulunan temel organik ve organikolmayan yapılar ile dirim sistemlerine dayanarak yaşayan bireyin biçim ve işlerlik kazanacağının belli olması ilk aşamadır. Buna Aristoteles, kuvve safhası demiştir. Özelliklerinin belirginleşmesiyle birey, varoluşu sırasında halef- varolanı husûle getirir. Bu da fiil safhasıdır. Nıhâyet dayandığı yapılar ve sistemlerin tâzelikleri ile iş görme kâbiliyetlerini kaybetmeleri üzerine çözülmeğe yüz tutması da, bozulma yahut inkırâz merhalesidir. İşte mezkûr safhalar arasındaki süre ömürdür.
4- İmdi, böyle bir süre boyunca, ancak kendine mahsûs biçimde ve işleyişle bir defalık varolmak yaşamaktır.
5- Yaşama cinsinden varoluşa mâlik olana canlı denir.
i) 1- Her canlı, az önce gösterilen gerekcelerin ışığında söylersek, bir üstbelirlenmişlik[iii] hâlidir.
2- Üstbelirlenmişlikse, bir sistemleşmişliğin ifâdesidir.
3- Her sistemleşmişlik, her zaman altyapılar ile kimi zaman altsistemlere dayanır; virüslerinse, altsistemleri yoktur.
4- Sistemleşmişlik, hiçbir ân durağanlaşmaz. O, yönlü, istikrârlı ve belli sayıdaki altbelirlenmişlik hâllerinin kurduğu bir üstbelirlenmişlik hâlidir.
j) 1- Anlaşılacağı üzre, sistemleşme ile sistemleşmişlik, özgül anlamlarıyla canlıçin söz konusu olan ıstılahlardır.
2- Canlıyı tarif etmekiçin özgül anlamda kullanıldığında sistemleşme süreci, canlı sistemi vasfını kazanır.
3- Ludwig von Bertalanffy'nin tarifi uyarınca, "canlı sistemleri, unsurlarının, az yahut çok hızlı şekilde değiştokuşta bulunmaları, yozlaşmalar (Fr decadence), yıkınmalar (Fr catabolisme) ile yapınmaları (Fr anabolisme) yoluyla işlerliklerini sürdürürler. Canlı, sıradüzenine dayalı (Fr hierarchique) açık sistemler bütünüdür. Belli bir seviyede kendi başına buyruk izlenimini veren bir yapı, gerçeklikte bir alt seviyede değiştokuş (Fr echange) hâlindeki unsurlara dayanır. Böylece köphücreli canlı, hücrelerin; hücrelerse, hücraltı (Fr subcellulaire) yapıların, bunlar da, kendilerine vucut veren kimyevî bileşiklerin değiştokuşuna dayanarak varolagiderler."[iv]
k) 1- Ebeveyn-canlıdan birtakım altbelirlenmişliklerin üstörgün yapısı olarak doğan yavru canlı, kendine vucut veren kısımlara, parçalar ile unsurlara ayrıştırılırsa, bütünlüğünü yitirir. Bu unsurların, parçalar ile kısımların biraraya getirilmesiyle canlının yeniden oluşturulamayacağı deneyce sâbittir.
2- İmdi canlı, kendine vucut veren unsurların, parçalar ile kısımların aritmetik toplamı değildir.
3- Kurucu unsurları ile parçalarına indirgenemeyen canlı, bulunduğu gelişim safhasından önceki durumlarına geri dönemez/döndürülemez. Öyleyse canlı, bir tersinmez açık sistemdir.
4- Bu da bizlere canlının, hem bulunduğu her bir safha, hem bütün ömrü bakımından işleyişce de biçimce de bir defalık ve eşsiz, dolayısıyla olay olarak tekrarlanamaz olduğunu gösteriyor.
l) 1- Ortamında diri kalmak mücâdelesini veren canlının sergilediği tekmil hayatî faaliyetler onda vukû bulurlar.
2- Şu durumda ân, gerçek olan zaman dilimidir.
3- Her ân, artık gerçek olmayan, yânî geçerliliği kalmamış olanların devamı olarak onlara dayanıp onlardan kaynaklanır.
4- Yine her ân, gerçekleşeceklerin 'anne'si, kuvvesidir.
5- Canlının hayatî faaliyetlerini sergilediği şu ânı, şimdisi, o canlının doğumundan beri yaşadığı bütün ânların kendiliğinden türevi olduğu kadar, o belirli canlının neşet ettiği tekmil atalarının yaşadıkları, giderek onların da oluşmuş bulundukları canlı-olmayanlara ait ânların sonucudur.25
6- Demekki belirli bir canlıyı 'şu ân'ında açıklayabilmekiçin bunun, olabildiğince gerilerde kalmış doğurucu ânlarına eğilmek şarttır.
7- Bunları doğrudan doğruya deneysel (empirik) yollardan neden — etki ilkesi uyarınca ele almak mümkün olmadığından, açıklayıcı yoldan yetesiye bilinemezler.
8- Bundan dolayı açıklanarak bilinene ek olarak onları sezerek anlamak zorundayız.
9- İşte, klasik mekaniğin öncülük ve örneklik etmiş olduğu Yeniçağ bilim anlayışında büyük güçlüğü canlılar bilimi yaratmıştır.
10- Canlılar bilimi, klasik mekanikten farklı olarak konusunu neden — etki ilkesi ve deneysel yöntemler çerçevesinde açıklamakla yetesiye aydınlatamıyor. Bununiçin tamamlayıcı bir başka yöntemi daha gerekser: Neden — etki ilkesi ile deneysel yoldan şu ânda yakalanmış, kayda geçirilmiş bellibaşlı özelliklerin, geriye yansıtılmaları sûretiyle geçmiş ânların anlaşılmaları gerekir.
(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Hayatın Anatomisi – Canlılar Bilimi Felsefesi – Evrim ve Ötesi' isimli kitabından alıntılanmıştır.)
[i] Bkz: Rupert Sheldrake: "A New Science of Life", 23. s.
[ii] Krz: Rupert Sheldrake: "A New Science of Life", 23. s.
[iii] Bkz: Ş. Teoman Duralı: "Canlılar Sorununa Giriş", 71. — 72. syflr.
[iv] Ludwig von Bertalanffy: "General System Theory", 168. s.