Canlıların evrimiyle ilgili tartışmalar Onsekizinci yüzyılla birlikte büyük bir hız kazanmıştır. Canlı, nasıl olsa Onbeşinci yüzyıldan beri gitgide Tanrının hayranlık uyandıran esrâr dolu yaratığı olmaktan çıkıp gelişigüzel bir işleyiş (mekanisma) hâlini almağa başlar. İlkin, Nicolas Copernicus'la birlikte yeryüzü evrendeki kutsal mevkiini yitirmiştir. Gökbilim ile fizikteki gelişmeler, yeni bir dünyagörüşü oluşturmakta gecikmedi. Sonunda Rene Descartes'ın, varlıkları manevî ve cisimli olanlar diye ikiye ayırması; bitkiyi, hayvanı, bedeniyle de insanı cisimlerden saymasıyla canlılar, iyiden iyiye mükemmel makinalar yahut özgüçler/automatelar şeklinde görülür oldular. Dolayısıyla onlar da fiziğe konu olanlar gibi incelenmeğe başladılar. Bu, canlıların sınıflanışı ile türeyişlerine ilişkin görüşleri etkilemekte gecikmedi. Eskiçağın Teofrastos'u ile İslâm devrinin, El-Câhız, İbn Miskeveyh, Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi, birkaç ünlü düşünürünü saymazsak, Aristoteles'ten beri süregelen, türlerin değişmeyip dönüşemezliği inancı ciddî sarsıntılar geçirmeğe başlamıştır. Bir yandan önemli atılımlar gerçekleştiren fiziğin özellikle mercekbilim (Fr optique) kolunun sağladığı görülmemiş imkânlarla,[i] öbür taraftan da yeni keşfedilen ülkelerde tesbit olunan vakıalarla gitgide artan deney malzemesi yığını meydana gelmiştir. İşte bu yepyeni malzemelerin ışığında canlılar biliminde, özellikle de onun temelini oluşturan canlıların türeyişleriyle ilgili olarak nesilden nesle aktarılagelmiş görüşler ile öğretilere yeniden eğilinmiş, bunlardan birçoğunun da böylece gözden düşmesi sonucu ortaya çıkmıştır.
Teofrastos, Galenos ile Onuncu yüzyıl Müslüman araştırmacılardan sonra izleri azçok silinmeğe yüz tutan bir soruya doğa araştırmacılarının, yeni beliren bu durum bağlamında tekrar el attıklarını görüyoruz: Canlı diye nitelenen birtakım varlıklar, birbirlerinden kopuk, birbirleriyle ilintisiz unsurlardanmı meydana gelir?
Hayvanlar da bitkiler de ilkin biçim yönünden karşılaştırılmalardır. Böylelikle, geç Eskiçağ ile İslâm devri felsefe-bilim geleneklerinin zayıflamasından uzun süre sonra, canlıların, belirlenmiş birtakım kurallar çerçevesinde yeniden sınırlandırıldıkları görülür. Bu işi "varlıklar, yalnızca bir nesnel yöntem çerçevesinde düzenlendiklerinde, bilim anlayışıyla karşılaşılır"[ii] ilkesinden kalkarak ele alan İsveçli doğa araştırmacısı Carl von Linnxus, günümüz taksonomisinin öncülerinden sayılır. Nitekim bugün hâlâ okullarda okutulan 'çift adlı döküm'ü (Isp nomenclatura binaria) Linnxus 1753te belirlemiştir.[iii]
Çağdaşı, yurtdaşı ve paleontolojinin öncüsü Georges Cuvier'nin tersine, canlıların zamanla dönüşerek şimdiki durumlarına geldiklerini savunan Lamarck'sa, Yeniçağda evrimle ilgili tutarlı varsayımı öne süren doğa araştırmacısıdır. 1890da basılan "Zoologie Philosophique" başlıklı eserinde belirlediği varsayımı uyarınca doğada görülebilir en ufak canlılardan en karmaşıklara, mükemmele ziyâdesiyle yaklaşanlara dek bir gidiş vardır. Evrimin özel akışını açıklamak amacıyla Lamarck, dört ilke saymıştır:
- Canlıları mükemmelliğe yönelten bir güdü var.
- Canlıların, ortamlara uyarlanırlıkları bulunur.
- Kendiliğinden türeyivermeler (L generatio spontanea) sık sık belirir.
- Edinilmiş özellikler, kalıtıma geçer.
Aslında Alman canlılar bilimcisi August Weismann ın, edinilmiş özelliklerin kalıtıma geçmelerinin, en azından, ihtimâldışı olduğunu tanıtlayıncaya değin, buna, Darwin de içinde olmak üzre, bütün doğa araştırmacıları ile düşünürler inanmışlardır. Lamarck'ın savunduğu mükemmelliğe ulaşmak dürtüsü de kendiliğinden türeyivermelerin sık tekrarlanışı da kanıtlanamayan varsayımlar arasındadır. Buna karşılık, evrimin, önemli ölçüde, bugün, ortama uyarlanabilirlik dediğimiz olayı Lamarck görebilmiştir. Üstelik yine o, canlılar evrenindeki olağanüstü çeşitliliğin, yeryüzüne çok uzun bir geçmişin atfolunmasıyla açıklanabileceği kanısına varmış, evrimin tedricî bir sürec olduğunu kavrayabilmiştir. "Lamarck, evrimin zaman boyutunda ilerilediğini kabul etmiş —dikey—, Darwinse bunun tersine çeşitliliğin, daha doğrusu türlerin coğrafî bağlamda meydana gelmiş olduklarını savunmuştur —düşey evrim."4
Aslında Darwin, başlangıçta türlerin, belli bir yönelimden yoksun değişim ile dönüşüme tâbî bulundukları görüşüne tümüyle ters düşen bir duygu ve düşünce ortamıyla çevriliydi. Gerçi böylesine biçimbirliğine (Fr uniforme) mâlik düşünce ortamlarında bile, yer yer keskin görüş ayrılıklarıyla karşılaşılır. Nitekim Georges Cuvier, türlerin ayrı ayrı zamanlarda yaratıldıklarını, ardından da hiçbir değişikliğe uğramaksızın sürüp gittiklerini; ancak, bunlardan kimisinin yeryüzü tarihinde meydana gelmiş olağanüstü tektonik değişmelerle ortadan kalkmış olabileceklerini savunmuştur —buna da canlılar bilimi felsefesinde 'sâbit felâketöğretisi' (Fr fixisme catastrophique) denilmiştir. Lamarck da, Cuvier gibi, canlılığın birden fazla ortaya çıkışının bulunduğuna, kendiliğinden türeyivermenin de süregittiğine inanmıştır. Ancak, Cuvier''den ayrıldığı nokta, türlerin sâbit olmadığı, hep olumlu yönde, genel bir iyileşme doğrultusunda değiştikleri kanısıdır. Böylece türlerin çeşitlenişini yalnızca yeni türeyişlere değil, ama varolan türlerin değişip dönüşmelerine de bağlamıştır. Lamarck, her bireysel ile türsel değişmenin, dönüşmenin belirli bir nedeni ile gâyesinin bulunması gerektiğinden şüphe duymamıştır. Bu, Kopernik devrimine rağmen, herhâlde fiziğin, toplumu etkileme gücünün daha sınırlı olmasından ötürü, şîrâzesinden henüz çıkmamış bir dünyaya hâkim gözüken zihniyetin açık ifâdesidir. Ama teknik imkânlar geliştikce tarih boyunca duyup düşünen bir avuc insanın zihnini kurcalayan birtakım sorulara cevab arama işi de hız kazanmıştır. Özellikle gittikce daha uzak mesâfelere, daha hızlı, daha güvenilir taşıtlarla gezi tertiplemek imkânları araştırmacıların önünde açıldıkca, yüzyılların ötesinden bunca neslin görgü ile deney imbiğinden süzülüp gelmiş inançların, kanıların, görüş ile öğretilerin derinden derine sarsılmağa başladığını görüyoruz. İşte böyle gezilerden, hem de en önemlilerinden biri, Charles Darwin in, HMS Beagle adlı gemiyle gerçekleştirmiş olduğudur. Beş yıl sürmüş gezi sırasında özellikle Galapagos aralındaki gözlemleri onu yepyeni varsayımlara sevketmiştir. Güney Amerika kıtasının batısında, kıyının 960 km açıklarında yer alan bu aralın her bir adasında değişik biçimde kaplumbağaların, ispinozlar ile Amerika karatavuklarının yaşadığını tesbit etmiştir.[iv] "Bu biçimce değişik hayvanlar birbirleriyle yakın akraba olmakla birlikte birbirlerinden belirgince farklıydı. İngiltereye döndükten sonra gözlemleri üzerine düşünen Darwin, her adada yaşayan topluluğun (Fr-İng population), yeni bir türün başlangıç safhası olduğu sonucuna, dolayısıyla da türlerin evrimi kavrayışına varmıştır. Evrimin dayandığı işleyişi şöyle anlayıp 1838de dile getirmiştir: Doğal ayıklanma. Deneyler ile yerbilim/ geoloji, hayvanbilim/zooloji ve daha başka sahalardaki okumalarla dolu yıllardan sonra Darwin, doğal ayıklanma yoluyla işleyen evrime dair tebliğini 1858de Londrada Linn^us Derneğinde sunmuştur. Aynı tarihlerde Güney doğu Asya adalarında saha çalışması yapan Alfred Russel Wallace da, Charles Darwinden ayrı olarak doğal ayıklanma kavramına ulaşmıştır. Görüşlerini kayda geçirdiği elyazmasını Darwin'e postalamıştır."[v]
Charles Darwin, Linnsus Derneğinde 1858de sunduğu tebliğde dile getirmiş olduğu doğal ayıklanmayı açıkca belirlemeden önce çeşitli başka görüşler üstünde durmuştur. Yıllar boyu sürmüş gözlemlerini akılyürütmelerle denetleyip değerlendirerek önvarsayımlarını onarıp durmadan yeniden biçimlemiştir. En sonunda doğal ayıklanma düşüncesine ulaşmıştır.
(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Hayatın Anatomisi – Canlılar Bilimi Felsefesi – Evrim ve Ötesi' isimli kitabından alıntılanmıştır.)
Prof. Dr. Ş. Teoman Duralı
[i] Felemenk Zacharias 1591 — 1605 yılları arasında giriştiği çalışmalar sonucunda ilk mikroskobu imâl
etmiş, adlandıransa, 1611de Giovanni Demisiani'dir.
[ii] Theodor Ballauff: "GeschichtederBiologie: Die Wissenschaft vomLeben", 299. s.
[iii] Bkz: Çalışmamızın I. Kitap, I. Bölüm, 'D' Kısmı, 45. - 46. syflr.
[iv] Bkz: Charles Darwin in "Defterler'ine (B7).
[v] Ernst Walter Mayr: "Evolution', 40. s.