- Düşünme sürecinin ilk ve son durağı, 'şey': Ne ve neyi düşünürsek düşünelim, o düşündüğümüz, kaçınılmazcasına bir 'şey'e taalluk eder. Nihâyet, düşünmeye konu olan 'şey', değerlenerek 'varlık'laşır. 'Şey' şu hâlde 'bilkuvve değer taşır varlık'tır. Bilkuvve değer, bilfiilleşince manâ veya anlam olur. 'Değer taşır şey', şu durumda, anlamlanınca, 'varlık' vasfını kazanır. Peki, 'değer'le kastolunan ne? Bilgi!
- Bilâkayduşart, her 'şey' 'bilkuvve anlamlı'dır. O 'şey' ne vakıt algılayan idrâk eden dimâğla karşılaşırsa, işte o zaman 'bilkuvve değer' konumundaki anlam, bilfiilleşip 'şey', artık, 'bilgi—taşır' 'varlık' hâlini alır. Belirlenmemiş (Fr indefini) 'bilkuvve—değer', 'bilfiilleşmiş—anlam'la 'değerli' hâle gelir. 'Anlamdan daha 'değerli' bir şey yoktur, olamaz. Beşerin besini uzvî/orga- nikken, insanınki düşüncel olan 'anlam' ve onun içerdiği 'bilgi'dir. Karşımda konuşlanmış varolanın, anlam—bilgi bütünlüğünü hâvî varlık esâsını düşüncemde keşfedemedikçe, beşerliliğimi devam ettirecek besini bulamam, sonuçta varoluşumu sürdüremem. Filvâkî gittiğim bakkalda, manavda, pazarda gördüğüm besin maddelerini, sebzeleri tanımıyorsam —anlamlarını bilmiyorsam—, girdiğim gibi boş elle -ve tabii mideyle- çıkar, kendimi ve beslediklerimi aç bırakırım. Hâlbuki yapmam gereken gördüklerimi - kokladıklarımı, dokundularımı, tattıklarımı v.b.-, düşünerek, tekâbül ettikleri öz varlık kümeleriyle çakıştırmak sûretiyle anlamlarını kavramak, sonuçta bilgilerine erişmektir.
- Peki, düşünmek neyle, nasıl olur? Dille. Dilsiz düşünme? Olmaz. Duygulanmanın tersine, düşünme ile dil örtüşürler. Biri yoksa öbürü de olmaz. Düşünmenin haddı dil, dilin de hududu düşünmedir. Dil-düşünme melekesi, evvelemirde anlam-bilgi bütünlüğünü, giderek şey-varlık tümlüğünü kuşatır. Şu durumda bilkuvve ile bilfiil 'anlam'ların tümü tamamı 'varlık âlemi' 'hakıkat'tır. 'Varlık'ların mütekâbil temsilcileri olan 'varolan'ların yurdu, zaman ile mekân boyutlu, görünür, ölçülüp biçilebilir 'gerçeklik evreni'dir.
- Düşünülen 'hakikat'ın tersine, 'gerçeklik', öncelikle duyulur. Duyan, duygulanıp düşünür. Bu aşamada algı oluşur. Duyan, duygulanıyor, ama düşünmüyor yahut düşünemiyorsa, algı oluşmaz. Algılama gerçekleşmekdikce de bilgi ortaya çıkmaz. Öyleyse anlamın, dolayısıyla da bilginin bir kökü varolanlar gerçekliğine, öbürüyse varlık hakıkatına uzanmaktadır. Evrendekileri, ilkin, duyularımız, bilâhare algılarımız ve nihâyet aklın en üst seviyesini ifâde eden idrâkımızla keşfediyoruz. İdrâkın ötesi, duyu ve algıyla irtibatı bulunmayan salt akıl işleyişinin tezâhürü 'temâşa'dır (L contemplatio). Teemmül (L reflexio) ile tefekkür (L meditatio) çeşidinden yüksek akıl etkinlikleri gerçeklikten hakikata göz atma imkânını tanırlarken, temâşa, hakikattan gerçekliğe bakışı sağlamaktadır. Burada salt aklın yanısıra, duyulardan kurtulmuş üstün duyguların etkili bulunduğu bir durumdan söz edilir. Zaman ile mekân boyutlarının, ruhî ile bedenî engellerin aşıldığı durum. Bu da, bir taraftan, yaşamamızın kullanımına soktuğumuz evren kesimi demek olan dünyamızı bize tarassut yetisini sağlarken, öte yanda, insan başta olmak üzre, öbür canlılarla, mutasavvıfların deyişiyle, hemhâl olma kudretini temin etmesi beklenir. Ne var ki temâşa, metafiziğin, dolayısıyla da felsefenin malı sayılmaz artık. Onu elinde tutan, daha ziyâde, tasavvuf olmalı. Zaman zaman, cevâz verdiği ölçüde, başta Eflâtun olmak üzre, Gazzalî, İbn Arabî gibi, kimi kalburüstü metafizikciler temâşa denemelerinde bulunmuşlardır. Ancak, mezkûr istisnâlar kaideyi bozmamış, temâşayı metafiziğin olağan müfredât defterine (Fr inventaire) geçirmemiş veya geçirememişlerdir.
- Gelelim, duyularımız, duygularımız, düşünmelerimizle keşfedip yaşamamıza açtığımız, sonra da kullanımımıza koştuğumuz evren kesimi dünyaya. Bu, şimdilik yeryüzünden ibârettir. Buna karşılık düşünme-dil yoluyla âlemin keşfine çıkılır. Peki bu, ne çeşit bir düşünmedir? En derin, öyleyse zor olan, fehimdir. İmdi, âlem-varlık kâşifi, bilgi tutkunu fehmedebilen kişidir. O işte, bilgi kuvvesini barındıran varlık avına çıkar. Bahsi geçen av türünefilosofia denir. Burada bilgi sâhibi olduğu iddiasını taşıyan sofistin, yânî 'bilgiç'in değil de, tutkun olanfilo-sofosun ona kulac atması söz konusudur. Filosofianın cümle kapısı ontologia olup filo-sofos, tutkunu olduğu 'en üstün bilgi'ye, sofiaya erişmekiçin 'varlığı', ontosu aklın (nus) denetiminde 'düzenleme' (Y logos[i]) çabasındadır. Bu gayretler, hakıkat âleminde cereyân ederler. Pitagoras'tan esinlenerek konuşursak, o hakikat, biz insana matematik dakiklik ve âhengle mücehhez bir nâğme fısıldar: Düzen veya düzenlenmişlik ilkesi demek olan logos aracılığıyla 'varlıklar', ontoslar nıhâî birliğine, 'bir olma'ya, demek ki 'Varlığa, Kosmosa ermek gayreti ile mücâdelesindedirler. Muhiddîn İbn Arabi'nin dediği 'Varlık tümlüğü,' vahdetivucut; yaratılmış, her ân dahî yaratılan âlem budur. Buna en üst seviyedeki düşünme gücüne katiyen sığmayan, demekki fehme kapalı (Y lethe) yaratılmamış, fakat her lâhza yaratan Tanrı, tabii ki, dâhil değil, mantıkca da olamaz.
- Yaratılmış Varlık, az yahut çok anlamamıza, fehmimize açıktır. Demek ki hakikattır, aletheiadır. Anlamamızı önler her etken, neden, unsur, üstü örtük; dolayısıyla doğruya karşı, hakikata muğâyırdır. Yunanca, örtülü olanın açılması, unutmanın, unutkanlığın giderilmesiyle hakikatın elde olunacağına kanîdir.[ii] Haddızâtında Yunanca, 'hakikat—araştırmaları—sahası' demek olan 'metafiziğin' birinci derecede ifâde aracıdır. Bununla hakikat âleminin sâkini varlıklara ve onların cemülcemi Varlığa eriştirebilen, aksısedası kavramlar, kökanlamlarıyla bizlere dilde verilmişlerdir. Dil dışında aracımız yok. Şöyle de diyebiliriz: İnsanı gerçeklikle tanıştıran duygularıyken, hakıkata taşıyan felsefî aracı dil yollu düşünmedir.
- Ancak: Felsefî araçtan gayrı, kişiyi hakıkatın derinliklerine götüren bir başka araç daha var; bu, düşünme ile dil olmayıp duygudur. Metafizikten tamamıyla ayrı, farklı, demekki dil ile düşünmeden azat bahis konusu taşıt din yaşantısının doruğunu teşkil eden batınî (Fr mystique) duyuştur. Metafiziğin de mistikliğin de öncüsü, rehberi, yapıcısı, banîsi, birbirine zıt iki yolun yönü ile yapısını tayin eden Eflâtun'dur. Metafiziğin güç merkezi akılken mistikliğin ki gönüldür. Ne var ki, ikisinin de bağlandığı en üst merci, tam anlamıyla tarif edilemez, maneviyattır. Gönülle ölçüştürülemeyecek kertede açık seçik ve belirgin olan akıl, düşünmeyi yönetip yönlendiren ve bu etkinliğinin ürünü düşünceyi hasıl eden kudrettir.
- Sonuçta, Martin Heidegger'e göre, ulusal—toplumsal adaleti sağlamakla yükümlü millî toplumculuğun indinde kavmî esas uyarınca taksim olmuş beşeri, menşeine canlılar biliminin evrim kolu taşıyabilecekken; beşer—insan bütünlüğünün millîlik zemininde sınıflanan insanın, özünü keşfetmesi, konusu düşünme düzeni ile dil olan dilbilimle mümkündür. Böylesi olağanüstü başarıysa, belli bir ideoloji ve onun çerçevesinde yer alacak iki öndere ihtiyaç gösterecektir. Bunlardan biri millî mutabakatın sıyasî önderi, öbürüyse fikrî—felsefî rehber [Führerprinzip (önderlik ilkesi)]dir.[iii]
Prof. Dr. Ş. Teoman Duralı
(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Hayatın Anatomisi – Canlılar Bilimi Felsefesi – Evrim ve Ötesi' isimli kitabından alıntılanmıştır.
[i] Lego: Toplamak, toparla/n/mak, nizâm intizâma sokmak, ilgili parçaları veya unsurları biraraya getirerek şekil oluşturmak.
Logos: Derlenmişlik, toparlanmışlık. Benzetme yoluyla 'söz'; giderek, 'anlam—taşır—sesler— topluluğ'u demek olan 'söz'ün mahreci, menbaı 'akıl' ağırlıklı 'maneviyât'.
Sözle ifâde olunan kavram, anlamı dile getirir. 'Kavram'la dile gelen 'anlam', 'varlığ'ı bildirir.
[ii] Gerçeklik: Ar-F vâki'iyyet; Y TO övn (to onti), TO npay^aıoç (topragmatos); KL res vera, verum, OrL realitas; Fr realite; Alm Wirklichkeit; R geHCTBHTentHOCTB (deistvitelnost').
Hakıkat: Ar, F hakikat; Y a^Bsıa (aletheia); L veritas; Fr verite; Alm Wahrheit; İng truth; R npaBga (pravda).
A^9n (lethe): Unutma, unutkanlık; silme —bkz: Henry George Liddell, Robert Scott, Henry Stuart Jones ve Roderick McKenzie: "A Greek — English Lexicon".
[iii] Bkz: Martin Heidegger: "Die Selbstbehauptung der deutschen Universitat", 27 mayıs 1933teki konuşması —bkz: Ek 23; ayrıca bkz: Martin Heidegger: "Die Universitat im Neuen Reich",
- haziran 1933teki konferansı, " Vortrage und Aufsatze"de; ayrıca bkz: Charles B. Guignon: " The Cambridge Companion to Heidegger", 86. ve 312. syflr.