"Charles Darwin, amansız varolma mücâdelesi konusunda Adolf Hitler'in hocasıdır. Ne var ki, evrim boyunca beşerin değiştiği savını Hitler reddetmekle Darwin'den ayrılır. Beşer, evrim sürecinin başlangıcında neydiyse, bugün de odur. Hitler'e kalırsa, beşerin maymunsu bir varlıktan neşet ettiğini gösterir delilden yoksunuz."[i]
Werner Maser
Beşer düzleminde (Fr plate-forme) evrim, inişli çıkışlı bir seyir izler. Bir kavim, maddî – manevî cihetlerden yükselebileceği gibi, ulaştığı son seviyeden düşebilir de. Millî toplumcu ırkî–kavmî evrim yorumlayışının Darvinci maddî–tesâdüfî vechesi, kendini işte bu düzlemde göstermektedir. Yükseliş yahut iniş, mezkûr kavme mensûp bireylerin elinde değil. Ancak evrim süreci bir kez yükseliş doğrultusunda başgöstermeyegörsün, o durumda olumlu seyri mahmuzlayarak destekleme gayreti, kişilerin irâdesine kalmış gözükür. Böyle bir irâde beyânında bulunmalarıysa, taşıdıkları ırkî–kavmî bilinç sâyesindedir. Söz konusu üstün ırk–kavim bilincini bireylere çocukluklarından itibâren zerkedecek olansa, ata ocağından başlayıp okulda sürdürülecek ideolojik–sıyâsî eğitim–öğretim kurumundan başkası değil. İdeolojik–sıyâsî eğitim–öğretim kurumunu programlayarak kuran, yürüten, nıhâî hedefine yöneltense, tabii ki, Millî Toplumcu Parti olacak. Söz konusu parti, ilhâmı ile itici gücünü filosof başbuğunda bulur. Nıhâyet, öğreticinin izini sürersek, döner dolaşır, fikrî büyükatası Eflâtun'a ulaşırız. Nitekim millî toplumcu Alman ordusunun iki başucu kitabından "glückhafte Strategie"nin ("Kutlu Savaşım")[ii] giriş sayfası Eflâtun'a tahsis olunmuştur.[iii] Ispartadan esinlenmiş Eflâtun gibi, millî toplumculuk da çericildir (Fr militariste). Hayatın bütün köşe bucağını evvelemirde belirleyen ırkî–kavmî soyaçekim olup ikinci husus savaş ile savaşcılıktır. Bunun getirdiği ve gerektirdiği itaat, sadakat, vefâ, fedâkârlık, yiğitlik, erkeklik cinsinden ahlâk ilkelerini millî toplumcular, iktidara geldikleri 1933 başlarından itibâren, Alman milletinin her yaştan, baştan, cinsiyetten ferdinin iliklerine dek işleyedurmuşlardır. Onaltıncı yüzyıldan beri Avrupada yaygın vucuda yapışık, beden biçimini yansıtır, rengârenk asker giyimi toptan kaldırılır. Zarîfliğe aykırı da kaçsa, vucuda oturmayan, bol gelen cinsten giysi yeğlenir. Miskinliği aşılayan, bozguncu kabul edilmiş türden musıkî yasaklanırken, savaşmağı teşvik edip özendiren asker nâğmeleri ile şarkıları ön plana çıkarılmıştır. Erkeğin kadınsı davranması kesinlikle reddolunur. Hitler'in nutuklarında ifâdesini bulan kesik, güçlü söyleyiş ve Almancanın sert ünlülerini vurgular, isimli–sıfatlı olana fiilli dil tercih olunmuştur. Eşcinsellik bağışlanmaz cinâyet bâbından sayılmış, suçu sâbit görülenler, akıl hastalarının kaderini paylaşarak infâz edilmişlerdir. Savaşacak kişinin akıllı ve akılcı olup aynı zamanda da ülküsüne ölümüne bağlı kalması zorunlu görülmüştür. Bahse konu ülkünün ana-örneği olarak tescil olunmuş seçkin savaş teşkilâtı Waffen-SSe girmek ve onun saflarında döğüşmenin talim ile terbiye, itaat, bağlılık ile yiğitlik bedeli ağır olup ifâdesini "şerefim sadakattır (Alm meine Ehre heißt Treue)" şiârında bulmuştur.
Dirimce belirlenmiş (Fr détermination biotique) beşerin başta gelen iki karşıt etkinliği var. Biri üreme gâyesi doğrultusunda sevişme, öbürüyse soyun korunmasını sağlayacak savaşma. Ayakta kalmak, yaşamak isteyen her toplum, söz konusu etkinlikleri sağlama bağlamak zorundadır.
İmdi:
1. Bitkiler ile hayvanlar nasıl dirimsel türler hâlinde bölümlendirilmişlerse, insanlar da benzer biçimde ırk ile kavim kıstasları doğrultusunda sınıflandırılmışlardır. Mantıkca konuşursak, kaplam, ırk olup kavim, içlemidir. Kavmin içlemindeyse millet bulunur: 'Kavim milleti'–'kavim devleti.'[iv]
2.Öncelikle toplumsal Darvinciliğin değer yargıları misliyle millî toplumculuğa katılmıştır. Varolma mücâdelesi bağlamında, evrimciliğin, ayıklanma konusunda başvurduğu ölçü üreyerek çoğalmakken, buna, millî toplumculukta üretim de eklenir. Üretimle kastolunan, tarım hasadı, iktisat ile fen ürünlerinin yanısıra, bilim, sanat, idman, öğrenim – öğretim verimlerinin arttırılması. Sayıp dökümlediğimiz becerileri (Fr-İng performances) bir topluma kazandıran kim veya nedir? Sorunun millî toplumcu cevabında, günün gözde bilim söylemi 'dirim'e (Fr biotique) sarıp sarmalanmış o binlerce yıl önceki kadîm kabile zihniyetinin âbıhayatı 'kan'a geri dönüş, görülüyor.
Yeniçağ Avrupasının kaynaklandığı felsefe pınarları akılcılık, insancılık ile aydınlanma ve bunlardan hareketle neşvünemâ bulan Çağdaş İngiliz-Yahudi medeniyetinin merkez ideolojisi mâlî sermâyecilik uyarınca bireylilik insan gerçekliğini temsil eder. Bireylerin açıkca mukâvele akdetmesi —Jean-Jacques Rousseau'nun "contrat social" dediği— yoluyla veya zımnî tasvîbiyle toplum, en üstün teşkilâtlanma örneğini teşkil eden devleti oluşturmalıdır. Böylece bireylerin hür irâdesine dayalı sözleşme verisi aklî devlet! Bunun tersini teşkil edense, millî toplumculuğun öngördüğü devlet şeklidir. Charles Darwin'in doğal ayıklanmasından esinlenmiş millî toplumculuk, insan evriminin omurgası olarak kabul ettiği tarihî ayıklanma sonucu sağkalmış muzaffer kavimlerden[v] kimisi bir uluğ başbuğun [(Alm) Führer; (İ) duce; (Isp) caudillo; (R) vojd' (вождь); (İng) leader; (Ar-F) imâm] önderliğinde devletleşir. İşte devlet çatısı altında teşkilâtlanmış kandaş bireylerin teşkil ettiği toplum, kavmî millettir. Böyle bir millet olurmu, olmazmı, bunu bir tarafa bırakıp konuca yolumuza devam edelim.
3. Millî toplumculuğun nezdinde insan gerçekliği bireylilikten ziyâde milliyettir. Bireylilikten üstün olan milliyet, Georg Wilhelm Friedrich Hegel'i hatırlatırcasına bir ülküsel gerçekliktir. Devlet çatısı altında teşkilâtlanmış toplum, demekki millet, mensûbu olduğu ırktan tevârüs ettiği hayat bahşedici üstün maşerî (Alm Kolektiv) 'inançlar demeti (İ fascio delle credenze)' ülküdür. Şu durumda ülkünün kaynaklandığı pınar ırk kalıtımını (Fr hérédité raciale) temsil eden kandır. Irkî kavim esâslı milleti ortadan kaldırmak, kanını, demekki saf ırk yapısını bozmaktan geçer. Hasım, henüz harekete geçmeden onu yoketmek, kurtuluşun anahtarıdır. Mezkûr anahtarsa, soykırım. Bu her vakıt fizik şiddetle vukû bulmayabilir. Irk sıralamasının alt basamağındakiler, üstün milletlerle kan bağı kurmağa can atarlar. Bu da sonuçta üstün milletin ahmaklaşıp yeteneksizleşmesi, manevî–ruhî değerlerini yitirmesi çeşidinden bir nevi soykırımı berâberinde getirir.
4. Kana tapma: Muhtâc olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcut; Yirminci yüzyılın ilk çeyreği moleküler genetiköncesi günlerde soyaçekim etkenlerinin kan yoluyla nesilden nesle intikâl ettiği kanısı gerek canlılar bilimi gerekse ondan esinlenip nemalanarak bilâhare duygusallıkla yoğrulmuş hâlde millî toplumculuk çevrelerine hâkim olmuştur. Öyleyse, millî toplumculuğun aslî mefhumlarından kan ne anlama gelir? 1937de basılmış "Millî Toplumcu Eğitim (Alm Nationalsozialistisches Bildungswesen)"[vi] başlıklı derlemede yayımlanmış makalesinde (389. – 390. syflr.) Dr. Erika Emmerich, kan motivini bizlere şöyle izâh ediyor: "... Kan, yalnızca kalıtım özelliklerinin taşıyıcısı değil. O, daha ziyâde, aynı özden gelen insanların birliğinden doğup da akılla kavranılamaz gücün ifâdesidir... Kavram olarak beşerî ne varsa, onu dile getirmekle birlikte, insanlar arasındaki farklı özelliklerin vurgulanması dahî, aynı kavramın anlam içeriğinde saklıdır. Öyleyse kan felsefesi (Alm die Philosophie des Blutes), kılı kırk yararak aklasezâ şekilde kurgulanmış (Alm erklügeltes) bir bilim sisteminden daha fazla bir şey olmak istiyorsa, insanın farklılığına duraksamaksızın parmak basmalıdır. Mezkûr felsefe, şu durumda, insanla ilgili toptancı belirlemeler yapmak gafletinden bizi alıkoyacak. Böylelikle insanın varoluşuna dair felsefe yazmanın artık mümkün olmadığı belirtilmeli... Şimdi, insanların ortak paydası, daha açıkcası, onları doğadaki öteki varolanlardan ayırmamızı sağlayan bir durum, yânî genel bir insanolma (Alm Menschsein) durumu varsa, o takdirde bu genel durum, onun gerçekten zâtı, demekki en son öz belirlenimimidir (Alm Bestimmung) diye sormalıyız. İnsanın son metafizik belirlenimi ne? Bu, câmiasına bağlı kalması durumundan; daha da önemlisi, kanına karşı taşıdığı ödevden başka bir şey değil. İşte bundan dolayı felsefe gerçekten varolmağa devam edecekse, geleceğinki, kanın felsefesi olacak. Her felsefe, önemi ile anlamını, mensûbu olduğu kandaş insanların oluşturdukları câmiada (Alm Gemeinschaft) bulur. Ancak, kan fikri, yalnızca cisimleştirilebildiği (Alm Verkörperung) yerde varolabileceğinden, kan felsefesi, tekrar bir son varlığın salt kavramlılığına (Alm bloße Begrifflichkeit eines letzten Seins) gömülmek istenmiyorsa, bizlere Kuzeyli kanın felsefesini dile getirmek zorundadır. Şu hâlde, kan felsefesi, bizimiçin özel Kuzeyli kanın anlamını taşıyor olmalı."[vii]
Ş. Teoman Duralı
(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Hayatın Anatomisi – Canlılar Bilimi Felsefesi – Evrim ve Ötesi' isimli kitabından alıntılanmıştır.)
[i] Bkz: Werner Maser: "Hitlers Briefe und Notizen: Sein Weltbild in handschriftlichen Dokumenten", 301. s.
[ii] Öbürüyse Adolf Hitler'in bilindik "Mein Kampf"ı ("Mücâdelem").
[iii] "Kanunlar"ın Onikinci kitabında (942 c – d) bildirilenler: "Savaşın tabiatına dair şu tavsiye- lerde bulunmak yerinde ve yararlı olur: Sakın ola ki, kimse, ister kadın, ister erkek, kendi başına hareket etmeye! Vazgeçilmez kural, başbuğun (Y arkhōs), savaşta olduğunca, barışta da toplumun, öyleki talim, terbiye ve nıhâyet seferberlikte harekâtın başında bulunma zorunluluğudur... İster savaş, ister barışta bulunalım; gözlerin dikileceği, dıkkatın odağı başbuğdur. Hayatın her aşamasında onun sevk ile idâresi şart... O, her daim ve durumda yöneten, yönlendirendir. Bundan şaşmak, sapmak, dönmek, akla dahî getirilmemeli. Başbuğ, savaşta kurtarıcı (halaskârgâzî!), zaferinse teminatıdır."
[iv] 'Kavim devleti' (Fr état ethnique); kavmî milliyetcilik (Fr nationalisme ethnique); 'ulus devleti' (état-nation); kültür milliyetciliği (nationalisme culturel): (Kendi deyimlendirmemizle) Millîcilik.
[v] Kandaş topluluğun temel birimi aile olup en geniş çaplısı, nıhâî merhalesi kavimdir. Kandaş topluluğun evrimi: anne (kadın) + ata (erkek) = çocuk: aile→ akraba→ akrabayıtaallukât→ oba (Ar kabile)→ boy (Ar aşîret)→ budun/kavim.
[vi] Bkz: Änne Bäumer-Schleinkofer: "Nazi Biology and Schools", 59. s.
[vii] Erika Emmerich: "Die Philosophie des Blutes", 287. s., —bkz: Léon Poliakov ve Joseph Wulf: "Das Dritte Reich und seine Denker"; parça, "Çağdaş Küresel Medeniyet/Çağdaş Küreselleştirilen İngiliz-Yahudi Medeniyeti/Anlamı, Gelişimi, Konumu" başlıklı kitabımızdan iktibas olunmuştur —101. – 102. syflr