Daha önce belirtiğimiz üzre, kimi Müslüman ilahiyâtçıları, evrenin bir aşamadan başka birine doğru evrimlendiği tesbit etmişlerdir. İşte Hazinî'nin, Draper'a dayanarak aktardığımız birtakım düşünceleri:
"Simyanın başta gelen amacı, tedricî şekilde madenî cisimler meydana getirmek olmuştur. Halk bunun tedricî şekilde oluştuğunu bilmediğinden, madenî cismin hâlihazır biçimine başka biçimlerden birdenbire geçiverdiğini sanır. Daha açık bir ifâdeyle, şimdi altın olan cisim ilkin kurşundu, sonra kalaydı, ardından tunçtu, gümüştü. Avam, hâliyle, bu oluşumun, filosoflarca nasıl kavranıp yorumlandığından habersizdir. Onların indinde, elimizdeki maden, şu ânki durumuna, yavaş yavaş, aşama aşama ulaşmış olup önce sığır, arkasından eşek, sonra at, ardından maymun, en sonunda da beşerin ortaya çıkışı tasavvurundaki gibi, apânsız meydana gelmiş temelli dönüşmelerin sonucunda varmış değil."[i] Bu açıklamalarıyla Hazinî'nin, İbn el-Heysem'in görüşleriyle uyuştuğu kanısındayız.
j) Erzurumlu İbrahim Hakkı Efendi
Düşünürlerimizden Erzurumlu İbrahim Hakkı Efendi, matematiği, doğa bilimlerini, öyleki ilahiyâtla ilgili konuları da kapsayan ansiklopedik eseri "Marifetnâme"nin bir bölümünü evrime ayırmıştır. Orada 'bağlaşma' (ittisâl), 'mertebe' ile 'dönüşme' (istihâle) sorunları hakkında İhvân el-Safâ ile İbn Miskeveyh'in sözlerini bizlere özetlemiştir. Yine orada insanın, madenden kalkıp bitki ile hayvan aşamalarından hâlihazır evrim mertebesine ulaştığını öne sürmüştür. Maden ile bitki arasında 'mercan', bitki ile hayvan arasındaysa 'hurma' (nahl) bulunur. Bunların dışında hayvan ile insan arasında maymun ile 'nâsnâs'ı —sözlük anlamıyla, vahşî, yabanî adam— görmüştür. İnsana en yakın hayvanın, maymun olduğunu öne sürmüştür. "... Canlılar, insanda sonlanacak şekilde sıralanabilirler. Böyle bir düzenlemenin gözettiği hedef, evrenin özü özeti durumundaki insanın, zamanla gerçekleşmesidir."[ii]
Nitekim, maymun kuyruğu ile kılları, bir de insanın tedricî olarak mükemmelliğe ulaşmışlığı ile onu da aşan Tümel Akıl (Küllî Akl) dıkkata alınmazsa, maymun, İbrahim Hakkı'ya göre, gerek iç, gerekse dış uzuvları bakımından insandan farksızdır. İbrahim Hakkı, eserinin sonlarına Mevlânâ Celâleddîn Rûmî'nin, "cansızken öldüm, ..."[iii] mısraıyla başlayan metnini zikreder. Sonuc olarak, ancak çağımızda yaygınlaştığına tanık olduğumuz evrim görüşlerini Müslüman düşünürler öğretip eserlerinde sergilemekten kaçınmadıklarını ve bunların Müslümanlığa aykırı düştükleri kanısında olmadıklarını görüyoruz.[iv] Bundan dolayı mezkûr bahse ilişkin örnekleri çoğaltmanın luzumu yok. Şu var ki yaratılışın ahlâkî—dirimsel safhası uyarınca, Müslüman filosof-bilimadamları ile diğer kadîm düşünürlerin açıklamalarını, günümüz Darvincilerinkilerle karşılaştırmamıza imkân tanındığı ölçüde aşağıdaki hususların belirtilmesinden yarar umulabilir:
- Hepsi de varlıkların ard arda gelişmiş oldukları konusunda görüşbirliği hâlindedir: Dönüşümcülük.
- Evrim sorunlarıyla uğraşmış bütün Müslüman düşünürleriçin varolanlar
ortak bir kaynaktan türeyip bugünün deyimleriyle anlatacak olursak, yaratılışın öngördüğü bir soykütüğüyle ifâde olunabilecek gelişme çizgisi izlemişlerdir.
- İhvân el-Safâ, Farabî, İbn Miskeveyh, Amîr Ali ile Erzurumlu İbrahim Hakkı gibileriçin varolanlar arasında gelişme yönünden bir derecelenme bulunur.
- İhvân el-Safâ, Farabî, İbn Miskeveyh, Turka el-Isfahânî ile Erzurumlu İbrahim Hakkı, gelişme aşamaları arasında varolanların yer aldıkları görüşünü savunmuşlardır.[v]
- İhvân el-Safâ, İbn Miskeveyh, Râgıb el-Isfahânî ile Kınalızâde'ye göre insan, öteki canlılara yalnızca biyolojik değil, aynı zamanda psikolojik özellikleri yönünden de benzemektedir.
- İbn Miskeveyh ile İbn Haldun'un indinde evrim, coğrafî etkenlere, ortama uymada değişik melekeler ile belirlenemeyen şartlara dayanarak ortaya çıkmıştır. Bu da bizlere Lamarkcı, Ernst Haeckel ile Daniele Rosa'nın bi- reyoluş düşüncelerini hatırlatıyor.
- İbn Miskeveyh ile Mîrzâ Bîdel'e bakılırsa, insan, maymundan türemiştir; tıpkı Julian Huxley ile takipcilerinin ileri sürdükleri savlar gibi.
- Mevlânâ'ya göre, yaratıklar arasında, Charles Darwin in doğal ayıklanma görüşünü andırır belli bir mücâdele hüküm sürer.
- Yine Mevlânâ'ya bakılırsa, beşer, bitki ile hayvan hâllerinden geçerek insanlaşmıştır.[vi]
- Hazinî'ye göre, insan canlı-olmayan cisimlerden türemiş olabilir.
Sonuç bakımından, evrimci denilen Darvinöncesi Müslüman düşünürlerin, bizlere dağınık, bölükpörçük, tutarsız görünen düşünceleri, gerek tek tek yaratıkların gerekse doğanın gözlemlenmesinin ürünü olarak belirlenmişlerdir. Georges Haroun'un dediği gibi, "söz konusu düşünceler, bir metafizik yahut kosmolojik sistemden veyahut bilimsel deneyden ziyâde dinî imândan kaynaklanmışlardır."[vii] Yaşamış oldukları çağ gereği sözünü ettiğimiz filosoflar, düşüncelerini derinleştirip kanıtlayacak fennî imkânlardan elbette yoksundular. Kendilerini saran bütün o olumsuz şartlara rağmen dönüşümcülük ile doğal ayıklanma düşüncelerini bize telkin edebilmişlerdir.
(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Hayatın Anatomisi – Canlılar Bilimi Felsefesi – Evrim ve Ötesi' isimli kitabından alıntılanmıştır.)
Prof. Dr. Ş. Teoman Duralı
[i] John William Draper: "Les Conflits de la Science et de la Religion", 94. s.; ayrıca bkz: Abbâs Mahmûd el-Akkad: "El-İnsânfi'l Kur'ân", 101. s.
[ii] Erzurumlu İbrahim Hakkı: "Marifetnâme", 29. s.
[iii] Bkz: İzmirli İsmail Hakkı: "İslâm ile Garb Mütefekkirleri Arasında Mukayese", 27. — 37. syflr.
[iv] Molla Câmînin eserinden şu parçayı aşağıya aktarmak yerinde olacak: "Daha nice cisimden, üstelik belirli bir yönü olanlardan ileri geri söz edeceksiniz? Daha nice madenden, bitkiden, öyleki hayvandan bahsedeceksiniz? Elbette bir tek Kişi var, başkası yok. Bu çok çeşitlilik ona ait niteliklerin çokluğundan doğmuş şüphedir." —Câmî nin sözleriçin bkz: Hilmi Ziyâ Ülken: "İslâm Felsefesi", 263. s.
Câmî nin sözleri bizlere, gerek yaşadığı gerekse daha önceki çağda evrim üstüne, artık evrimcilere cevap yetiştirmekten kendini vâreste tutmasına yol açacak kadar çok tartışılmış olduğunu göstermiyormu? Şu hâlde İslâm tarihi boyunca evrim sorunu tekrar tekrar pişirilip kotarılmıştır.
[v] Bkz: Abbâs Mahmûd el-Akkad: "El-İnsân fi'l-Kur'ân", 94. — 95. syflr.; ayrıca bkz: Lucien Cuenot ve Andree Tetry: "L'Evolution Biologique", 528. s.
[vi] Bu düşünce, anne rahmindeki cenîn/embriyon gelişimiçin söz konusudur. Gerçekten de yüzyılımızın başında yayımlanmış "Evrenin Muamması" ("L'Enigme de L' Univers") adlı kitapta bireyin, anne rahminde gösterdiği gelişimin ırkların, tarihöncesi devirlerde geçirdikleri evrimi tekrarladığı öne sürülmüştür. Benzer konuda " Science Neotenique"de Louis Bolk (1916) ile Sir Gavin Rylands de Beerin (1932) iddialarına yer verilmiştir. "İnsan ergenliğe eriştikten sonra da insanımsıların (Fr antropoides) cenînlerine/embriyolarına has özelliklerin bir bölümünü muhâfaza eder; o kadar ki, insanı bir gorilin cenîni olarak bile görebiliriz."
[vii] Georges Haroun: "Siblt Sumayyil et Son uvre", I. cilt, 8. s.