"Bir masûmu öldüren insanlığı katletmiş; bir can kurtaransa, insanların hepsini kurtarmış sayılır"
Mâide Sûresi (5)/32
ÇAĞDAŞ İNSAN: MADDÎ-MEKANİK-BİONİK[i] BEŞER
(a)İnsanın, güzel sanatlara varana dek, cümle istidâdını, kâbiliyetleri ile özelliklerini evrim mahsûlu gören Charles Darwin,[ii] çağdaşlığı her yönü ve yanıyla ziyâdesiyle etkileyip belirlemiştir. Bahsini ettiğimiz etkiden Arthur Schopenhauer ile Friedrich Wilhelm Nietzsche gibi eleştiriciliği aşarak âsîlik raddesine varmış filosoflar dahî masûn kalamamıştır. Schopenhauer[iii] ile Nietzsche'ye[iv] göre, canlıda çevre şartlarına ayak uydurma güdüsü, insanda iktidarirâdesi (Alm Wille zur Macht) olarak tecelli etmiştir. Bitki ile hayvandaki çaba, evrimsel—kalıtsal—hormonal—metabolik işleyişlerin verisi olmasına karşılık, insanda kendini duyuran irâde, dirim kökenli değildir.
Fizik—fizyolojik—biotik esâslara sürülemeyen nice olay varsa, kestirmeden ruhîlik (Fr psychisme) çöplüğüne atılır. Bir cephede maddî unsurlu evrim—psikoloji arkaplanlı İngiliz akılcı—deneyci tutumu ve bunun omuz verdiği liberal demokratik sermâyecilik, öbüründeyse varlıköğretisi (Fr ontologique) arkalı Alman maneviyâtcı—tabiatcı—edepci—edebiyatcı romantikliktir. Bu ikinci hattın ideoloji düzlemindeki ürünü millî toplumculuk (Fr national socialisme) olmuştur. Bahsi geçen millî toplumculuk, kendine örnek alıp bilâhare yoldaş kıldığı faşismden öğreti olarak farklıdır. İlkin, faşism, evrimciliğe bîgâne kalmıştır. Oysa millî toplumculuğun ana payandası ile ülküsü ırköğretisinin uzantısı kavimciliğin esin ile besin kaynağı evrimciliktir. Faşismse, ırkcı anlamda kavimci değil. Her nice sermâyeci ideolojinin tersine, millî toplumculuğun güdücü etkenleri arasında bulunmasa da, parti devletinin buyruklarına itaat etmesi ve ihtiyâçlarını karşılaması şartıyla, millî toplumculuk, gerek büyük sermâye birikimine gerekse kuruluşlarına, mecbur kaldığından, cevâz vermiştir. Faşismse, toplumculuğu andırırcasına büyük sermâye kuruluşları ile birikiminin tekelleşmesini hoş karşılamamıştır. Lâkin en önemlisi: Millî toplumculuk, sermâyeci ile toplumcu karşıt ve seçenek ideolojiler omurgasına oturtulmuş Çağdaş İngiliz-Yahudi medeniyetine karşı yeni bir medeniyet örneği ile tasarısını ihdâs etme iddiasıyla ortaya çıkıp savaşmış ve tarihin bu en renkli, korkunç canalıcı mücâdelesinde tükenerek yenik düşen taraf olmuştur.
(b)Millî toplumculukta evrimcilik sermâyeciliktekinden farklı konumdadır. Sermâyecilikte iktisadî serbest rekâbete esin ile besin kaynaklığı ederken, millî toplumculukta genetikle birlikte kavmiyeti temellendirmek üzre görevlendirilmiştir.
Çağdaş Küresel İngiliz-Yahudi medeniyeti, nasıl serbest sermâyecilik ile sahte ve sözümona seçeneği olan toplumculuğa kol kanat germe istidâdını göstermişse, öncelikle millî toplumculuk, daha az mıkyasta faşism, bir karşımedeniyet hareketine zemin hazırlayacak ideolojiler olarak tasarlanmışlardır. Sosyopsikolojik ve sıyâsî ile iktisadî mülâhazalara esâslanmış serbest sermâyecilik, savaşa ve bunun yürütücüsü askerliğe rağbet etmeyip mülkî—medenî (Fr civil—civique) hayata ve maddiyâta öncelik tanımıştır. Buna karşılık dirimci (Fr biologiste) millî toplumculuk, Darwin ile evrimcilikten apartılmış üç esâsa dayanır: Varolma mücâdelesi,[v] ayıklanma (Fr selection) ile en güçlünün sağkalması[vi] şeklindedir. Mezkûr üç esâs, millî toplumculuğu tavizsiz savaşcı kılmıştır. Bahse konu ideolojinin güç kaynağı kuvvet, kudret ile irâdedir.[vii] Sermâyeciliğin maddiyâtcı—bireyci kâr amacı ile toplumculuğun maddeci—iktisadiyâtcı toplum sınıfı emekciliğin adâlet gâyesine karşılık, millî toplumculuğun ülküsü, kavimlerden en kudretlisinin zafer kazanarak kendi kalıtsal—evrimsel müktesebâtını (Fr acquisition hereditee-evolutionnaire) muhâfaza edip milletleri nizâm intizâma sokmaktır. Bu cümleden olmak üzre, öncelikle Adolf Hitler'in, kavmine zararlı addedip ortadan kaldırılması gerektiğine inandığı iki öbekten bahsetmektedir: biri Yahudi, öbürüyse Islav. Bunların dışında herkesin yerinde yurdunda kalması şartıyla; demekki Almanın kavmî saflığını bozmağa tevessül etmediği sürece her toplum, millet, kavim kabule şâyân görülmüştür. Filvâkî Hitler'e bakılırsa, nasıl karatenliler ile Asyalılar Avrupada istenmezse, aktenlinin de Avrupa dışındaki kıtalarda işi yok. Başka bir deyişle sömürgeye de sömürgeciliğe de karşıdır. Bu da bizlere sermâyeciliğin tersine, millî toplumculuğun, tüketicilik ile kârı teşvik eden mâlî—iktisadî mülâhazalardan yola çıkmadığını göstermektedir. Toplumun mücbir ihtiyâcını gözeten, kendine yeter (özyeterli: (Fr) autosuffisant, autarcique), dışa kapalı üretim yeterli görülmüştür.
Çağdaşlığın kıstasını bildirme iddiasındaki İngiliz-Yahudi medeniyeti, kendine kafa tutup her bakımdan meydan okuyan millî toplumculuğu gerici ve tepkici olarak yaftalamıştır. İkisinin nıhâî kavgasından —İkinci dünya savaşı— serbest sermâyeci İngiliz-Yahudi medeniyeti muzaffer çıkmış, millî toplumcu arkalı medeniyet tasarısıysa akîm kalmıştır. Millî toplum ideolojisi tarih sahnesinden çekilince dirimcilik[viii] (Fr biologisme) de ortada kalkmıştır. Descartes'tan beri 'tek adam' konumundaki mekanikcilik, energiyle sulandırılarak gündeme yeniden yerleşmiştir. Mekanikcilik maddeye temellendiği gibi, ötekilere oranla çok daha rahat güdümlenebilir bir dünyatasavvurudur.
(c) Yeniçağ felsefe-bilimin önderi Rene Descartes, ilkin, hayvanı maddî-mekanik varlık olarak tavsif etmiş, ardısıra maddeyi ilk tarif edip maddeciliğin öncüsü Julien Offray de La Mettrie, beşerin, makina olduğunu öne sürmüştür. Görüşünce bilgenin tabiatı ve hakıkatı incelemesi yetmez; derdini, düşünmek isteyen, buna muktedir olan bir avuc insana da anlatabilmeli. "Peşin hükümlerine seve seve mahkûm olmuş kâhir ekseriyete lâf anlatmak, kurbağayı uçurmak kadar imkânsız... Hatanın kaynağı maddenin düşünme yetisinden yoksun bulunduğunu sanmış olmaktır. Madde, tabii ki, düşünmez. Ne var ki düşünmenin altyapısını[ix] oluşturur ... Monadlarıyla Laypnitsciler anlaşılmaz bir varsayım uydurmuşlardır. Ruhu maddîleştireceklerine maddeyi manevîleştirmişlerdir. Tabiatına dair zerrece fikre sâhib olmadığımız varlığı nasıl tarif edebiliriz? Benzer hataya Descartes ile uzun süre boyunca aralarına karışmış Malbrançcıların da bulunduğu Dekartcılar dahî düşmüşlerdir. Görüp tesbit etmişcesine insanda iki farklı cevherin belirgince varolduğunu öne sürmüşlerdir."[x]
"En bilgeler, ancak imânın saçtığı ziyâyla ruhun kendini tanıyabileceğini savunmuşlardır..."[xi] Ruh elle tutulur, gözle görülür olmadığına göre, varlığına, olsa olsa inanılır —yahut inanılmaz. Bilim, inançtan —varsayım— hareket edip kanıt görme ile gösterme zorunluluğunu —yöntem— izleyerek sonuca —bilimsel bilgi— ulaşmağa çabalar. Kanıt (Fr evidence) görme ile gösterme (Fr demonstration) etkinliğine konu olan nesne (Fr objet), zorunlulukla (Fr absolument) maddîdir... "Tanrı varsa; O, hem vahyin müellifi hem de doğanın yapıcısı, yaratıcısı durumunda olmalı. Bizlere birini, öbürünü açıklasın; aklıysa, ikisini de dengelesin diye vermiştir. Vahiyi elçileriyle duyururken, doğayı gözlemlerimizle algılayıp kavrarız. Böyle algılamayıp kavramaksızın doğayla ilgili uydurulanlar kişiyi önyargılar ile yobazlığa sürüklerler.[xii] Doğru yol, araştırılana şüpheyle yaklaşıp onu duyular yardımıyla anlamaktır.
"Hakkında fikir edinmemiz ile tarifini vermemizi imkânsız kılacak raddede beşer karmaşık bir makinadır. Bu yüzden anlı şanlı filosofların a priori araştırmaları ile maneviyâtın kanatlarından herhangibirinden medet ummaları beyhûdedir. Buna karşılık bedenin uzuvlarını birbirlerinden a posteriori ayırtettiği gibi, ruhu da çözmeğe kalkan araştırmacı, baskın ihtimâlle, insan tabiatını açık seçikce açıklayabilecektir."[xiii] Sonuçta La Mettrie'nin indinde insan beşerden ibâret olup beşer de bir tıkız makinadır (Fr machine compacte).
(ç) Makinavârî beşer, maddî mekanik nesnelere benzer. Özerk olmayıp irâdesi yoktur. Bu yüzden de direnmesi, karşı koyması, hele hele başkaldırması söz konusu olamaz. Eğitim, öğrenim, reklâm ile propaganda aracılığıyla programlanıp yönlendirilir. İstendiği üzre, araştırılır, incelenir, ölçülüp biçilebilir. Bu durum, avını bekleyen insafsız avcıya benzetebileceğimiz ideolojilere yarar; sömürücü sıyâset erbâbının ve canlılar biliminin, fende/technologiede varlığını sürdürmesi tıbbın işine gelir.
(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Hayatın Anatomisi – Canlılar Bilimi Felsefesi – Evrim ve Ötesi' isimli kitabından alıntılanmıştır.)
Ş. Teoman Duralı
[i] 'Bionik' ıstılahının esin atası, biomimeticsi 1950lerde uyduran Otto Herbert Schmittdir. Bio- mimeticsten hareketle Jack E. Steele bionicsi 1958de ortaya atmıştır. Biomimetics, biomimicry, biometrics, bionic/s, biotic/s çeşidinden ıstılahlar, Yunancada 'yaşama'nın karşılığı biostan hareketle biology ile electronicsin mezcinden türetilmişlerdir. Canlı yahut yaşayan varolan örneksenerek imâl olunan elektro-mekanik ürünlere 'bionik' denmiştir. Benzer usulle beşerin açıklanabileceği kanâatı, öyleki bio-electronics yöntemlerle onun yönlendirilerek değişikliğe uğratılma telâkkîsidir.
[ii] Bkz: Charles Darwin: "The Descent of Man".
[iii] Bkz: Arthur Schopenhauer: "Die Welt als Wille und Vorstellung".
[iv] Bkz: Friedrich Wilhelm Nietzsche: "Der Wille zur Macht".
[v] Charles Darwinde —"struggle for existence".
[vi] Herbert Spencerın "survival of the strongest" deyiminin aslı Charles Darwinde "survival of the fittest" —"en uygunun sağkalması".
[viii] Cancılık (Fr animisme) ile canlılıkcılıktan (Fr vitalisme) tamamıyla farklı olarak dirimcilikte canlıya maddedışı (Fr immateriel) hiçbir unsur yüklenmez. Millî toplumcu dirimcilik madde esâslı olmakla birlikte, mekanikci değil. İbranî—Yahudi kabulünün tersine, Alman millî toplumcu ideolojisinin indinde 'hâkim kavm'in (Alm Herrenvolk) üstün seçkin hasletleri ilahî—dinî menşeli olmayıp kan aracılı kalıtım verisi şeklinde görülmüşlerdir.
[ix] La Mettrie'nin altyapıya yerleştirdiği 'madde'nin yerini yaklaşık yüz yıl sonra Karl Marx'ta 'iktisat' almıştır.
[x] "Les leibniziens, avec leurs Monades, ont eleve une hypothese inintelligible. Ils ont plutot spiritualise la matiere, que materialise l'âme. Comment peut-on definir un etre, dont la nature nous est absolument inconnue?
Descartes, et tous les cartesiens, parmi lesquels il y a longtemps qu'on a compte les malebranchistes, ont fait la meme faute. Ils ont admis deux substances distinctes dans l'homme, comme s'ils les avaient vues et bien comptees".
10. — 13. dipnotlardaki alıntılariçin bkz: Julien Offray de La Mettrie: "Discours Preliminaire" (" ^uvres Philosophiques"), 16. — 21. syflr.; Julien Offray de la Mettrie: " L' Homme-Machine" —Michel Onfray tarafından La Mettrie'nin hayatı ve çalışması üzerine tam metin olarak Populaire de Caen Üniversitesindeki üç ders, 2006 ağustosunda France Culture'de yayımlandı.
[xi] "Les plus sages ont dit que l'âme ne pouvait se connaître que par les seules lumieres de la foi".
[xii] Bkz: "S'ily a un Dieu, il est Auteur de la Nature, comme de la Revelation; il nous a donne l'une, pour expliquer l'autre; et la Raison, pour les accorder ensemble".
[xiii] "L'homme est une machine si composee, qu'il est impossible de s'en faire d'abord une idee claire, et consequemment de la definir. C'est pourquoi toutes les recherches que les plus grands Philosophes ont faites a priori, c'est-a-dire, en voulant se servir en quelque sorte des aîles de l'Esprit, ont ete vaines. Ainsi ce n'est qu'a posteriori, ou en cherchant a demeler l'Ame, comme au travers des Organes du corps, qu'on peut, je ne dis pas, decouvrir avec evidence la nature meme de l'Homme, mais atteindre le plus grand degre de probabilite possible sur ce sujet".