Bu makālemizde, Kāhire'nin Osmanlı hükümranlığında kaldığı yıllara âid bir âbidesindeki kitâbe ele alınacakdır. Mısır'da sebîl-küttâb olarak adlandırılan ve ekseriyâ iki yolun kesişdiği köşeye (Resim:1) çıkma olarak yuvarlak biçimde binâ edilen sebîlllerde, Nil'den getirilip depolanan sularla oradan geçenlerin ve mektebe gelenlerin su içmeleri Allah rızâsı için sağlanır, üst katındaki mekteb bölümünde de çocuklara yine hayır maksadıyla Kur'ân-ı Kerîm ve ilk eğitim bilgileri öğretilirdi. Kāhire gibi sıcağın hâkim olduğu bir şehirde, hâlen Osmanlı devrinden kalan on kadar sebîl-küttâb mevcuddur. Fakat hat san'atı bakımından bunlar içinde birinciliği alacak olanı Ümmü-Abbas Sebîl-küttâbı'dır (Müstakîmzâde Süleyman Sâdeddin Efendi ise, Tuhfe-i Hattâtîn'de bu kelimenin "feth u şedd" ile kettâb olduğuna ve "mekteb" mânâsı taşıdığına işâret ediyor, s.623).
Osmanlı hükümranlığındaki Mısır, Kavalalı Mehmed Ali Paşa'dan (1769-1848) îtibâren sırasıyla vâli, imtiyazlı vâli, hıdiv adıyla anılan kimseler tarafından idâre edilmiştir. İşte Mehmed Ali Paşa'nın torunu I.Abbas Hilmi Paşa'nın (1816-1854) annesi Penbe Kadın nâmına 1284-1286 hicrî (1867-1869) yıllarında yaptırılan Barok üslûbundaki bu sebîl-küttâbın celî sülüs yazıları Abdullah Zühdi Efendi'ye âiddir (Resim: 2), kendisi sahâbeden Temîmü'd-dârî (ö.661?) sülâlesinden olduğunu imzâlarında belirtir. Muhtemelen Nablus'da doğmuş, çocukluğunda Şam'dan İstanbul'a gelerek yerleşmiş; hat san'atında Eyüblü Râşid (ö.1879'dan sonra) ve Kādıasker Mustafa İzzet (1801-1876) efendilerin en değerli öğrencilerinden olmuş, Kādıasker'den sülüs-nesih icâzetnâmesini 1257/1841 yılında almıştır. Karakalem tarzında ressamlığa da istîdâdı olan san'atkârımız, hârıkulâde istifli yazılar bırakmış; İstanbul'da bulunduğu yıllarda Nûruosmaniye Medresesi ile Mühendishâne-i Berrî'de hocalığını sürdürmüşdür. Sultan Abdülmecîd (1823-1861) tarafından 1857'den îtibâren Medîne'deki Ravza-i Nebî'nin hatlarını 7500 kuruş maaşla yazmağa memûr edilmiş ve hizmeti yedi yıl kadar sürmüşdür. Buradaki mihrab duvarlarında (Resim: 3) ve kubbe kasnaklarında bulunan kuşak yazılarının boyu takrîben 2000 m.yi bulmakdadır ki, bu, tek mekânda hâlâ bir rekordur. Lâkin, bu mükemmel hutût, son yıllarda tedrîcen yok edilmiş, sadece mihrab duvarındakiler kalmıştır.
Abdullah Zühdi'ye 1860'ların ortalarında yerleştiği Kāhire'de "Mısır hattatı" unvânı verildi, kendisi 1879'daki vefâtına kadar burada çalıştı. Ümmü-Abbas Sebîl-küttâbının kitâbesi de bu yıllarının şâheseridir. Anılan kitâbe dört bölümde incelenebilir:
- En üst seviyede, mektebin her iki sokağa bakan yüzünü ve saçağına yakın olarak sebîli, boydan boya kesintisiz kuşatan, Kur'ân-ı Kerîm'deki 48. sûre olan Fetih sûresinin yer aldığı mâvi zemînli kuşak yazısının boyu 30 m.'nin üzerindedir. 29 âyetlik bu sûrenin yazılmasındaki tercîh sebebi, her hâlde boyu îtibâriyle âbideyi çepeçevre kuşatacak uzunlukda olması ve sûrenin tamamının istifli şekliyle buraya sığmasıdır. Bu kuşak mîmârî imkânlara göre çok yerlerde ufkî (yatay), bâzı yerlerde amûdî (dikey) bir seyir tâkîb etmekdedir (Resim: 4). Osmanlı hattında "deve boynu" denilen bu istikāmet değişdirmeler, harflerin yönlendirilmesinde ve istiflerinde hâsıl olan aykırı görünüşden dolayı büyük mehâret isteyen bir uygulamadır.
- Birinci kuşağın altında görülen, fakat bulunduğu zemîn îtibâriyle gerek mekteb, gerek sebîl üzerinde paftalı ve üsttekinden daha kısa olarak sürüp giden kırmızı zemînli kuşak yazısıdır (Resim: 5). Burada Kur'ân-ı Kerîm'deki 2. sûre olan Bakara sûresinin 261. âyetinden sonrası yeralmaktadır ki, insanları hayır işlemeğe, bundan dolayı da böbürlenmemeğe teşvîk eden teblîğ ve sonunda duâlar ihtivâ etmekdedir.
- Sebîlin, her cebhesinde ayrı bir istif olmak üzere önce Besmele (Resim: 6), sonra Kur'ân-ı Kerîm'deki su ile ilgili âyetler görülmekdedir (Resim: 7). Mâvi zemînli bu beyzî istifler, iki kuşağın arasına yerleşdirilmişdir.
- İki kapının birinde mekteb, diğerinde sebîl için dörder beyitlik Türkçe kitâbe metinlerinde, âdet olduğu üzere son mısrâda ebcedle târih düşürülmüştür. Bunların şâiri de, o yıllarda İstanbul'dan Kāhire'ye gelip yerleşen ve burada Fârisî hocalığı yapan Manastırlı Sâlih Nâili Efendi (1824-1876) olup, daha eskiden yaşamış bulunan adaşından ayırd edilmek için Nâilî-i Cedîd ismiyle anılır; esâsen, sülüs-nesih yazılarında o da iyi bir hattatdır. Bizim bu makālede asıl üstünde durmak istediğimiz, işte bu iki Türkçe kitâbedir.
Sebîlin kitâbesi (Resim: 8):
Hazret-î Abbas Paşā-yī hıdivî-î esbakın
Rūh-ı pâkî, oldu bîşek, mazhar-ī ecr-î cezîl.
Mâder-î ismet-medârī ol muallâ gevherin,
Eyledî bir nev-eser bünyâd, bîmisl û adîl.
Bâis oldū lutfilē bū mevkı'in ihyâsınā,
Sû-be-sû, atşânı reyyân eyledî mânend-i Nîl.
Halka işrâb eyledim târîh-i tâmın, Nâilî,
Birr ilē icrâ kılındī hasbeten-lillah, sebîl.
Ketebehû Abdullah Zühdi, fî târîh:sene 1284
(Bunu Abdullah Zühdi 1284/1867 senesinde yazdı)
Bu manzûmenin mânâsı şudur: "Esbak hıdiv (vezîr) Abbas Paşa Hazretlerinin temiz rûhu şübhesiz bol mükâfâta mazhar oldu. O yüce cevherin mâsûmiyet sebebi olan annesi, eşi benzeri bulunmaz yeni bir eser yapdırdı. Lutfuyla, bu yerin hayat bulmasına sebeb oldu; Nil nehri gibi, o da her tarafdaki susuzları suya kanmış hâle getirdi. Nâili, tam târîhini halka içirdim: Hayr ile, Allah rızâsı için bu sebîl akıtıldı."
(Devamı önümüzdeki haftaya…)
Prof. Uğur Derman
Resim: 1- Ümmü-Abbas Sebîl-küttâbı.
Resim: 2- Abdullah Zühdi Efendi'nin resmi.
Resim: 3- Abdullah Zühdi Efendi'nin Ravza-i Mutahhare'deki mihrab duvarının kuşak yazıları.
Resim: 4- Sebil küttâbın üstünde "Fetih" sûresinin yazılmış olduğu üst kuşak (okla işaretli).
Resim: 5- "Bakara" sûresinin 261.âyetinden sonrasının yer aldığı paftalı kuşak.
Resim: 6- Sebîl'in her cebhesinde görülen istiflerin ilki: Besmele.
Resim: 7- Sebîl'in cebhelerinde yer alan "su"yla ilgili âyet istiflerinden biri: Kur'ân-ı Kerîm, LXXVI,21'den.
Resim: 8- Sebîl'in Türkçe kitâbesi.