Anadolu'nun nice cevherli insanları vardır ki, kendilerini geliştirecek bir mecrâ bulamamaktan ötürü, yaşadıkları beldede unutulup giderler. Başına tâlih kuşu konan bâzılarının ise birden hayatlarının seyri ve rengi değişir.
Kütahyalı Ressam Ahmed Yakupoğlu da bu bahtı yâr doğanlardan birisidir. Kendisi, Yakupoğulları'ndan Hacı Halil Ağa ve Şefika Hanım'ın oğlu olarak, 1920 yılının Kasım ayında Kütahya'da dünyaya gelir ve küçük yaşları Millî Mücâdele hengâmesi arasında zorluklarla geçer. Liseyi bitirene kadar tahsilini doğup büyüdüğü şehirde sürdürdükten sonra, çocukluğundan beri aşırı ilgi duyduğu ressamlığı meslek edinmek üzere İstanbul'a gelirse de elinden bir tutan olmadığı için Güzel San'atlar Akademisi'ne kaydını gerçekleştiremez. Me'yûs bir hâlde Kütahya'ya dönüp elinden geldiğince resim çalışmalarına devam eder.
Derken, 1941 yılı baharında Prof. Dr. Süheyl Ünver (1898-1986), âilesiyle birlikte Kütahya'yı ziyaret ettiğinde, tarihî Vâhid Paşa Kütübhânesi'ndeki yazma eserler üzerine tedkîkler yaparken, kendisine resim heveskârı genç Ahmed'i tanıtırlar. Hoca onun çizdiklerini takdîrle seyreder, arzusunu öğrenince de, İstanbul'da resim tahsili yapabilmesi için maddî ve mânevî himâyesine alır. Güzel San'atlar Akademisi'nin Resim bölümünde Ressam Feyhaman Duran'a (1886-1970) talebe olan Ahmed, 1941-1945 yılları arasında şahsını evlâdı gibi seven Feyhaman Bey'in atölyesine devamla buradan mezun olur. Aynı senelerde Süheyl Hoca'dan minyatür, Ressam Halil Dikmen'den (1907-1964) de ney meşk eder. Bu birikimiyle ileriki yıllarda Kütahya'da Türk mûsıkîsi ve nây ile meşgul olan gençlerin topluluk kuracak kadar artmalarına vesile olur.
Süheyl Ünver ve Feyhaman Duran hocaları, resimlerinde onun tarihî mekânlara ağırlık vermesi tavsiyesinde bulunurlar. Târihî eserleri ve âbideleri resm ederken, san'atkârımızın hassâsiyetle uyguladığı bir husus da, manzaraya münâsib düşmeyecek -bir elektirik direği, viyadük, modern binâ gibi- sonradan eklenmişleri -kendi tâbiriyle- "istimlâk etmesi", fırçasını onlardan esirgemesidir!
Mezuniyetini müteakip Ahmed Bey gâh Kütahya'da, gâh İstanbul'da ikāmet eder; bu yıllarda artık Ünver âilesinin bir ferdi hâline gelerek dâima aranır ve onların evinde kalır. Ayrıca İstanbul'un kültür ve san'at çevrelerinde de kendisini sevip takdîr eden dostlar edinir. Bu kabîl dostları arasında ilk hatırlanacak olanlar Ayverdi âilesidir. Şu satırların yazarı da, 1957'de tanıştığı Ahmed Ağabeyi ile son yıllarına kadar yakınlığını sürdürmüştür.
Bir ibâdet neşvesiyle, durup dinlenmeden her gününü resim ve mûsıkî ile değerlendiren sûfî-meşrep ressamımız, 1964 yılına kadar isminin ardındaki Çalışel soyadını, bu tarihten sonra âile lakabı olan Yakupoğlu'na çevirir. Resmî bir vazife almadan sadece Kütahya için yaşar. Bu şehrin Maltepe semtinde tarihî çizgilerle inşa ettirdiği evinin hemen yamacına, çinilerle bezediği bir mescid yaptırır. Çinili Cami, artık Kütahya'nın rumuzlarından sayılmaktadır.
Konuşma tarz ve üslûbuyla bile Kütahyalı olmaktan ayrılmayan Yakupoğlu, hayatı boyunca maddiyâtı ayakları altına almayı bilenlerden olduğu için evini, kütüphânesini ve bütün eserlerini Dumlupınar Üniversitesi'ne bağışlamıştır. Son on yılını yaşlılığın zahmetleriyle önce İzmir, sonra Kütahya'da geçiren Yakupoğlu, 2 Ekim 2016 Pazar günü, 96 yaşını tamamlamak üzereyken ebedî âleme intikal etmiş, ertesi günü de tarihî Hıdırlık kabristanında anacığının koynuna sırlanmıştır. Rıhlet günü 1 Muharrem 1438'e rast geldiğine göre, vefatında -hicrî tarih hesabıyla- tam yüz yaşına girmiş bulunmaktadır.
Boğaziçi, Anadolu Yakası (İstanbul 1983); Rengârenk Kütahya (İstanbul 1991, 2012), bu eserinin girişine bizzat yazdığı, Kütahya'dan ve kendisinden bahsettiği takriben 35 sahîfelik bölüm okunmağa değer; Minyatürlerle Nasreddin Hoca Hikâyeleri (İstanbul 1999); Resimde İstanbul ve İstanbul Ressamı Ahmed Yakupoğlu (Ankara 2002) isimli dört matbu eseriyle, bu aziz ressamımız çizdiği güzelliklerin geniş kitlelere yayılmasına da imkân sağlamıştır.
Vefâtından sonra Ahmed Yakupoğlu için TOKİ tarafından 2016 yılında neşredilen iki cild hacmindeki Ahmed Yakupoğlu kitabı bir kadirşinaslık örneği olarak hatırlanacaktır.
Prof. Uğur Derman
Resim 1: Ahmed Yakupoğlu'nun kendi fırçasından takkeli resmi
Resim 2: Kütahya'daki bir toplantıda Aydın Bolak, Ahmed Yakupoğlu ve Uğur Derman
Resim 3: Yakupoğlu'nun fırçasından sevgili Kütahyası (1953)
Resim 4: Beykoz'daki İshakağa Çeşmesi (1982)
Resim 5: Anadolu yakasındaki Hekimbaşı yalısı (1982)
Resim 6: Bir gece manzarası