Arama

Prof. Uğur Derman
Şubat 24, 2023
Büyük Mecidiye (Ortaköy) Camii’nin Kitâbesi, Hat Levhaları ve Bunların Hattatları - 1

Ortaköy Camii'ne girerken, cümle kapısı üzerinde Sultan Abdülmecîd tuğracelî ta'lîk bir kitâbeyle karşılaşılır. Kitâbedeki Abdülmecîd Hân bin Mahmud, el-muzaffer dâimâ ibaresinin yer aldığı bu tuğrayı çeken tuğrakeşin imzası okunamamıştır. Sultan II. Mahmud ve Sultan Abdülmecîd devirlerinde yapılan binaların kapılarındaki tarih manzumelerinin çoğu gibi, Ahmed Sâdık Ziver Paşa (ö.1862) tarafından kaleme alınan bu kitâbenin (Resim 1) metni şudur:

Sâhil-i cûdın garîk-ı lücce-i âmâl hep,
Eylemiş Abdülmecîd Hân'ın makām-ı bî-adîl

Yapdı evvelkinden a'lâ, hem nefîs ü hem metîn,
Olamaz bu câmiin vasfında aslâ kāl ü kîl

Nüsha-i kübrâ-yı zâtı câmi'ü'l-hayrâtdır.
Ol Şeh'in ömrün füzûn etsin Hudâvend-i Celîl

Zîver, üç târîh iki mısra' hudûd-ı nazmda
Gösterir bahr-i remelde arz-ı beyti altı mil

Himmet-i Abdülmecîd Hân, vâkıf-ı hayrü'l-umûr
Ortaköy'de câmi'i âbâd etdi bî-bedîl

1271

Ziver Paşa, tarih düşürmede alışılmadık bir tertip göstererek, burada son beytin iki mısraının toplamına 6 ilavesiyle üç tarih bulmuştur: 2535 (9. mısra) + 1272 (10. mısra) + 6 = 3813/3 = 1271. Beyitlerin iki mısra'ı birbirini tâkîben yazılıp, her beyit bir satır teşkil edecek şekilde, kitâbe beş satırla tamamlanmıştır. Kitâbenin hattatı en alta ayrı bir satır halinde imzasını atmışsa da kapıya konulan siperlik bunun okunmasına imkân vermemektedir. Ayrıca, 1984 yılında çıkan yangında caminin kitâbesi haylı zarar görmüştür.

Bu kitâbenin hattatı Ali Haydar Beyefendi'dir (Osmanlı teşrifatına göre, "beyzâde" olduğu için "bey", ilmiye sınıfına mensubiyetinden dolayı "efendi" unvanlarını kazandığı cihetle, isminin sonuna "beyefendi" lakabı eklenmektedir). Kendisi, Sultan III. Selim devri (1789-1807) sadrâzamlarından Melek Mehmed Paşa'nın (ö.1802) torunu olmak dolayısıyla, imzalarında isminden sonra ekseriya "hafîd-i Melek Paşa" yazarak bunu belirtir. Babası Melek Paşazâde Abdülkādir Beyefendi ise kādı, kādıasker ve reisü'l-ulemâ olarak Osmanlı Devleti'ne hizmet etmiştir.

1802 yılında doğan Ali Haydar İstanbulludur. İkinci isminin, sonradan alınan mahlas olup olmadığı belirlenememiştir. Medrese tahsîlini bitirdikten sonra müderris, 1843'de Galata kâdısı, 1851'de Filibe mollası oldu. 1855'de Mekke, 1862'de İstanbul pâyelerini kazandı. 1 Şevval 1284 (26 Ocak 1868)'de tayin edildiği Dârü'l-Hilafeti'l-Aliyye (İstanbul) kâdılığını, kabir taşında geçen "esbak" kelimesinden anlaşıldığına göre, iki buçuk yıl sonraki vefatı öncesinden bırakmış olmalıdır.

Genç Ali Haydar, ta'lîk hattında devrinin yegânesi olan Yesarîzâde Mustafa İzzet Efendi'den (ö.1849) bu hat türünü meşk edip hicrî 1238 (1823) yılında icâzete hak kazandı. Mâil kıta biçimindeki icâzetnâmesi hâlen Topkapı Sarayı Müzesi Kütübhânesi (TSMK), GY. 321-30'dadır (Resim 2).

Ali Haydar Beyefendi, Yesarîzâde'nin önde gelen birkaç talebesi arasında yer alır. Diğerleri Kâdıasker Mustafa İzzet (ö.1876) ve Abdülfettah (ö.1896) efendilerdir. Çok velûd bir san'atkâr olan hocasıyla aynı sayı ve seviyede bulunmamakla birlikte, celî ta'lîk hattıyla zerendûd levhalarına ve muhtelif âbideler üzerinde kitâbelerine rastlanır. Kendisi lâm, nûn gibi çanaklı harfleri biraz daha geniş tutarak yazmasıyla, hocasından tefrîk edilir. Düz satırlı meşk kıtaları ve mâil kıtaları ise nadir görülür.

Hattatlar arasında yaygın olarak rağbet edilen kemankeşliğe (okçuluğa) Ali Haydar Beyefendi'nin de orta yaşlarına doğru merak sardığı, 10 Safer 1248 (9 Temmuz 1832)'de 800 gez (528 m.) mesafeyi aşarak "kabza" alışından anlaşılıyor (bkz. Kemankeşler Defteri, yazma, İstanbul Fetih Cemiyeti arşivi, s.59).

Yetiştirdiği talebeler arasında ilk hatırlanacak olan üçü şöyle sıralanabilir: Sâmi Efendi (ö.1912), Çarşanbalı Hacı Ârif Bey (ö.1892), Şefik Bey (ö.1880). Bunlardan Sâmi Efendi'yle ilgili olan bir menkıbeyi nakletmek gerekir: Genç Sâmi, ta'lîk hattını Kıbrısîzâde İsmâil Hakkı Efendi'den (ö.1862) meşk edip 1857'de icâzetini alır. Ancak, bu hocasının san'attaki mevkıi, Ali Haydar Beyefendi'nin hayli gerisindedir, zaten meşkleri haricinde yazısı da yok gibidir. Bu sebeble Sâmi'nin icâzet alışından sonraki yazılarını gören Ali Haydar Beyefendi, kendisine haber yollar: "Her ne kadar, hocası da, ben de Yesarîzâde merhumdan hat meşk ettikse de ahzimiz beyninde (öğrenişimiz arasında) fark vardır. Orada, burada yazılarına rastlıyorum. Maşaallah çok müstaîd… Gelsin de biraz hat müzakeresi yapalım!" Lâkin Sâmi Efendi, bu dâvete icâbet edemez… Ne zaman ki, İsmâil Hakkı Efendi vefat eder, onun defninden sonra hemen Beyefendi'nin ziyaretine gider. Kendisini takdîm edince: "Oğlum, bunca zamandır haber gönderiyorum, neredesin?" sualiyle karşılaşır ve "Size devam ettiğimi hocam duyar da belki gücenir diye gelmedim. Lâkin onu bugün hâk-i gufrâna tevdî' eyledik. Ben de, hemen buraya koştum. Artık, benim üstadım sizsiniz" cevabını vererek yeni hocasının elini öpmeğe davranır. Arkadaşının vefatını duyan Ali Haydar Beyefendi, ağlayarak bu vefakâr talebeyi bağrına basar.

Seneler sonra Sâmi Efendi bu hadiseyi öğrencilerine naklederken "Hocayla talebeyi ancak ölüm ayırır. Ben hocalarımı terk etseydim, yazıdan feyiz bulamazdım" demiştir. O günden sonra, celî ta'lîk meşk etmek üzere Ali Haydar Beyefendi'ye devama başlayan Sâmi Efendi, yaşlılığında bir gün, derse geç kalan talebesine şöyle çıkışmıştır "Siz dört adımlık yolu yaya gelmeğe üşeniyorsunuz. Ben, buradan (yani Fatih'den) Yıldız yolunu boylardım. Saatlerce bekledikten sonra, 'Hoca bu gün yazı göstermeyecek' derler ve ben de ardıma baka baka dönerdim!" Bu ifadeden Ali Haydar Beyefendi'nin konağının Yıldız semtinde olduğu anlaşılıyor.

Hattatımızın, Bayezid (Nisâ Suresi (IV), 103. âyetin sonu) ve Sultan Ahmed (Çalışıp kazanan Allah'ın sevdiğidir meâlindeki hadîs-i şerîfin yer aldığı bu levha hakkında "Bir Yabancının Görüşü" başlığı altında kaydedilen dikkate değer düşünceler için bkz. Mahmud Bedreddin Yazır, Medeniyet Âleminde Yazı ve İslâm Medeniyetinde Kalem Güzeli, (nşr. Uğur Derman), Ankara 1972-1988, I, s.69) camilerinde, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütübhânesi'nde (İÜNEK) ve Manisa Müzesi'nde zerendûd veya yapıştırma altınla işlenmiş olan celî ta'lîkle büyük boyda levhaları mevcuddur. Konya Mevlânâ Müzesi'nde, üçer beyitlik altı levha halinde zerendûd olarak hazırlanan 1271/1855 tarihli Mesnevî'nin ilk on sekiz beyti en mükemmel eserleri arasında yer alır (nr. 279-284). TSMK'ndeki levhaları da şunlardır: G.Y. 413, 680, 915, 1339, 1340, 1557 (Resim 3, 4).

Kendisinin zamanımıza kadar gelebilen kitâbeleri de tarihine göre şöyle sıralanabilir:

Taksim/Yenişehir, Hacı İlbey Sokağı'nda Rıza Bey Çeşmesi 1249/1833 (Resim 5) (Bkz. Tanju Cantay, "19. Yüzyılın Usta Bir Hattatı: Ali Haydar Bey", Tarih ve Toplum, 52 Nisan 1988, s.206-208).

Kasımpaşa Mevlevîhânesi'nin semâ'hânesi 1250/1834. Buranın yanması üzerine, kitâbesi kırılmış olarak 1979'da Galata Mevlevîhânesi'ne nakledilmiştir.

Sultanselim'de Mesnevîhâne 1260/1844 (Resim 6).

Eğrikapı'da Bezmiâlem Valide Sultan Mektebi 1260(1844).

Gelibolu Mevlevîhânesi 1267/1851.

Kabataş Limanı kitâbesi 1267/1851. Denizin rutubetiyle okunmaz hâle gelmiştir.

Selimiye Kışlası 1269/1853.

Dolmabahçe Camii 1270/1854 (Resim 7). Kitâbe önceleri caddedeki avlu kapısı üzerindeyken, 1958'deki yol genişletmelerinde deniz tarafına nakledilmiştir.

Teşvîkıye Camii 1270/1854.

Büyük Mecidiye (Ortaköy) Camii 1271/1855.

Sütlüce'deki Hasîrîzâde Dergâhı'nın avlusunda bulunan sarnıc kitâbesi 1282/1866 (Resim 8).

Kabir kitâbesi olarak yazdıklarından da ancak şu ikisi bilinmektedir:

Babası Abdülkādir Bey'in Gülhâne Parkı karşısındaki Zeyneb Sultan Camii hazîresinde bulunan kabrinin kitâbesi 1262/1846 (Resim 9).

Hocası Yesarîzâde Mustafa İzzet Efendi'nin Fatih Camii haziresindeki kabrinin kitâbesi 1265/1849 (Resim 10).

Ali Haydar Beyefendi, 28 Haziran 1870 Salı günü vefat etmiş ve Yahya Efendi Dergâhı'nın deniz tarafındaki hazîresine defnedilmiştir. Sâmi Efendi'nin celî ta'lîkle pek latîf bir tarzda yazdığı kitâbesinin metni şöyledir: Hüve'l-Hayyü'l-Bâkî. Vâsıl-ı rahmet-i Hak, Sadr-ı esbak Melek Mehmed Paşazâde Abdülkādir Beyefendi'nin necl-i mükerremi ve esbak Dârü'l-Hilâfeti'l-Aliyye kādısı Reisü'l-Hattâtîn Ali Haydar Beyefendi rûhıyçün Fâtiha, 1287

Kitâbede geçen "reisü'l-hattâtîn" lafzı herhalde bir hürmet nişanesi olarak kullanılmıştır. Çünkü tarihimizde bu unvanın resmen verildiği iki hattat biliniyor: Muhsinzâde Abdullah Hamdi Bey (ö.1899) ve Hacı Kâmil Akdik (ö.1941).

Ali Haydar Beyefendi'nin nüktedan bir mizaca sahip olduğunu gösteren şu teşbîhini, Sâmi Efendi'den naklen hocam Necmeddin Okyay'dan (ö.1976) işitmiştim: Kendisi, harfler haricinde çok kullanılan hareke ve sair tezyinî işaretleri elbise farz ederek, sülüs hattını "çengiye", ta'lîk hattını da, zemininin çıplak kalışı sebebiyle "hamam oğlanına" benzetirmiş!

(Devamı önümüzdeki haftaya…)

Prof. Uğur Derman

Resim 1: Ortaköy Camii kitâbesi.

Resim 2: Ali Haydar Bey'in Yesârizâde Mustafa İzzet Efendi'den aldığı ta'lîk icazetnamesi.

Resim 3: Ali Haydar Bey'in zerendûd celî ta'lîk levhası:

Müeyyeddir seninle dîn ü devlet ya Resûlallah
Senin sayindedir bu şân ü şevket ya Resûlallah
Yürür baş üzre daim hizmetinde her gece gündüz
Kıyâm-ı haşre dek kilk-i şeriat ya Resûlallah

1266/1850

Resim 4: Ali Haydar Bey'in celî ta'lîk zerendûd levhası:

Eyle tevfîkını bu bendene Ya Rabbi Refîk
Kıl inayet bana kim, ente veliyyü't-tevfîk
1266
(1850)

Resim 5: Ali Haydar Bey'in Taksim/Yenişehir, Hacı İlbey Sokağı'nda Rıza Bey Çeşmesi için yazdığı kitâbe 1249 (1833).

Resim 6: Ali Haydar Bey'in celî ta'lîkle yazdığı Sultanselim'deki Mesnevîhâne kitâbesi 1260 (1844).

Resim 7: Dolmabahçe Camii kitâbesi 1270 (1854).

Resim 8: Ali Haydar Bey'in Sütlüce'deki Hasîrîzâde Dergâhı'nın avlusunda bulunan sarnıc kitâbesi 1282 (1866).

Resim 9: Ali Haydar Bey'in, babası Abdülkādir Bey için yazdığı celî ta'lîk kabir kitâbesi 1262 (1846).

Resim 10: Ali Haydar Bey'in yazdığı, hocası Yesarîzade Mustafa İzzet Efendi'nin Fatih Camii haziresindeki kabrinin kitâbesi 1265 (1849) (sağda).

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN