(Bu makâlenin ikinci bölümü geçen hafta neşredilmiştir)
Kitâbeler, geçmiş yüzyıllarda sâdece kitâbe olarak yazılır ve üzerinde tuğra bulunmazdı. Daha sonra bir tuğra geleneği başlar ve bina hangi pâdişahın devrinde yapıldıysa, hattâ tâmir gördüyse, o pâdişâhın tuğrası kitâbenin üstüne konulur. İstanbul'da mevcut en eski tuğralı kitâbe, Sultan III. Ahmed'in yaptırdığı Topuzlu Bend'in üzerindedir; üstte pâdişâhın tuğrası, altta da kitâbe yer alır. Tophâne semtine adını veren Tophane'nin kitâbesi, Yahya Fahreddin (ö.1756) tarafından celî sülüsle yazılmıştır, üstte de Sultan I. Mahmud'un tuğrası mevcuddur (Resim 1). Şehir sınırları içerisinde bundan daha eski tuğralı bir kitâbeyi de gözardı etmeyelim: Fatih/Karagümrük semtindeki Nişancı Mehmed Paşa Câmii'nde, tuğra çekmekle vazîfeli Mehmed Paşa'nın devrin hünkârı III. Mehmed adına çekdiği tuğralar, herhalde devletin nişancısının, pâdişahı için tertiblediği bir cemîle olsa gerekdir.
Ortaköy'de vaktiyle yalısı olan meşhur tıp âlimi Şanizâde Atâullah Efendi'nin babasının yaptırdığı çeşmenin İsmâil Zühdî (ö.1806) tarafından yazılmış celî sülüs kitâbesi de yıllar evvel yerinden kurtulup sokağa düşmüş; kaldırıldığı Beşiktaş Belediyesi deposundan da sırra kadem basmışdır! (Resim 2)
Yesârî Es'ad Efendi'nin celî ta'lîkle yazdığı Beylerbeyi Câmii kitâbesi on beş sene kadar evvel Vakıflar İdâresi'nin yaptığı tâmir dolayısıyla muhafaza edilebilmişdir. Emirgân Câmii ve Çeşmesi kitâbeleri de yine Yesârî Es'ad Efendi tarafından yazılmıştır (Resim 3). Yahya Kemal, bir şiirinde buna temas eder:
"Hem başka, hem haylı yakın karşı ma'bede
Mermerle kaplı çeşmede, mevzûn kitâbede
Baktım Yesârî hatlarının bir nefîsine
Daldım coşup giden denizin mûsıkîsine."
Aynalıkavak Kasrı, o devrin büyük şâiri Şeyh Galib'in düşürdüğü bir tarihle ve Yesârî hattıyla, üstte de tuğrası olan bir kitâbedir. Topkapı Sarayı'nın girişi olan Babüsselâm'ın iki yanında Sultan III. Mustafa devrine âit kitâbeler ve tuğraları yer alır, Sultan II. Mahmud burayı tamir ettirdiği zaman kapı üstüne de kendi tuğrasını koydurur, çünkü teâmül böyledir. Sarayın içindeki Kubbealtı kitâbelerinin birisi Yesârî'nin, diğeri de oğlu Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi'nindir (ö.1849). Yesârî'nin oğlu, celî ta'lîk hususunda babasını da geçmiştir; XIX. yüzyıl İstanbul'unda pek çok kitâbesi vardır. Vefatında terekesinden altmış beş bin satır celî kalıb çıktığı söylenir ve yalnız İstanbul'da değil, imparatorluğun pek çok yerinde eserlerine rastlanır. O zamanlar Osmanlı toprağı olan Rumeli'ye, Mısır'a, Suudi Arabistan'a gittiğinizde Yesârîzâde'nin oralarda da kitâbelerini görmeniz mümkün olabilirdi. Fakat şimdi ancak birkaç tanesi kalabilmiştir. İstanbul'da pek çok kitâbe tahrip edildiği halde, Yesârîzâde'nin hâlâ 100 kadar kitâbesi bulunmaktadır. Bâbıâlî, Bayezid yangın kulesi gibi resmî binâların kitâbeleri de onundur (Resim 4). Yesârîzâde'nin büyük ustalığı, sâdece düz satırlarında değil, "deve boynu" tabir edilen eğimli satırları yazmasında da görülür (Resim 5).
Cevrî Kalfa'yı bilirsiniz; âsiler Şehzâde Mahmud'u öldürecekken, onların gözlerine kül atar ve kendisini bu şekilde kurtarır. Onun adına yaptırılmış olan Sultanahmed'deki Cevrî Kalfa Mektebi'nin üstündeki kitâbe de Yesârîzâde'ye âiddir, fakat gördüğünüzde "Acaba baştan üç satırı yazmayı unutmuş mu?" demek zorunda kalırsınız. Osmanlı'nın torunu olan Cumhuriyet idâresi, 1927 yılında çıkardığı bir kānunla kitâbelerin yok edilmesi için elinden geleni yapmıştır. Cumhuriyet hükümetleri mâzisine karşı çok hatâlı ve gaddar davranmışdır. Bu kānun çıkarıldıktan sonra Cevri Kalfa Mektebi'nin müdîri "Artık bunlar bize lâzım değil" diyerek kitâbeyi kazıtmaya başlar. Oradan geçen iki hayır sâhibi -biri Hocam Necmeddin Okyay (1883-1976), diğeri Muallim Cevdet İnançalp (1883-1935), hemen Müzeler Müdîri Halil Edhem Bey'e (1861-1938) haber verirler, kendisi telaşla oraya geldiğinde baştan üç satırı kazınmış vaziyette bulur ve bu kitâbe katlini durdurur (Resim 6). Tabiî, kitâbelerin üstündeki tuğraların çoğu kazınmıştır; bugün çok az tuğralı kitâbeye rastlarsınız. Bu tahrîbat sadece Türkçe kitâbelere yapılmıştır, şükür ki âyetlere dokunulmamıştır.
XIX. asrın devir açmış üstadı Mustafa Râkım (1758-1826), celî sülüsü eskisiyle hiç münâsebeti olmayacak tarzda ileriye götüren dehâ mertebesinde bir san'atkârdır. Bu üstadın Fâtih Câmii haziresi dış kapıları üzerine yazdığı celî sülüs yazıların zemîni daha evvel boyanmamışken (Resim 7), sonradan boyanıp altınlandığında (Resim 8) ne kadar câzip bir hâle geldiğini görmekdeyiz. Son on yılda şükür ki bu gibi eserlerin altınlanıp boyanmasına îtina edilmektedir. Sultan II. Mahmud'un annesi Nakşdil Sultan'ın türbesinin giriş kapısında, yine Mîmar Sinan Güzel San'atlar Üniversitesi'nin önündeki Zevkî Kadın mektep ve çeşmesinde Mustafa Râkım'ın kitâbelerini buluruz (Resim 9). Harbiye Nezareti'nin üzerindeki XIX. asırdan kalma, Şefik Bey'in (1815-1880) kitâbesinde "Dâire-i Umûr-i Askeriye" yazısı ve iki tarafında da Fetih ve Zafer âyetleri yer alır. Bu kitâbe de, kānun çıktıktan sonra kapatılmıştır. Çocukluğumda buranın kapalı durumunu hatırlarım. Daha sonra Hocamız Süheyl Ünver, İstanbul Üniversitesi rektörü olan Sıddık Sâmi Onar'a, 1949 yılında: "Artık bunların üstünden çok zaman geçti, niye hâlâ kapalı tutuyorsunuz, açın bunu" demiş ve o da kabul edip mermeri kaldırtınca yazılar ortaya çıkmış. T.C. ambleminin bulunduğu beyzî bölümün altındaki Sultan Abdülazîz tuğrası da Prof. Dr. Yunus Söylet'in rektörlüğü sırasında (2014), şükürler olsun ki açılabilmişdir (Resim 10).
Sultan II. Abdülhamid Türkiye'nin 25 yerine aynı yıllarda saat kulesi yaptırmıştır. Bunlardan Yıldız'dakinin kitâbesi Hacı Nazif Bey'in (1846-1913) celî ta'lîk hattı iledir. II. Wilhelm İstanbul'a geldiği vakit, Sultan Hamid'in kendisine gösterdiği yakınlığa mukābil bir cemîle olarak Sultanahmed meydanına Alman Çeşmesi'ni inşa ettirir; yazılar ve tezyînât burada hazırlandıktan sonra mozaik usûlüyle Almanya'da yaptırılarak İstanbul'a getirilmiş ve yerine takılmıştır. Bu tarz mozaik çalışmasının İstanbul'da bir ikinci örneği yoktur. Eyüb'deki Sultan Reşad'ın türbesinin içinde çini üzerine Ömer Vasfi (1880-1928) Efendi'nin çok latîf celî sülüs yazıları görülebilir, dışındaki kitâbe de hâlen durmaktadır. Fakat, yine Pâdişah'ın Eyüb'de yaptırdığı Reşâdiye Mektebi'nin -yine Ömer Vasfi'nin yazdığı- celî ta'lîk mekteb kitâbesi ve tuğrası kazıtılmışdır.
Çeşmelerin üzerine çokça yazılan "Biz, her şeyi sudan yarattık" mealindeki âyet, Bayezid-Çadırcılar'da Macid Ayral'ın (1891-1961) kitâbesi olarak görülüyor. Celî sülüs kitâbelerin içinde en mühimmi Yeni Câmi çeşme ve sebilinin XX. yüzyıl başında yenilenmiş olan numunesidir. Eski kitâbenin yangın geçirmesi üzerine aynı manzume devrinin en büyük celî sülüs üstadı Sâmi Efendi'ye yeniden yazdırılmış, o da bugün şükür ki hâlâ görebildiğimiz hattı yazmıştır. Bu kitâbenin hattı, kendisinden sonra gelen hattatlara celî sülüsde örnek teşkil etmiştir. Yıldız Sarayı'nın içindeki Hamidiye Çeşmesi'nde de Sâmi Efendi'nin kitâbesi yer alır. Aynı hattata "El kâsibü habîbullah" hadîsi Kapalıçarşı'nın Bayezid/Fesçiler kapısı üzerine yazdırılmıştır (Resim 11). Nuruosmaniye kapısında da 1894'teki zelzeleden sonra çarşının tâmirinin yapıldığına dâir ifadeyi, nesir olarak yine Sâmi Efendi yazmıştır.
(Yazının devamı gelecek hafta…)
Prof. Uğur Derman
Resimaltı:
R. 1: Yahya Fahreddin'in Tophane'deki celî sülüs kitâbesi ve Sultan I. Mahmud'un tuğrası.
R. 2: İsmâil Zühdî'nin celî sülüs çeşme kitâbesi.
R. 3: Emirgân'daki çeşmenin Yesârî Es'ad Efendi tarafından yazılan celî ta'lîk kitâbesi.
R. 4: Bayezid'deki yangın kulesinin Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılan celî ta'lîk kitâbesi.
R. 5: Yesârîzâde'nin deveboynu satırlarla yazdığı Alayköşkü kitâbesi.
R. 6: Sultanahmed'deki Cevrî Kalfa Mektebi kitâbesi.
R. 7: Fâtih Câmii hazîre kapısı üstündeki zemîni boyanmadan altınlanan celî sülüs Râkım hattı (1234/1819).
R. 8: Aynı kitâbenin zemîni boyanmış olarak altınlanan hâli.
R. 9: Fındıklı'daki Zevkî Kadın Çeşmesi'nin yandıkdan sonra Mustafa Râkım tarafından yenilenen 1169/1755 târihli kitâbesi.
R. 10: İstanbul Üniversitesi merkez binâ kapısı üstündeki Şefik Bey'in celî sülüs kitâbesi ve Abdülfettah Efendi'nin Sultan Abdülaziz tuğrası.
R. 11: Sâmi Efendi'nin Kapalıçarşı/Fesçiler kapısı üzerindeki celî ta'lîk kitâbesi.