Gazeteciliğin karşı karşıya bulunduğu temel sorunlar arasında iki konu öne çıkıyor. Birincisi olmayan bir şeyi olmuş gibi yazmaktır. İkincisi gerçeğin planlı bir şekilde çarpıtılmasıdır. Yani masa başı gazeteciliğinin uydur uydur yaz alışkanlığıdır. Şimdi irdeleyeceğim iki haber bu iki tarzın gazetecilikte nasıl kullanıldığını göstermektedir.
OTURDUĞUN YERDE UYDUR UYDUR YAZ
Cumhuriyet gazetesi internet sitesinde 16 Mayıs'ta yer alan haberde olmayan bir şey olmuş gibi anlatılıyor. Metnin tasarımı siyasi ortamdan rant devşirebilmek maksadıyla planlanmış. Doğrudan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi ilkeleri hedef gösteriliyor haberde.
Cumhuriyet'te yayınlanan haberin başlığında "Erdoğan'dan AKP'li vekillere: Herkesin midesini doyurduk, ama bu oya dönmüyor" ifadesi kullanılmış. Aynı haber sırasıyla Sputnik, T24 ve Milli Gazete tarafından da benzer mahiyetteki başlıklarla okuyucularla paylaşıldı. Bütün haberlerde Erdoğan'ın fotoğrafına yer verilmiş. Sadece başlığı okumakla yetinen okuyucuları yanıltmak için hazırlandığı çok açık.
Muhabir Emine Kaplan'ın imzasıyla yayınlanan haberin başlığına bakınca doğal olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu cümleleri kime söylediği veya bu cümleleri Erdoğan'dan kim duydu da muhabire aktardı soruları akla geliyor. Fakat sorunun cevabı metinde yok. Evet gerçekten yok. Böylesine itham eden, yargılayan bir cümleyi başlığa çeken muhabir veya haber müdürü nedense bu bilgiyi kimden aldığını yazmamış.
Yazmamış çünkü masa başında hazırlanmış uydurma bir haber bu.
Gazeteciliğin en temel kuralları olan 5N1K'ya uyacak kadar bile bilgiden yoksun haberi tasarlayanlar. Cehalet diz boyu.
Başlıktaki ifadenin tercih edilme nedeni kuşkusuz içinden geçilen sürecin koşullarıyla ilişkilidir. Bu yüzden kaynak belirtme gereği bile hissetmeden "öğrenildi, belirtildi, söylendi" gibi edilgen yüklemler kullanılmış. Siyasi bir ajanda kapsamında masa başı haberciliği yapılmış. Böylesine ağır iddiası olan bir haberde kaynak kullanılmaması gazeteciliğin ideolojik angajmanlara düpedüz ve artık hiç tereddüt edilmeden teslim edildiğini gösteriyor.
KARALAMA KAMPANYASI
SETA Genel Koordinatörü ve Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu üyesi Prof. Dr. Burhanettin Duran'ın birikimi, yayınları ve güncel meselelere bakışı ortada. Merak edenler Sabah gazetesindeki köşe yazılarına ve SETA'dan çıkan kitaplarına bakabilir. Türkiye'nin hem PKK terörüyle hem de FETÖ terörüyle olan mücadelesine verdiği bireysel destek ve katkının ötesinde yönettiği kurumun çalışmalarında bu alanlara yapılan yoğunlaşma sadece yurt içinde değil küresel düzlemde de Türkiye'nin elini kuvvetlendiren nitelikli bir muhtevaya ve söylem kurma gücüne sahip.
Bu tablo net şekilde ortada iken Burhanettin Duran'ın NTV'deki yayında teröristbaşı Öcalan'dan bahsederken sehven kullandığı "sayın" ifadesinin 'Sehven' olduğunu açıklamasına rağmen internet gazetelerinde ve sosyal medya hesaplarında gerçekle bağdaşmayan başlıklarla dolaştırılması hem insani açıdan hem de gazeteciliğin ilkeleri bakımından etik dışı bir tutumdur.
Konuya dair hazırlanan haber neredeyse aynı başlıkla Odatv, Yeniçağ, Milli Gazete, Cumhuriyet ve diğer muhalif mecralarda paylaşıldı. Haberi hazırlayanlar sadece Prof. Duran'ı karalamakla yetinmeyip Cumhurbaşkanlığını da hedefe koydu.
Haberde iki türlü çarpıtma var. Birincisi Duran'ın bu ifadeyi sehven kullandığı programı izleyen herhangi birisi tarafından anlaşılabilecek olmasına rağmen öyle değilmiş gibi yapılarak buradan bir tartışma çıkartılmaya çalışılıyor. Ayrıca 'Sehven' kullanıldığı yönündeki açıklaması görmezden gelinerek haberin paylaşılmasına devam ediliyor. Duran'ın açıklamasına ise ancak metnin içinde yer veriliyor. Haberin başlığında Duran'ın açıklamasından bahsedilmiyor.
İkincisi meseleye siyasi bir boyut kazandırabilmek maksadıyla haberin başlığında "Cumhurbaşkanlığı" ifadesine yer verilmiş. Öznesi tarafından bizzat 'Sehven' olduğu kamuoyuna açıklanmış bir kelime için "Cumhurbaşkanlığından Sürpriz Çıkış" başlığının kullanılması sadece art niyetli bir çarpıtma olarak tanımlanabilir. Yeni nesil gazeteciliğin tipik hastalıklarından biri olan nasılsa haberin içeriğinde ne olup olmadığına çoğu kullanıcının bakmayacağı düşünülerek manşet üzerinden (siyasi amaca uygun) algı oluşturma çabasıdır bu. Fakat göz göre göre gazeteciliğin bu kadar çarpıtılması ve gerçeklikten uzaklaştırılması mesleğin özüne de sözüne de büyük zarar veriyor.
Sonuçta iki haberde de yapılan şey çamur at izi kalsın haberciliğidir. Genel yayın politikasının parçası olarak bile bile yapılmaktadır. Ayrıca yeri geldiğinde etikten, ahlaktan ve adaletten bahseden bu medya gruplarının tüm bu kavramları salt kendi çıkarları ve hevesleri söz konusu olduğunda hatırladıklarını örneklemesi açısından da ibret vericidir.