Dilimize, "postmodern darbe" olarak giren 28 Şubat'ın mimarları; "bin yıl sürecek" demişlerdi. Muhtemelen, milletimizin Müslüman olduğu ve İslam'ın bayraktarlığını yapmaya başladığı tarihi esas alarak; intikam duygusu ve düşüncesiyle, bu şanlı-şerefli geçmişin oluşturduğu dini kimliği, toplum hayatından silip atmayı hedeflemişlerdi.
Elhamdülillah, millet buna izin vermedi. Bütün zorlamalara, dayatmalara rağmen; onların biçip diktikleri dinsizlik elbisesini giymedi.
On yılı biraz aşkın bir süre içinde; bütün vesayet unsurlarıyla birlikte, 28 Şubat zihniyetini de tasfiye ettik. Milletin vicdanında, zaten mahkumdu; ama, mahkeme kararıyla da "gayrimeşru bir darbe olduğu" hükmünü verdik.
Ancak, bu arada; cephede unuttuğumuz yaralılar oldu. Darbeler ve direnişler tarihimizin şimdilik son halkası olan 15 Temmuz'un tüm mağdurlarına, her anlamda ve gerektiği gibi sahip çıkıldı; fakat, 28 Şubat mağdurları gündemin dışında kaldı.
ÖNCE HATIRLAYALIM
O sosyal, psikolojik, hukuki, ekonomik zulüm ve işkence döneminin "öz vatanında parya" haline getirilen mağdurları; özellikle, eğitim ve çalışma hayatı içindeki başörtülü kadınlarımız, kızlarımız olmuştu. Bilhassa, üniversite önlerinde tutulan "özgürlük nöbetleri"; darbe ve direniş sürecinin sembolü haline gelmişti.
Mağdurlar ve mazlumlar arasında; devamsızlıktan sınıfta bırakılıp kaydı silinenler, huzuru ve sükûnu bozduğu iddiasıyla muhtelif cezalar verilip okuldan atılanlar, başı açık fotoğraf vermediği için mezun olduğu halde diplomasını alamayanlar, KPSS sınavlarına kabul edilmedikleri için iş hayatına dâhil olamayanlar, yurtdışında okuyup diploma aldığı halde yurt içindeki engelleri aşamadığı için kamu kurumlarına giremeyenler, İmam Hatip liselerini dışarıdan bitirmeyi başarıp üniversite sınavlarına alınmayanlar, yabancı üniversitelerin yurt içindeki veya dışındaki şubelerinde okuyup mezun oldukları halde diploma denkliği kabul edilmeyenler, daha önce bir şekilde devlet dairesine girmiş veya sonradan örtünmeye karar vermiş olup memuriyetten atılanlar, herhangi bir şekilde ataması yapılmış olup göreve başlatılmayanlar var. Ümitleri kırıldı, emekleri ziyan edildi, yürekleri yaralandı, itibarları zedelendi; sonunda, eğitim ve çalışma hayatının dışına atıldılar ve mağduriyete mahkûm oldular.
Bilindiği gibi 2000, 2002, 2004, 2005, 2006, 2008 yıllarında; muhtelif gerekçelerle "öğrenci afları" çıkarılıp, isteyenlere eksiğini tamamlayarak mezun olma fırsatı verildi. Fakat, "başörtüsü yasağı" devam ettiği için; 28 Şubat mağdurlarının, bu aflardan istifade etmeleri engellendi.
Nihayet, 2011 yılında; bu manasız ve mesnetsiz yasak kalktı. Başörtülü kadınlarımıza ve kızlarımıza; yeniden, eğitim ve çalışma hayatına dâhil olma fırsatı çıktı.
Ancak, bu özgürlük süreci; bir türlü, geriye doğru işletilemedi. Sonradan gelenler için, engeller kaldırıldı; fakat, önceki mağdurların hakları ve itibarları iade edilemedi.
Bu yüzden; 28 Şubat mağdurları, örgütlü çalışarak seslerini daha iyi duyurabilmek amacıyla, bir dernek kurdular. Etkili ve yetkili kişiler ve kurumlar nezdinde; kapı kapı dolaştılar, dolaşıyorlar.
SONRA SORALIM
Şimdi, önce aynaya bakıp kendimize, sonra sağımıza solumuza dönüp makam ve mevki sahibi dostlarımıza; bu mağduriyetin niçin giderilmediğini, giderilemediğini soralım. "28 Şubat bitti mi, devam ediyor mu?" sorusunun cevabını; hep birlikte verelim.
Biz biliyoruz ki; bu konuda yeteri kadar hassas ve duyarlı olan, kendi ailesinde de başörtüsü mağdurları bulanan Sayın Cumhurbaşkanımıza kadar gidildi. İlgili kişilere ve kurumlara; sorunun çözümü için, gerekli talimatlar verildi.
Ayrıca, söz konusu Dernek aracılığıyla; konu, Kamu Denetçiliği Kurumu'na da ulaştırıldı. 12 Mart 2018 tarihinde, ilgililerin katıldıkları bir "28 Şubat Çalıştayı" yapıldı; sonrasında ise, sorunun çözümüne dair bir "tavsiye kararı" çıkarıldı.
Bu tavsiye kararına; Milli Eğitim Bakanlığı ile Aile Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olumlu cevap verdiler. Fakat, gördüğümüz ve bildiğimiz kadarıyla; henüz somut adımlar atma noktasına gelmediler.
Sorunun kökten ve tüm mağdurları kapsayacak ve kuşatacak şekilde çözümü için; kanun çıkarmak gerekiyorsa çıkarılabilir, yönetmelik hazırlamak gerekiyorsa hazırlanabilir. Hatta, o kadar fazlasına ihtiyaç varsa; bir referandum da bunun için yapılabilir.
Sözünü ettiğimiz hanımefendilerin; kimi eşimiz, kimi kızımız, kimi bacımız. Herhangi bir cephede, genel başarı anlamında zafer elde etmek yetmez; şehitlerimizi defnetmek ve gazilerimizi toplayıp yaralarını sarmak da namus borcumuz.
Lütfen, her nereye takıldıysa çıkarılsın; artık bu mağduriyet sona ersin. 28 Şubat'ın tamamen sona erdiği, izinin ve tozunun her taraftan silindiği; cümle âlem tarafından görülsün, bilinsin.
Bu, hem hakkımız; hem de son derece önemli bir görevimizdir. Geciken adalet, adalet olmaktan çıkar; mazluma keder, zalime sevinç verir.
Aslında, yapılacak hiçbir şey; yaşananların tam karşılığı olmayacaktır. Ancak, makulün mümkün kılınması ve mağduriyetlerin olabildiğince sona erdirilmesi halinde; darbe heveslilerinde yeniden teşebbüs ümidi, bizde de unutulmuşluk yahut ihmal edilmişlik ukdesi kalmayacaktır.
Millet iradesini temsil için Meclis'e giden dostlar; bu meseleye, hakikaten sahip çıksınlar. 28 Şubat mağdurları, devletten lütuf ve ikram beklemiyorlar; hiç olmazsa, kaybettikleri imkânın ve itibarın iade edildiğini görmenin mutluluğunu tatsınlar.