Dini ve milli geleneğimize göre; "ölülerimizi hayırla yâd etmek" örftendir, adettendir. Arkalarından hayır dualar edilir; iyilikleri ve güzellikleri dile getirilir.
Bu noktadan hareketle; eskilerden, yapıp ettikleri bakımından anılmaya değer olanlar için, "anma programları" düzenleriz. Hayatlarını anlatır, çalışmalarını aktarır; minnet duygularımızı dile getirerek, gıyabında överiz.
Oysa, yaşayanlardan iyi şeyler yapanların da; fark edilmelerine, takdir edilmelerine, örnek gösterilmelerine, kavli ve fiili olarak desteklenmelerine ihtiyaç var. Çünkü, hayatın bütün alanlarında ve konularında; daha fazla beslenenler, daha çok büyüyüp gelişiyorlar.
İyiliği "beyaz", kötülüğü "siyah" ile sembolize edersek; beyazı beslemek, daha iyi bir dünyanın oluşmasına ve gelişmesine katkıda bulunmak demektir. Doğru adamlara ve adımlara sahip çıkmak; kötüleri ve kötülükleri engellemek anlamına gelir.
BANA "AMCA" DEĞİL, "ARKADAŞIM" DE
Yaşayan dostlarımız ve arkadaşlarımız arasında; kendisini çocuklara adamış birini tanıyor, biliyoruz. Çocukların ve çocukluğun bayraktarı, sancaktarı gibi; yıllardır cepheden cepheye, kaleden kaleye, burçtan burca, ölesiye koşturduğuna şahit oluyoruz.
Çocuklar için ya da çocuklar hakkında; okuyor, yazıyor, konuşuyor, çalışıyor. Kongreler ve kampanyalar yapıyor, kitaplar ve makaleler yayınlıyor, raporlar ve bildiriler hazırlayıp ilgililere sunuyor, radyo ve televizyon programları ile çocuk duyarlılığını kitlelerle paylaşıyor; hâsılı, kelimenin tüm anlamları ve açılımları ile çocuklar için, çocuklarla yaşıyor.
1990 yılında kurduğu ve kurumlaştırıp yahut markalaştırıp "ismi ile müsemma" hale getirdiği bir vakıf üzerinden; nice çocuk projesine imza attı. Her fırsatı değerlendirerek yahut özel fırsatlar oluşturarak ve geliştirerek; çocuğu ve çocukluğu, sürekli gündemde tuttu.
Ana fikir olarak; "bir çocukta bütün çocukları görme" bilgisi ve bilinci içinde. Çocuğu anlayarak, kavrayarak, koruyarak, yetiştirerek, geliştirerek; çocuk ruhu kadar saf, temiz, güvenli, güler yüzlü bir dünya oluşturmanın peşinde.
Çocuklar için, hem kuytu köşelerde içini geçirerek ağlıyor; hem meydanlara çıkıp, avazı çıktığı kadar bağırıyor. Her zaman, her yerde, herkesi; "çocuklardan yana taraf olmaya" çağırıyor.
Sanki, dünyanın bütün çocuklarının; annesiymiş, babasıymış gibi. Genel hali ve tavrı bakımından; zannedersiniz ki, çocuk derdinin ve davasının tek varisi.
Bu çocuk yüzlü, çocuk ruhlu, çocuk dostu "vakıf adam" ile kurduğu vakfın çalışmaları arasında; Çocuk Anayasası, Çocuk ve Medya Hareketi, Çocuk Haberleri Ajansı, Çocuk Akademisi, Çocuk Hakları Okulu, Çocuk Edebiyatı Okulu, Özel Yetenekli Çocuklar Araştırma Merkezi, Çocuk ve Medeniyet Dergisi, Çocuklar İçin Şefkate Çağırı Kampanyası, Öksüz ve Yetim Günleri, Deprem Çocukları İle Hayatı Paylaşma, Köy Okullarına Sosyal ve Kültürel Destek, Çocuklar İçin Evet Deyin Kampanyası, Çocuk Edebiyatımızın Dünya Dillerine Çevrilmesi, Aile ve Çocuk Bakanlığı Kurulması, Çocuk Dünyasına Hizmet Ödülleri, Üstün Yetenekli Çocuklar Kongresi, Çocuk Hakları Kongresi, Çocuk ve Medya Kongresi gibi pek çok proje dikkati çekiyor. Türkiye'de, "çocuk" deyince, akıllara; öncelikle Mustafa Ruhi Şirin ve Çocuk Vakfı geliyor.
Doksanlı yıllarda, bir okulda çocuklarla buluşturduğumuzda; kendisine "amca" değil, "arkadaşım" demelerini istemişti. Gerekçe olarak da; "Bedenim kaç yaşında olursa olsun, ruhumun hep çocuk olmasını ve kalmasını istiyorum" demişti.
O günlerde organize ettiğimiz bir çocuk şarkıları kaseti; O'nun, özel olarak bestelenip konulan "Gökyüzü Bahçesi" şiirinin adıyla çıkarıldı. Camianın radyolarında, özellikle de çocuk programlarında; yıllarca, adı bile anılmadan yayınlandı.
YAŞARKEN "SAYGI" PROGRAMI
Bazı belediyelerimiz ya da sivil toplum kuruluşlarımız, ölülerimizi hayırla yâd etmenin ötesine geçip; artık, "yaşayanlara saygı" programları da yapıyorlar. İlgi ve ihtisas alanlarına göre, kayda değer hizmetleri olan kişileri ve kurumları; kamuoyu nezdinde daha fazla tanınır, bilinir hale getirmeye çalışıyorlar.
Bu açıdan bakıldığında; Mustafa Ruhi Şirin ve Çocuk Vakfı, hakkında özel saygı programı yapılmayı hak eden kişilerden ve kurumlardan biridir. Allah hayırlı uzun ömürler versin ve daha nice güzel hizmetler yapmayı nasip etsin; fakat, kadrini ve kıymetini bilmek için, göçüp gitmesini beklemek doğru değildir.
Her 18 Kasım'ın öğlen namazından sonra, Çengelköy Mezarlığı'nda toplanıp hayırla yâd ettiğimiz rahmetli Ömer Lutfi Mete Ağabey; sağlığında, yeteri kadar kıymetini bilmediğimiz değerlerimizden biriydi. Gazeteciliği, şairliği, senaryo yazarlığı, fikir ve zikir adamlığı bakımından; iyi işlense, ihya edecek bir elmas gibiydi.
O'nun ülkeye ve topluma, dünyaya ve insanlık âlemine dair sıra dışı hayalleri; sahip çıkılmadığı için çeyrek, buçuk, yarım kaldı. Zekâsını, gayretini, kabiliyetini, sevgisini, coşkusunu, idealizmini, dinamizmini yeteri kadar katma değere dönüştürememiş olmak; bizim gibi dostlarının ve yakınlarının, içlerine ukde oldu.
Bildiğimiz ve bilmediğimiz; daha nice değerimiz var. Yer altındaki zengin maden yatakları gibi; işlenip, azami derecede işe yarar hale getirilmeyi bekliyorlar.
Bu insanların yeniden yetiştirilmesi; parayla pulla olacak iş değildir. Mevcutların kadrinin ve kıymetinin bilinmesi; mümkün ve muhtemel olanların ortaya çıkmasını teşvik edip destekleyecektir.
Daha iyi bir dünya için; doğru adamlara ve adımlara sahip çıkmalıyız. Bir ömürlük sabır ve gayret sonucu, alanında usta olmuş adamlarımıza; gözümüzün bebeği gibi iyi bakmalıyız.