Tevhit binasının, dört temel direği var. İlimde, imanda, amelde, tavırda tevhit; birbirlerini tamamlayan unsurlar.
Bu bütüncül tavra, kısaca "duruş" diyoruz. Durduğu yer ve aldığı tavır belli olan istikamet sahibi kimseleri; "omurgalı" sıfatı ile yâd ediyoruz.
Hakkın ve hakikatin peşinden gidenler; Kabil'e karşı Habil'in, Nemrut'a karşı İbrahim'in, Calut'a karşı Davut'un, Firavun'a karşı Musa'nın, Ebu Cehil'e karşı Muhammed(sav)'in yanında durdu. Ömrünü, inandığı gibi yaşamaya amade kılıp; düşman saldırıya geçtiğinde dostun, zalim eziyet ettiğinde mazlumun, hain ihanet içine girdiğinde masumun yaranı oldu.
Tarih boyunca, bu yolun yolcusu olanlardan; "ırmağı geçenler" de, "zehirli sudan içenler" de görüldü. Okçular tepesini terk edenlere, ganimet; ilahî adaleti hâkim kılmak için cenge gidenlere, hidayet verildi.
Bu fıtri dengenin ve düzenin; bugün de devam ettiği ve edeceği bir gerçektir. Herkes sevdikleriyle beraber olup; değerlerini temsil ve tebliğ eden kimselerin yanında yahut yakınında yer alacak ve destekleyecektir.
Tabi işin ucunda "ödül alma" ihtimali ile birlikte, "bedel ödeme" riski de var. Tercih yapanlar, süreçle birlikte sonucu da öngörerek tavır alıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde, yeni bir örneğe şahit olduk. Kendiliğinden oluşan ve gelişen bir olayı yahut durumu; tahlil edip değerlendirme gereği duyduk.
ERDOĞAN'IN YANINDA OLANLAR
Malum olduğu üzere, yerli ve yabancı iştirakçilerden oluşan "şer ittifakı"; yeni bir "kalkışma" cephesi açtı. Boğaziçi Üniversitesi'nde başlatılan isyan ve işgal girişimini destekleme eylemleri ve söylemleri; Avrupa'ya, Amerika'ya kadar ulaştı.
Verilen mesajlardan; Gezi Parkı kalkışmasına benzer bir şekilde, "meselenin rektör ataması olmadığı" açıkça anlaşıldı. Geriye, herkesin ve her kesimin, tarafını belli etmesi meselesi kaldı.
Bu cümleden olmak üzere; özellikle sosyal medya üzerinden, hızlı bir kampanya başlatıldı. Ortak noktası "Erdoğan'ın yanındayız" olan muhtelif mesajlar paylaşıldı.
Sayısal olarak, üç milyonu aştığı rivayet ediliyor. Toplumun büyük bir kesiminin sosyal medya kullanmadığı, önemli bir kısmının da zaruret olmadıkça duygularını dışa vurmadığı göz önünde bulundurularak; bunun "büyük bir yekûn" olduğu belirtiliyor.
Ancak, böyle durumlarda; "kemiyet" ile birlikte "keyfiyet" değerlendirmesi de yapmalıyız. Kişilerin ve kurumların, aslında kimin ve neyin yanında olduklarına iyi bakmalıyız.
Acaba nimete mi, yoksa külfete mi talip oluyorlar? Bulundukları yerlerde yük mü oluyor, yoksa yük mü alıyorlar?
Var günde görünüp, yok günde kaybolanlar mı? Zor ve kolay anda, dar ve geniş zamanda hep yerinde duranlar mı?
Konuyu müşahhasa indirgeyecek olursak, durum daha net anlaşılacaktır. Yakın geçmişin sosyal ve siyasal serüvenini hatırladığımızda; "Erdoğan'ın yanında olmak ne demek?" sorusu, cevabını bulacaktır.
ETTEN VE KEMİKTEN KALE KURANLAR
Mesela, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday olduğunda; birileri tehdit edip, "çekilmezse öldürürüz" mesajını vermişlerdi. Çelik bilekli, mangal yürekli gençler; meydanlarda, etrafında etten ve kemikten duvar örmüşlerdi.
Tehlikeye tedbirle karşılık vermek için, O'nun yerine arabasına binenler vardı. Hicret gününde Hz. Muhammed(sav)'in yatağına yatan Hz. Ali gibi, liderin yerine ölmeyi göze alıyorlardı.
Mesela, Pınarhisar mahkûmiyetinin ardından; hâkim güçler nezdinde, "sakıncalı siyasetçi" haline getirildi. Buna karşılık, yanında yahut arkasında olduğunu göstermek isteyen bir işadamları derneği tarafından; medya mensuplarının önünde, "şeref üyesi" ilan edildi.
Parti kurma çalışmaları sırasında, çok sayıda kimse ve kesim; gölgesi üstümüze düşmesin diye, uzak durmayı tercih ettiler. Az sayıda kimse ve kesim ise; bütün gövdeleriyle, taşın altına girmeyi tercih ettiler.
Herkese ve her şeye rağmen, zamanın ruhu tecelli etti ve ciddi mesafeler alındı. Çoklu niyetlerle ve gayretlerle bir araya gelip, tek noktada birleşen kadrolar ve kitleler aracılığıyla; nihayet iktidar olundu.
Dâhili hatalar ve harici hamleler yüzünden; nice sıkıntılı süreçler yaşandı. Birlikte yola çıkan kadroların bir kısmı; fikren ve fiilen, başka mahallelere taşındı.
15 Temmuz darbe, işgal, iç savaş girişimi sırasında; millet, kendi iradesine sahip çıktı. Liderin dik durduğunu ve direndiğini gören kitleler; sular seller gibi sokaklara, caddelere, meydanlara aktı.
Görünen o ki; Türkiye'ye çelme takıp diz çöktürme hamleleri, kesintisiz devam edecek. Paçamızdan tutup aşağı doğru çekmeye çalışanlara rağmen; bu millet gönül coğrafyasında kaybettiklerini geri alacak, gök coğrafyasında nice yıldızları fethedecek.
Önemli olan; tarih yazılırken ve yaşanırken bizim "nerede, nasıl ve niçin" durduğumuz. Kimin ve neyin yanında ya da peşinde olduğumuz.
Değer üretenlerden miyiz, üretilmiş değerleri tüketenlerden mi? Aşağı çekenlerden miyiz, yukarı itenlerden mi?
Birinin ya da bir şeyin yanında olmak, yolunda olmaktır. Ganimet peşine düşmeden, nöbet yerinde durup; bulunduğu mevzileri ve mevkileri, sonuna kadar korumaktır.
An itibariyle fotoğraf karesine girmek, bu tanımın içini doldurmaz. Lafla peynir gemisi de yürümez, kaptan da olunmaz.
Zekeriya Erdim