Geçtiğimiz günlerde vefat eden Doğan Cüceloğlu; kendisini tanıyanlar, bilenler tarafından hayır dualarla anıldı. Bu cümleden olmak üzere; O'nun gurup eğitimlerinde kullandığı manidar bir mecazi anlatım, medya mecralarında yeniden paylaşıldı.
Bir seminer sırasında, yere ekmek parçası koyup; "İçinizde bu ekmeğe basabilecek biri var mı?" diye sormuş. Salondan çıt çıkmamış, herkes sus pus olmuş.
Arkasından, teşvik edici bir dil kullanarak; "Bunu yapana yüz dolar vereceğim" demiş. Gene herhangi bir cevap gelmemiş.
Ödülü kademeli olarak artırıp, beş bin dolara kadar çıkarmış. En sonunda; "Hocam, beş yüz bin dolar da versen, bize ekmeği çiğnetemezsin" cevabını almış.
Aslında, ümit ve temenni içinde beklediği sonuç buymuş. Büyük bir coşku ve mutluluk içinde; "Arkadaşlar, değerler eğitimi işte budur" deyip noktayı koymuş.
Bizim kültür ve medeniyet dünyamızda, ekmek; kutsal değerlerden birinin adıdır. Bir başka ifadeyle; "ekmek kapısı" deyimi, helal kazanç elde ederek geçim sağlamaya vesile olan herkesi ve her şeyi içine alır.
Son bir yıldır umumi afet haline gelen ya da getirilen salgın belası; bu kapılardan bazılarının daralmasına, bazılarının da kapanmasına sebep oldu. Ülkenin ve toplumun, dünyanın ve insanlık âleminin önemli bir kesimi için; tahammül küpü ağzına kadar doldu.
Artık, "lazım" olan ile "elzem" olan arasında tercih yapmak gerekir. Virüsten korunma tedbirleri, ekmek kapılarını açık tutacak kadar esnetilmelidir.
Aksi takdirde; kaşı korumaya çalışırken, gözü kaybetme noktasına gelmiş oluruz. Virüsten daha büyük bir tehlikenin, fırtınasında savruluruz.
AÇLIK BÜYÜK İMTİHAN
Ülkelerin ve toplumların refah düzeyleri değerlendirilirken; "açlık sınırı" yahut "yoksulluk sınırı" gibi standartlarla karşılaştırma yapılır. Ayrıca, toplam gelirin toplum kesimleri arasındaki dağılımına bakılır.
Eskiden beri, açlık büyük "imtihan" kabul edilmiştir. Onun için ayetlerde, hadislerde yer verilmiş; atasözleri ve vecizeler ile dile getirilmiştir.
Allah(cc), Bakara Suresi Ayet 155'de; "Biz sizi biraz korku, biraz açlık ve biraz da mallardan, canlardan, ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz" diyor. Maide Suresi Ayet 3'te ise; yenilmesi "haram" olan şeyleri saydıktan sonra, şiddetli açlık karşısında, bunlardan zaruri ihtiyacı karşılayacak kadar yemenin "helal" olduğunu söylüyor.
Bir rivayete göre, Resulullah(sav); "Allah'ım, açlıktan sana sığınırım; çünkü o, en kötü yatak arkadaşıdır" demiş. Başka bir rivayette ise; "Bir beldede bir insan açlıktan ölürse, o beldede yaşayan herkesin onun katili sayılacağı" vurgusunu yaparak, bugün adına "sosyal sorumluluk" dediğimiz şeyin gereğini ve önemini belirtmiş.
Beamont Flketcher'e göre, insanın akıl-ruh-beden yapısı üzerindeki etkisi bakımından; "Açlık, kılıçtan bile keskindir". Goethe'ye göre ise, zaafa düşürme ve tehlikeye davetiye çıkarma açısından; "Açlık, en akıllı balıkları bile oltaya getirir".
Şeyh Sadi; "Eğer açlık derdi olmasaydı, ne avcı tuzak kurardı, ne de kuş tuzağa düşerdi" demiş. Elmalılı Hamdi Yazır; "Açları çalıştıranın doymak ümidi, tokları çalıştıranın açlık korkusu olduğunu" söylemiş.
Sonuç olarak; bu imtihan sürecini, başarı ile bitirmeliyiz. Açlık bizi uçuruma düşürmeden, ekmek kapılarını açık tutmanın çözümünü üretmeliyiz.
BU BİZE DERS OLSUN
Meselenin bir de "nankörlük" boyutu var. Allah'ın verdiği nimetlerin kıymetini bilmeyenler, şükrünü eda etmeyenler; o nimetlerden mahrum bırakılıyorlar.
Salgın sürecinin getirdiği ekonomik gerileme sebebiyle; pek çok kimse, gördüğü günden geri kaldı. İş adamları yatırım yapamaz, işletmeler mal ve hizmet üretemez, çalışanlar evlerine ekmek götüremez hale geldi.
Bazı sektörlerde, kapısına kilit vuranların sayısı artıyor. Artık mızrak çuvala sığmıyor; kıyısından, köşesinden yırtıyor.
Yaşadıklarımız, bize "ders" olmalı. Hem rızkımızı, hem de hareket alanımızı daraltan kısıtlamaların ardından; daha iyi günler gelmeli.
Her şeyden önce; tükettiğimizden fazla üreterek, tasarruflarımızı çoğaltmalıyız. Dünyanın nimetlerini; Allah'ın kulları arasında, daha adil ve dengeli dağıtmalıyız.
Ak günlerin keyfini sürenler, kara günler için de hazırlık yapmalı. Eldeki üç buğdayın birini un, birini bulgur, birini de "tohumluk" yapmalı.
Yaşanmışlıkların yansıması olan atasözlerimize göre; elden gelen öğün olmaz, olsa da vaktinde bulunmaz. El atına binen köy ortasında kalır; el kılıcı kuşanarak kahraman olunmaz.
O zaman, dersimizi iyi çalışıp; kendi ayaklarımız üzerinde durabilecek hale gelmeliyiz. Kendi kendimize yetmenin ötesine geçip; dosta, akrabaya yardım etmenin de yollarını bulmalıyız.
Dereyi geçinceye kadar nefesimizi tutalım ama "boğulma" noktasına gelmeyelim. Ekmek kapılarını kapalı tutup, paslanmasına fırsat vermeyelim.
Açlık da virüs kadar tehlikelidir. Karnı doymayan, sırtı giymeyen adam; gevrek çam dalı gibi kırılıp devrilir.
Hastalıktan ölmek ile krize girmeden hayatta kalmak arasında denge kurulsun. Temizlik, maske, mesafe tedbirleri devam etsin; ekmek kapıları açık tutulsun.
Zekeriya Erdim