Arama

Zekeriya Erdim
Şubat 27, 2022
Sesli dinlemek için tıklayınız.

İçinde bulunduğumuz günlerde; toplumsal hafızamızda yer alan iki olayı, durumu hatırlama ve hatırlatma gereği duyuyoruz. Geçmişten geleceğe atıfta bulunarak; yolumuzu aydınlatacak ışık huzmeleri bulmayı umuyoruz.

Bunlardan biri; İslam tarihi boyunca, ihtiyaç duyulan yerlerde ve zamanlarda ortaya çıkan "tecdid" yani "yeniden inşa etme" çabası. Diğeri ise; bir menkıbe halinde dilden dile, gönülden gönüle aktarılan "Halil İbrahim Sofrası".

Hadis külliyatı içinde; "Allah'ın her asırda, Muhammed ümmetine, dinlerinde yenilenme yapacak birini göndereceği" rivayeti vardır. Bu meseleyi müzakere eden ilim, irfan sahibi kimseler; "İslam'dan sonra yeni bir din gelmeyeceği için, etkinliğinin azalması halinde, aslına uygun olarak yeniden asrın idrakine sunulması gerektiğini ve bunu bir ya da birden fazla âlimin yapabileceğini" anlatır.

Adına "müceddid" dediğimiz yol göstericiler; dinin kendisini değil, insanların dinle olan ilişkilerini yeniden tanımlarlar. Din ile hayat arasına girerek, bunları birbirinden ayıran yahut uzaklaştıran gelişmeleri; Allah'ın emrine, Peygamber'in sünnetine göre yorumlayıp açıklığa kavuştururlar.

Tecdid hareketleri; Müslümanların sıkıntıya düştükleri yerlerde ve zamanlarda, daha fazla görülmüştür ve görülmektedir. İhtiyaca göre; yeni ortaya çıkan sorunlara çözümler üretilmekte, sorulara cevaplar verilmektedir.

Şüphesiz; "tecdid" ile "reform" arasında önemli bir fark vardır. Biri, "aslına uygun olarak" yeniden inşa etmeyi; diğeri, "ekleme ve çıkarama yaparak" yeniden tanımlamayı anlatır.

İslam dininin manevi merkezi ve Müslümanların ortak kıblesi olan Kâbe, defalarca yıkılmış; fakat her seferinde, aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiştir. Asırlar boyunca camiler, mektepler, medreseler, külliyeler ve bilumum tarihi eserler; hep, aslına uygun olarak restore edilmiştir.

Hadislerin yazılması, sahabe ile ilgili tavrın tanımlanması, fıkıh usulünün belirlenmesi ve fıkhın sistematik bir ilim haline getirilmesi, akidenin temel çerçevesinin çizilmesi, fıkıh ile hadisler arasındaki ilişkinin tanımlanması, tasavvuf-kelam-felsefe ekolleriyle ilgili ihtilafların açığa çıkarılması ve irtibatların kurulması gibi konularda; muazzam tecdid (yenileme) çalışmaları olmuştur. Ancak, bu alanlarda at koşturan herkes; dininin aslına, esasına sadık kalmıştır.

Rivayete göre; Hz. İbrahim, misafir ağırlamayı ve onlara sofra kurup ikramda bulunmayı severmiş. Yolda, belde karşılaştığı kimseleri; gönül hoşluğu ile evine davet edermiş.

Bir zamanlar, uzun süre boyunca gelen giden olmamış. İlgi ve irtibat alanını genişleterek, misafir aramaktan başka çare kalmamış.

Derken, kendisi gibi misafir arayan bir adamla karşılaşıp, onun evine gitmiş. Birlikte yiyip içtikten sonra; adama, "Benim için dua et" demiş.

Ancak, ev sahibinin bu konuda özel bir tavrı varmış. Peygamberi görmek için Allah'a yalvarıp yakarmış, kabul olmayınca dua etmeyi bırakmış.

Bunu öğrenince, "Duan kabul oldu" diye müjdelemiş. Görmek istediği kişi olduğunu ve belli ki onun için geldiğini söylemiş.

O gün bu gündür, atamız İbrahim'e atıfta bulunuyoruz. Sofra yahut yemek dualarımızda; "Allah Halil İbrahim bereketi versin" diyoruz.

Şimdilerde, hayatımızın bütün alanlarını ve konularını içine alacak şekilde; imanımızı, ahlakımızı, niyetimizi, gayretimizi, anlayışımızı, yaşayışımızı, söylemimizi, eylemimizi, sesimizi, nefesimizi yenilemeye ve Allah'ın emrine, Peygamber'in sünnetine göre yeniden inşa etmeye ihtiyacımız var. Ülkemizin ve toplumumuzun, dünyamızın ve insanlık âleminin tüm mazlumları, mağdurları; hak ve hakikat üzerine kurulacak, temiz ve helal rızıklar sunulacak bir "Halil İbrahim Sofrası" bekliyorlar.

Bunu yaparken; hiçbir kimsenin hatırı için, "sırat-ı müstakim" ibresinden ve istikametinden şaşmamalıyız. Birilerinin har vurup harman savurarak, dal kırıp duvar devirerek, vurgun yapıp kuzu çevirerek kirlettikleri sofraları, başka birilerine temizlettirme yanlışına düşmemeliyiz.

İlmi olan âlimlerin, fikri olan aydınların, yetkisi olan yöneticilerin, etkisi olan kanaat önderlerinin her biri; sosyal ve siyasal sorumluluklarını kuşanarak, birkaç adım öne çıkmalı. Kibriti ve çırayı elinde tutanlar; aydınlık bölgeleri genişleterek, karanlık bölgelerin daralmasını sağlayacak "yeni bir ümit ve güven meşalesi" yakmalı.

Dün olduğu gibi bugün de yeni destanlar yazmalıyız. İnsanların göz ve gönül dünyasına, parlak bir gelecek resmi çizmeliyiz.

Muhtaç olduğumuz güç ve kuvvet; Allah'ın bize lütfettiği, ikram ettiği fıtrat (akıl, ruh, beden) dengesinde ve düzeninde mevcuttur. Besmeleyi çekip yola çıkarsak; sofralarımıza ve sahralarımıza bereket yağar, birimiz bin olur.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN