Adına "hayat" dediğimiz şu inişli, çıkışlı yolda; düşe kalka yürüyoruz. Hemen her düşüşümüzde; kalkmak için tutunacak dal, gitmek için yürünecek yol arıyoruz.
Bizi motive eden, aşk ve şevk veren ümitlerimizle birlikte; tedbirli, temkinli olmamızı gerektiren korkularımız da var. Hayallerimiz, ideallerimiz atak davranıp hemen harekete geçmemizi telkin ederken; hatıralarımız inanmayı, güvenmeyi, kanaat getirip kalben müsterih olmayı öneriyorlar.
Yıllarca, "uğrunda can feda" deyip; zorlu sosyal ve siyasal mücadelelerin içinde olduk. Sel önünden sepet kurtarmak için; gözümüzü kırpmadan ırmağa atladık, denize daldık.
Güvendiğimiz dağlara karların yağması ve tutunduğumuz dalların çatır çatır kırılıp elimizde kalması; akıttığımız terin ve döktüğümüz gözyaşının arkasından ağlamamıza sebep oldu. Sütten dili yanan fedakâr ve cefakâr bir nesil; yoğurdu üfleyerek yiyecek hale geldi.
Yine de pes etmedik; derdimizin, davamızın peşinden gitmekten vazgeçmedik. "Bin kez melül olsak da, bu sevda yolundayız; ölmeye hakkımız yok, yaşamak zorundayız" dedik.
Zamanla; ekilen tohumlar başak, dikilen fidanlar meyve verdi. Kara kışı derinden hissederek yaşayanlar; baharı, yazı da gördü.
Ancak; çok geçmeden, sahip olduğumuz şeylerin kadrini-kıymetini bilmeyen bir hayat anlayışı ve yaşayışı gelişti. Büyük çoğunlukla; har vurup harman savurarak "hazırı yiyen", sorumluluk üstlenmekten kaçınarak "bana ne diyen" bir nesil yetişti.
Böyle giderse; onlar, duvara toslamadan uyanamayacaklar. Ayakları kayıp düştüklerinde; kalkmak için, tutunacak sağlam bir dal bulamayacaklar.
Farkındalığını kaybetmeyenler ile hal ve gidişin hayra alamet olmadığını görebilenler, bilebilenler; her devirde, çare ve çözüm peşindeler. Herkese ve her şeye rağmen; "kaybedilmiş değerleri geri kazanma, kazanılmış değerleri koruma ve yeni değerler üretme" niyeti, gayreti içindeler.
Gel gör ki; at izi it izine karışmış durumda. Derde deva, ruha şifa olma iddiasında bulunanların büyük çoğunluğu; bukalemun gibi renkten renge, kalıptan kalıba girerek yalancı pehlivanlık yapma yolunda.
İşte bu noktada, en doğru yolu ve yöntemi bulmak gerekiyor. Temel tespit olarak; "Hangi dala tutunalım?" sorusunun cevabını bilmek gerekiyor.
Âlemlerin Rabbi; Âl-i İmran suresi ayet 103'te, istikameti göstermiş. Mealen; "Hep birlikte, Allah'ın ipine sımsıkı sarılın" demiş.
Lokman suresi ayet 22'de; bu mesaj ve muhteva, biraz daha açılarak teyit ediliyor. "Kim, iyilik yaparak yüzünü Allah'a dönerse; en sağlam kulpa sarılmış olur" deniliyor.
Eskiden beri, yıldızlara bakılarak yön tespit edildiği bilinir. Ancak, bu; belirli düzeyde astronomi bilgisine sahip olmayı gerektirir.
Ehil olanlar, gök haritasını okuyarak güzergâh belirlerler. Gidilecek yönü işaret eder, yolu gösterirler.
Peygamber (sav) Efendimizden; bu geleneğe atıfta bulunan bir hadis rivayet edilmiştir. "Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz" dediği belirtilmiştir.
Biz biliyoruz ki; asırlardır yeni bir peygamber de yok, ashabı da olmadı. İnsanların yönünü tespit etmesine ve yolunu bulmasına yardımcı olacak o yıldızlar kalmadı.
O zaman; "peygamberlerin varisleri" olduğu belirtilen âlimlere ihtiyaç var. Gökteki yıldızlar gibi parlayıp, yolumuzu aydınlatma görevini yapmalılar.
Bir şartla ki; bu yıldızlar, ışığını güneşten alıyor olmalı. Zamane insanlarına ve toplumlarına teklif ya da telkin edecekleri hayat modeli; Kur'an ve Sünnet müktesebatının çizdiği sınırlar içinde kalmalı.
Eğer var iseler; bir adım öne çıkıp, iz bırakarak yürüsünler. Fıkhımızı belirlesin, anın vacibini tanımlasın; göz önünde görünsünler.
Biz de arkalarından gidip, izlerini takip ederek adım atalım. Söylemleriyle, eylemleriyle açık ve net hale getirecekleri hak ve hakikat ipini, sapını, dalını, yolunu tutalım.
Yeter ki; tutunduğumuz dal sağlam, yürüdüğümüz yol doğru olsun. Güneş doğuncaya kadar; yıldızların aydınlığında yön ve yöntem bulunsun.
Resul tembihine, uyarısına uyup; tamamını elde edemediğimiz şeylerin, bir kısmından vazgeçmeyelim. Huyunu bilmediğimiz atlara binmeyelim; suyunu bilmediğimiz pınarlardan içmeyelim.
Sosyal ve siyasal kazanımlarımıza; sonuna kadar sahip çıkalım. Karanlığa taş atmak yerine, bir mum da biz yakalım.
Doğru adamları ve adımları destekleyelim ki; Rahman'ın defterinde adımız olsun. Yola çıkan, yokuş tırmanan arabaya omuz verelim ki; tekerimiz tümsekten kurtulsun.
Zekeriya Erdim