Eskiden beri, tüm devletlerde ve toplumlarda; korunması gereken değerlerin güvenliğini sağlamak için, alınması öngörülen tedbirler vardır. Bu amaçla istihdam edilen güvenlik görevlileri; "polis, jandarma, bekçi" gibi isimlerle, sıfatlarla anılır.
Devlet ve toplum düzeninde olduğu gibi; her insanın, iç dünyasında da bir "bekçi" var. Filozoflar, âlimler, ahlak uzmanları; içimizdeki güvenlik görevlisine, "vicdan" diyorlar.
Batı kültür ve medeniyetinin teorik temellerini oluşturan felsefi akımların tamamı; bu meseleyi konuşmuşlar, tartışmışlar, tahlil etmişler, sistematik hale getirmişler. İnsanın içinde bulunan ve ahlaki gelişimini sağlayan manevi güçten, uyarıcı unsurdan, ilahi sesten söz etmişler ve önemini belirtmişler.
Aristoteles felsefesine göre; insan, vicdanının sesine kulak vermelidir. Bunun için; "iradeye hâkim, vicdana teslim" olması gerekir.
Eflatun ekolü; "nefsin öğretmeni, vicdanın öğrencisi" olmayı tavsiye eder. Van Gogh, vicdanı pusulaya benzetir; Victor Hugo, "insanın içindeki Tanrı" olduğunu söyler.
Jean Jac Rousseu; "Allah'ı anmayan vicdan, hâkimsiz mahkemeye benzer" diyor. Vicdan'ın; "ahlak yargıçlarının en iyisi" ve "ruhun sesi" olduğunu söylüyor.
Balzac; "Biz onu öldürmedikçe, vicdanımız, en yanılmaz yargıçtır" demiş. C. Brentana, iyi bir vicdanı en rahat yastığa; Lord Byron ise, vicdan azabını cehennem azabına benzetmiş.
Doğu toplumlarının mistik ekollerinde de benzeri bir algı var. İnsanları irşat eden yahut rehberlik, önderlik yapan rol model kimseler; "vicdan sahibi olma" ve "vicdanın sesini dinleme" vurgusu yapıyorlar.
Confucius; "Vicdanınız ve samimiyetiniz, en temel değerleriniz olsun" diyor. Gandhi, "vicdanın kanunlara dayalı adli mahkemelerden daha büyük bir mahkeme olduğunu" belirtip; her sabah kalktığında, kendi kendine, "vicdanımdan başka hiç kimseden korkmayacağım" diye söz verdiğini söylüyor.
Tevhit dinlerinin devamı ve tamamlanmış hali olan İslam kültür ve medeniyetinde ise; farklı kelimelerle, kavramlarla ele alınmış. Fıtrat, nefis, kalp ve akıl gibi kavramlar; vicdan mefhumunu da içine alacak yahut onun yerini tutacak şekilde tarif edilmiş, tanımlanmış.
Hangi kalıba dökülürse dökülsün; aynı mesajı, muhtevayı veriyor. Özet olarak; "insanın yaratılışında var olan, hayır ile şerri yahut iyi ile kötüyü birbirinden ayıran, eylemlerini ve söylemlerini temel değerlere göre sorgulayıp yargılayan, iyilik yapmaktan sevinç kötülük yapmaktan üzüntü duyan ahlaki bir melekenin bulunduğu" belirtiliyor.
İnsanın vicdani hesaplaşma sonucu hatalarından pişman olup, günahlarından arınma niyeti ve gayreti içine girmesine; din dilinde, "tövbe" denir. Her türlü sorumluluğunu yerine getirmiş olmanın huzurunu tadan vicdan hali ise; "kalb-i selim" (selamete ermiş kalp) olarak isimlendirilir.
Tasavvuf geleneğinde; vicdani gelişmenin ve olgunlaşmanın kademeleri var. Hazcı ve benmerkezci nefse, "nefs-i emmare"; kendisini sorgulayan ve denetleyen nefse, "nefs-i levvame"; dini ve ahlaki değerlerle uyumlu hale gelen nefse, "nefs-i mutmainne" diyorlar.
Vicdanı körelenlerin, iyilik yerine kötülüğü seçip kendisine yazık edenlerin kalpleri; perdelenir, kararır, katılaşır, mühürlenir. İradelerini iyilik yolunda kullananların kalpleri ise; "iç tatmin ve gönül huzuru" gibi manevi hazlarla ödüllendirilir.
Ayetlerde, hadislerde; "insanın, fıtraten temiz bir vicdana sahip olduğu" belirtiliyor. Yanlış tercihlerin, olumsuz çevre ve ortamların, zamanla kirletip köreltebileceği ifade ediliyor.
Bir hadiste, Resulullah (SAV); insanların çoğunun kıymetini bilmedikleri iki büyük nimetten söz etmiş. "Biri vücut sağlığı, diğeri vicdan rahatlığı" demiş.
Hz. Ömer'e (RA) göre; "Kötü işin en yakın şahidi vicdandır", ondan bir şey gizlenmez. Hz. Ali'ye (RA) göre ise; "Haram lokmayı, mide hazmetse de vicdan hazmetmez".
Mevlana, bir beytinde; vicdana atıf yapmış. Zalim ile mazlum, âlim ile cahil arasındaki farkı; veciz bir şekilde anlatmış:
"Merhamet elini tutmamışsa vicdan; zalim de bir, mazlum da bir. / Bildiği ile amel etmiyorsa insan; âlim de bir, cahil de bir".
Nurettin Topçu'ya sorarsanız; "Vicdan, Allah'ın kalbimizdeki sesidir". Said-i Nursi'ye bakarsanız; "Vicdan, kalp penceresinden bakar; akıl gözünü kapatsa da vicdanın gözü daima açıktır ve görebilir".
Modern zamanlarda, özellikle ahlak ve din psikolojisi ile ilgili kaynaklarda; vicdanın, "Allah tarafından kişinin içine yerleştirilen, iyiyi kötüden ayırt etmeyi sağlayan bir güç" olarak tarif edildiğini görüyoruz. Ayrıca, son yıllarda; insan hakları bağlamında ele alındığını, "vicdan hürriyeti" kavramının "insanlık tarihinin en önemli kazanımlarından biri" olarak tanımlandığını biliyoruz.
Ancak, bütün bunlara rağmen; ülkemizde ve toplumumuzda, dünyamızda ve insanlık âleminde, içimizdeki bekçi çok yerinden vuruldu. Ellerimizle, ayaklarımızla, dudaklarımızla, topraklarımızla birlikte; vicdanlarımız da yarıldı.
Tamir etmez, tedavi yoluna gitmezsek; bu dert bizi, tez zamanda bitirir. İçimize aldığımız haramlar, dışımıza saldığımız zulümler; yıkılan barajın suları-selleri gibi, sahibini de önüne katıp götürür.
Zekeriya Erdim