Genelde dinler tarihi, özelde İslam tarihi boyunca; "itikat" alanıyla ilgili konularda daha az, "içtihat" alanıyla ilgili konularda daha çok, "görüş ayrılıkları" olmuş. Farklı tercih veya yorum yapan kimselerin hepsi; kendilerine, Kur'an ve Sünnet müktesebatından, doğrudan ya da dolaylı "deliller" bulmuş.
Belirli günler, geceler, anmalar, kutlamalar arasında yer alan "mevlit" geleneğinin de böyle bir geçmişi var. Değişik zamanlarda ve mekânlarda, muhtelif devletler ve toplumlar; farklı şekillerde anlamışlar, tanımlamışlar, yorumlamışlar, uygulamışlar.
Hz. Muhammed'in (sav) doğum yıldönümlerinde yapılan özel etkinliklere ve bu münasebetle yazılan metinlere, şiirlere; genel bir kavram olarak, "mevlit" deniyor. Bazı ülkelerde ve toplumlarda, "resmi"; bazı ülkelerde ve toplumlarda, "sivil" törenler düzenlenerek yerine getiriliyor.
Aslında, Hz. Peygamber'in (sav) sağlığında; doğum yıldönümü ile ilgili herhangi bir uygulama olmamış. Dört halife dönemi ile Emeviler, Abbasiler döneminde de devletin ve toplumun gündemine gelmemiş.
İlk defa, 972 yılında; Mısır'da kurulan Fatımi Devleti'nin yöneticileri, bu geleneği icat etmişler. Peygamber'in (sav) soyundan geldiklerini ve O'nu şanına yakışır bir şekilde yâd etmek istediklerini belirterek; muhtelif etkinlikler düzenlemişler.
Eyyubiler döneminde; birçok bayram ve törenle birlikte, mevlit uygulamaları da devletin gündeminden çıkarılmış. Geriye, halkın kendi evlerinde, münferiden devam ettirdikleri etkinlikler kalmış.
Ancak, Selahaddin Eyyubi'nin kayınbiraderi ve Erbil Atabegi Begteginli Muzafferüddin Kökböri zamanında, yani 1190-1233 yıllarında; yeniden ihdas edilmiş. Memlüklüler döneminde de bütün ihtişamı ile sürüp gitmiş.
Kuzey Afrika'da, önceleri mevlit gündemi ve geleneği yokmuş. 1236 Yılında, "halkın Hıristiyan bayramlarını kutlamasını önlemek" amacıyla ortaya çıkmış.
Bizde, Osman Gazi dönemine kadar götürenler olmakla birlikte; genel kabule göre, Kanuni Sultan Süleyman döneminde saray protokolüne girdiği görülüyor. III. Murat zamanında ise, "resmi tören" haline geldiği biliniyor.
Cumhuriyet'in ilanından sonra; pek çok dini gelenekle birlikte, mevlit kutlamaları da kaldırıldı. Sadece Ramazan ve Kurban bayramları, devletin kabulleri arasında kaldı.
Son yıllarda, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı işbirliğiyle; "Kutlu Doğum Haftası" etkinliklerine dönüştürüldü. Bu münasebetle yapılan anma, kutlama faaliyetleri; resmi sınırlarımızın dışında, gönül coğrafyamızın içinde kalan ülkelere, bölgelere de götürüldü.
Günümüzde, Suudi Arabistan dışındaki İslam ülkelerinde; "resmi" ya da "gayrı resmi" olarak, yaygın bir şekilde uygulanıyor. İlahi mesajın elçisi, tebliğcisi, temsilcisi olan Peygamber Efendimizin (sav) doğum yıldönümü; muhtelif şekillerde kutlanıyor.
Arşivlerdeki, kütüphanelerdeki belge ve bilgilerden anlaşıldığına göre; mevlit geleneğinin dini, sosyal, siyasal gerekçeleri varmış. Gerek resmi devlet yöneticileri, gerek sivil toplum önderleri; bu maslahatları gözeterek sahip çıkmış, destek olmuş.
Dini yönden; iman ve ibadet bilinci ile Peygamber sevgisini tazeleme, geliştirme, yeni nesillere aktarma vesilesi. Siyasi yönden; toplum nezdinde güven ve itibar kazanmak yahut kazanılmış güveni ve itibarı korumak için, ilgi ve hassasiyet göstergesi.
Sosyal yönden ise; duygu, düşünce, davranış birliğinin korunması ve geliştirilmesi açısından özel önem ve değer taşıyor. Devlet ile millet, toplum ile fert; böyle günlerde ve gecelerde, birbirine daha çok yaklaşıyor.
Ancak, geçmiş dönemlerdeki uygulamalar arasında; "meşru" ve "münasip" ölçülerin dışına çıkan örnekler de var. İbadeti ticarete dönüştürenler, Kur'an ile horanı birbirine karıştıranlar, anmalara ve kutlamalara çirkin eğlenceler bulaştıranlar.
İşte bu yüzden; fıkhi yönden, görüş ayrılıkları olmuş. Âlimlerin bir kısmı, "bidat" olduğunu söyleyip karşı çıkmış; bir kısmı, "ibadet" vesilesi sayıp onaylamış; bir kısmı da mevlit geleneğini benimseyip yanlış uygulamaları eleştirerek, orta yolu bulmuş.
Peygamber sevgisinin dışa vurumu olan bu geleneğin; edebiyat dünyasında da izlerini, yansımalarını görüyoruz. Çok sayıdaki manzum ve nesir mevlit eserinin Arapça örnekleri arasında Kaside-i Bürde'nin, Türkçe örnekleri arasında Vesiletün Necat'ın meşhur olduğunu biliyoruz.
Bursa Ulu Cami İmamı Süleyman Çelebi tarafından 1409 yılında yazılan ve 768 beyit ile 16 bölümden meydana gelen Vesiletün Necat; toplum dilinde ve hafızasında, "Mevlit" adıyla yer almış. Ayrıca, döneminde devlet ve toplum düzenini bozmaya çalışan Bâtınîlik gibi bozuk inançlara karşı, "itikat manifestosu" özelliği taşımış ve çokça işe yaramış.
Artık "Kutlu Doğum Haftası" adıyla andığımız mevlit geleneği; bugün de, yarın da, ifrata ve tefrite düşmeden, helal dairesinin dışına taşmadan devam ettirilerek yeni nesillere de aktarılmalıdır. Ancak, ana ekseni; Peygamber Efendimizin (sav) tebliğ ve temsil ettiği sahih İslam anlayışı ve yaşayışı olmalıdır.
Zekeriya Erdim