Arama

Zekeriya Erdim
Eylül 11, 2024
Milli savunma, milli eğitim

Genel geçer olarak; her ülkenin ve toplumun devlet kurumlarının, "milli" olması gerekir. Çünkü; kuruluş ve var oluş sebebi, mensubu bulunduğu millete hizmet etmektir.

Bütün hizmetler önemlidir ama bazı hizmetlerin önceliği vardır. Onlar, "istiklal ve istikbal" meselesidir; "hayati derecede önemli" olarak tanımlanır.

Türkiye için, bunlardan birinin "Milli Savunma Bakanlığı" diğerinin de "Milli Eğitim Bakanlığı" olduğunu biliyoruz. Herhalde bu yüzden, sadece bu iki bakanlığın isminde "milli" sıfatının bulunduğunu görüyoruz.

Birincisinin görevi "istiklal", ikincisinin görevi "istikbal" meselesi. İkisi birlikte, vatanın ve milletin, bu gününün ve yarınının güvencesi.

Bu iki kurum; ülke ve toplum hayatı için, "ilk ve son kale" hükmündedir. Oralar kaybedilmişse, vatan topraklarının tamamı kaybedilmiş gibidir.

Biri cepheyi, diğeri masayı temsil eder. Masada güçlü olmazsanız, cephede kazandığınız zaferler de boşa gider.

Milli Savunma Bakanlığı'nın çatısı altında; "iç güvenlik" için "polis" teşkilatı, "dış güvenlik" için "asker" teşkilatı var. İçeride huzuru ve güveni sağlıyor, dışa karşı da hava-kara-deniz sahalarımızı içine alan sınırlarımızı koruyorlar.

Bizim tarihimizde; "asker ocağı", eskiden beri "peygamber ocağı" olarak tanımlanmıştır. Gençler düğüne-bayrama gönderilir gibi gönderilmiş, elleri ve alınları kınalanmıştır.

Türk milleti, yeryüzünün yegane hak dinini hayatının ana ekseni haline getirmiş; kendisini "İslam'ın bayraktarı" olarak görmüştür. Asırlarca, bunu en büyük görev ve en şerefli rütbe saymış, koruma ve geliştirme mücadelesi vermiştir.

İstiklal Harbi sırasında, bir Osmanlı Paşası olan Mustafa Kemal'in dünya müslümanlarına gönderdiği meşhur beyannamede de bu mesaj ve muhteva vardır. "Asakir-i İslamiye'nin (İslam askerlerinin) son kalesi yıkılmak üzere, Peygamber Orduları tarumar olmak üzere" diyerek onları yardıma çağırır.

Dolayısıyla ocak "Peygamber Ocağı", ordu "Peygamber Ordusu"dur. Orada ölenler "şehit", kalanlar "gazi" olur.

Milli Savunma kadrolarını ve kurumlarını bu çerçevenin dışına çıkarmaya kalkışmak; din, devlet, vatan, millet, kültür, medeniyet değerlerimize ihanet etmek anlamına gelir. İstiklalimiz tehlikeye girer, istikbalimiz feda edilir.

Cumhuriyet tarihi boyunca, dış destekli darbelerle ve muhtıralarla çok şey kaybedildi. Yeteri kadar bedel ödendi; artık "milli olmak" ve kalmak, "beka meselesi" haline geldi.

Bir de örgün ve yaygın eğitimin ana unsuru olan "irfan ordusu" var. Milli Eğitim Bakanlığı'nın kadroları, kurumları da bu orduyu oluşturuyorlar.

Çocuklarımız ve gençlerimiz, geleceğe hazırlanıyor. Bilgi, beceri sahibi oluyor; kimlik ve kişilik kazanıyor.

Kişisel, kurumsal, toplumsal hayatımız için; "istikbal", yerlerden ve göklerden önce öğretmenlerin ve idarecilerin ellerinde. Geleceğin tüm çiçekleri ve meyveleri; eğitim-öğretim ağacının dallarında.

Mevzuat, müfredat ne olursa olsun; işin merkezinde onlar var. İnsan ve toplum yapımızın ununu onlar eliyor, hamurunu onlar yoğuruyor, ekmeğini onlar açıyorlar.

Bizim kadim eğitim geleneğimizde, insanlara "ilim" ile birlikte "irfan" değerleri de kazandırılmıştır. Elde edilen bilgiyi ve beceriyi "zararı engelleyip faydayı temin etmek" yahut "kötülüğü azaltıp iyiliği çoğaltmak" için kullanma hassasiyeti; "güzel ahlak" ile sağlanmıştır.

Biz buna "ruh vermek" yahut "kimlik kazandırmak" da diyebiliriz. Yetişmiş insanın kimin ekmeğine yağ süreceğini, kimin değirmenine su taşıyacağını, kimin kılıcını sallayacağını belirleyen şeyin; kimliğini şekillendiren "değerler dünyası" olduğunu söyleyebiliriz.

Şüphesiz bu ailede başlayıp örgün ve yaygın eğitim kurumlarında gelişen, toplumda olgunlaşan bir süreçtir. Ancak, hikayenin ana karakteri yahut kahramanı; öncesine de sonrasına da etki etme potansiyeline sahip olan öğretmenlerdir, idarecilerdir.

Ne yazık ki, kültür ve medeniyet savaşında yenik düştüğümüz yıllardan itibaren; uzun bir süre ve büyük bir çoğunlukla, Batı kültür ve medeniyetinin gönüllü askerleri olan nesiller yetiştirdik. Kadrolarımızı ve kurumlarımızı, onların alt birimleri yahut şubeleri haline getirdik.

Devlet ve toplum yönetiminin irade merkezlerini ele geçirdiler. Aykırı davrananları, çizdikleri çerçevenin dışına çıkmaya çalışanları; sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik, bilimsel, teknolojik, askeri, diplomatik darbelerle bertaraf edip bitirdiler.

İslam ordusu da irfan ordusu da "isyan ordusu" haline getirildi. Belirli aralıklarla, devlete ve millete namlunun ucu gösterilerek ayar verildi.

Son yıllarda, yeni bir "uyanış" süreci yaşıyoruz. Hazanda yere düşen al kanımızı, baharda güle dönüştürmeye çalışıyoruz.

Bu, kelimenin tam anlamıyla; yeni bir "istiklal ve istikbal savaşı"... Kendimize gelme, geleneğimizi ve genetiğimizi bulma, düştüğümüz yerden kalkıp belimizi doğrultma uğraşı.

Ön cephede "milli savunma" ile "milli eğitim" kadroları ve kurumları var. Savundukları kalelerin stratejik önemi sebebiyle; en fazla tezgaha, tuzağa, salvoya, saldırıya onlar maruz kalıyorlar.

Aslında, varlığımızı devam ettirebilmemiz için; devletin ve milletin bütün kalelerine sahip çıkıp, canımız pahasına korumamız gerekir. Ancak, Milli Savunma ile Milli Eğitim kaleleri; daha öncelikli ve önemli görülmelidir.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN