Zekeriya Erdim
15.04.2025
Zekeriya Erdim
Müslümanın beş zindanı
Tüm Yazıları

Müslümanın beş zindanı

Yüzeysel bir bakışla, "zindan" deyince akla; savaşta esir düşmüş yahut suçundan dolayı hakkında mahkumiyet ve mahrumiyet cezası verilmiş kimselerin hapsedildikleri yer gelir. Bu duruma düşenin hayatı kısıtlı, hayat alanı sınırlıdır; yapıp etmelerinde özgür değildir.

Derinlemesine bakış ise, başka anlamları da çağrıştırır. İnsanın fıtri kabiliyeti ve kapasitesi doğrultusunda gelişip olgunlaşmasını, özgür iradesi ile tercih yapıp yaratılış gayesine uygun bir şekilde yaşamasını engelleyen her yer, her şey; "hapishane" olarak tanımlanır.

Ali Şeriati'nin bir konferansı, sonradan kitap haline getirilmişti. Muhtevasına uygun olarak, "İnsanın Dört Zindanı" adı verilmişti.

Teker teker anlatıyor, açıklıyor ve "doğa baskısı, tarih baskısı, toplum baskısı, kendim" diye sıralıyordu. "İnsan, diğer zindanlardan bilim ile kurtulabilir. Dördüncü zindandan kurtuluş ise, ancak din ile olabilir" diyordu.

Din; hidayet güneşi ile uyanmak, aydınlanmaktı. İradeyi ipotek altına alıp aklı, ruhu, bedeni esir eden zincirleri kırmaktı.

Alemin ve içindekilerin yaratılışında var olan, varlığını devam ettirebilmesi için kılı kırk yararcasına mükemmel bir şekilde kurulan ilahi dengeyi, düzeni bozmadan yaşamaktı. Gittiği her yere, ulaştığı herkese; sevgiyi, saygıyı, şefkati, merhameti, iyiliği, güzelliği, doğruluğu, dürüstlüğü taşımaktı.

Komşusu açken tok yatmamaktı. Hiç kimsenin gönlünü kırmamak, yüreğini yakmamaktı.

Kendisi için istediği her şeyi, başkaları için de istemekti. Zulmü engellemek, adaleti temin etmek; "herkes için huzurlu ve güvenli olmayan bir dünya, hiç kimse için huzurlu ve güvenli değildir" demekti.

Tarih boyunca, o altın çağın yaşandığı dönemler oldu. Ancak, zamanla unutuldu; hafızalardan ve hatıralardan silinip, kapağı açılmayan kitapların sayfalarında, satırlarında kaldı.

Genelde insanlar, özelde Müslümanlar; yeni bir "dört zindan" sendromunun içine girdiler. Dini de dindarı da "küresel dünya düzeni" denilen hapishanenin mahkumları haline getirdiler.

Büyük bir çoğunluk, "celladına aşık olma" gafletine düştü. "Allah'ın yeryüzündeki halifesi olma" şerefi ve özgürlüğü; "sahte ilahların kulu, kölesi haline gelme" zilletine, esaretine dönüştü.

Birinci zindan; "ilim" müktesebatını oluşturan "bilgi kaynakları" tuzağı. Beş duyu aracılığıyla zihnimize giren, kalbimizi işgal edip ruhumuzu kirleten ilişki ve iletişim ağı.

Hayat rehberi olarak gönderilen ve "yazılmış vahiy" olan Kur'an-ı Kerim'in anlamadan okuma kitabı haline getirilmesi. "Yaratılmış vahiy" tabiatın ihmal, "yaşanmış vahiy" sünnetin istismar edilmesi.

Bunların yerini, "popüler kültür" kanallarının ve kaynaklarının alması. Akıl, fikir heybemizin; yalan-yanlış bilgilerle, haberlerle, yorumlarla dolması.

İkinci zindan; "iman" müktesebatını oluşturan inanışların bölünüp parçalanması. Dil ile Allah'a, hal ile başka ilahlara inanılması.

Dünyanın baki, ömrün sınırsız sanılması. Ahiret yokmuş, mahşer günü gelmeyecekmiş, insan yaptıklarından ve yapmadıklarından dolayı hesaba çekilmeyecekmiş gibi davranılması.

Halık, malik ve muktedir olanın unutulması. Resul'lerin, Nebi'lerin yürüdükleri ve iz bırakıp takip edilmesini salık verdikleri "dosdoğru yol" yerine; gafillerin, hainlerin, azgınların, sapkınların yolunun tutulması.

Üçüncü zindan; "amel" müktesebatını oluşturan duygu, düşünce, davranış bütünlüğünün dışına çıkmak. Sabah "Müslüman" olarak kalkıp, akşam "müşrik" olarak yatmak.

Kulluğu, belirli ibadetlerle sınırlı görmek. "Allah'ın boyası ile boyanmak" yerine; bukalemun gibi renkten renge, kalıptan kalıba girmek.

İnandığı gibi yaşamayanların, yaşadığı gibi inanmaya başlaması. İslam örfünün, adetinin, geleneğinin; yaşayanlar için değil, ölenler için işlemesi.

Tebliğde ve temsilde, "iyi örnekler" oluşturamamak. Yaratan ile yaratılanı, Salih amel zemininde buluşturamamak.

Dördüncü zindan; "tavır" müktesebatının dışa vurumu olan sağlam duruşun terk edilmesi. Cesaretin ahmaklık, korkaklığın tedbir gibi görülmesi.

İyiliği yapma ve yaptırma, kötülüğü yapmama ve yaptırmama duyarlılığının kaybolması. "Allah'ın dostlarını dost, düşmanlarını düşman edinmek" yerine; kafirlere, müşriklere, münafıklara sempati duyulması.

Okçular tepesini boş bırakıp, ganimet peşine düşmek. Ahiret azığı hazırlamak yerine, dünya nimetlerini bölüşmek.

Bütün bu zindanlardan kurtulup özgür olmayı ve kılmayı var oluşlarının ana gayesi haline getiren "dava ehli" insanların; kazançları ile birlikte kayıpları da oldu. Mallarından, canlarından, dünyalık kariyer ve kazanımlarından feragat edip "din, devlet, vatan, millet, yeryüzü, ümmet, insanlık, adalet" yolunda yürürlerken; eşleri, çocukları ve diğer yakınları geride kaldı.

Şimdi onlarla suyu bir yere akıtmakta zorlanıyorlar. Hak sandıkları şeylerin batıl, hürriyet zannettikleri şeylerin esaret olduğunu, olacağını anlatamıyorlar.

Bu durum, "beşinci zindan" sendromunu oluşturuyor. Uzun yıllar boyunca, başkaları için söndürmeye çalıştıkları ateş; bugün kendi yüreklerinin yangınını tutuşturuyor.

Yer üstündeki pınarlar, dereler, denizler kirlendi, zehirlendi; kuyu kazıp, yer altından temiz su çıkarma ihtiyacı var. Umulur ki; yeni nesiller de bu su ile sulanır, yıkanır, arınır, küresel dünya düzeninin saray sanrısı oluşturan zindanlarından kurtulurlar.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Zekeriya Erdim

Zekeriya Erdim Diğer Yazıları