Arama

Yûsuf’un Güzelliği: Her İnsanın Yûsuf Olduğunu Keşfettiren Mücbir Güzellik

Yûsuf’un Güzelliği: Her İnsanın Yûsuf Olduğunu Keşfettiren Mücbir Güzellik
Yayınlanma Tarihi: 27.09.2024 09:39:22 Güncelleme Tarihi: 27.09.2024 10:04
Sesli dinlemek için tıklayınız.

"… Yûsuf'u gördüklerinde onu gözünde yücelttiler, parmaklarını kestiler." (Yûsuf, 31)

Yûsuf sûresinde dikkatimizi çeken konulardan birisi biyolojik ve fiziksel özellikleri cihetiyle bir insanın güzelliğinin sınırıdır. Herhangi bir insan 'fiziksel' olarak ne kadar güzel olabilir, güzelliğin mükemmel örneği olan birisinde nasıl bir güzellikten söz edebiliriz? Bu soru akla gelse bile, dikkatimizi çekmesi gereken esas soru Yûsuf'un güzelliğini kim ve nasıl algılayabilmiştir, sorusu olmalıdır. Herhangi bir şeyin idraki gören ile görülen arasındaki nispet ve irtibata bağlıysa kadınlara 'parmak kestiren' güzelliğin onlarla ilişkili bir güzellik olması gerekir. Platon'un 'hatırlama' teorisiyle bakarsak, bu güzelliğin onlarca 'unutulmuş bir güzellik' olarak hatırlanmış olduğunu düşünmek de mümkündür. Gören ile görülen arasında bir nispet ve ölçü bulunmalıdır ki gören, görüleni algılayabilsin. Bir insan ancak kendisiyle mütenasip olanı idrak edebilir, ancak kendisiyle benzer veya ilişkili bir şeyi ilişki ölçüsünce ve miktarınca görebilir. Metafizikçilerin "Bir'den bir çıkar" ilkesinden metafizikçi sûfîlerin çıkardığı en önemli ilke budur: Güzeli güzel görür, iyiyi iyi bilir, bir'i bir bilir ve herkes kendince bilir. Çünkü algıyı belirleyen şey, hallerimiz ve kabiliyetimizdir. O zaman Yûsuf'un güzelliğini konuşmak; bir insanın nesnel güzelliğini konuşmaktan daha çok, görenlerin güzellik algısını konuşmak, içlerinde veya zihinlerinde izleri bulunan 'unutulmuş güzelliği' hatırlamaktan söz etmek demektir. Hz. Mûsâ'nın sihirbaz olmadığını idrak eden sihirbazların "Mûsâ sihirbaz değildir" hükümleriyle birlikte secdeye kapanmaları ile kadınların "Bu bir beşer değildir" diyerek ellerini kesmeleri aynı bağlamda ortaya çıkan bilen-bilinen, gören-görülen ilişkisinin farklı tarzlarıdır. Her ikisinde de nesnel olandan bağımsız şekilde, insanlardaki kabiliyet ortaya çıkar, nesnel varlık veya durum kabiliyeti tahrik ederek onu ortaya çıkartır, bunun sonucunda ise insanlar normalde yapmayacakları bir işi yaparlar. Bu itibarla arada münasebet bulunmayan bir bilmek halinden veya idrak edilebilen bir güzellikten veya bir etkileşimden söz etmek mümkün olmadığına göre, Yûsuf'un güzelliğini düşünürken, güzelliği gören insanlardaki kabiliyet hakkında konuşmak gerekir. Kadınların ellerini kesmeleri, esasında 'ezeli güzelliğe' aşina olmanın bir neticesi ve delili idi.

Yûsuf'ta ne vardı ki kadınlar ellerini kesti? Öncelikle şunu düşünmek gerekir: Mahalledeki kadınlar bir davet vesilesiyle gördükleri Yûsuf'tan etkilenerek ellerini kesmişken -ki bunu mutlak bir edilgenlik hali veya vecd durumu olarak görmek gerekir- buna mukabil Aziz'in karısı (Züleyha) elini kesmek bir yana Yûsuf'un gömleğini parçalayacak kadar sabit ve güçlü durmaktadır. Başka bir anlatımla kadın (Züleyha), Yûsuf karşısında edilgen olmak bir yana Yûsuf'a karşı sınırı aşarak ona müdahale etmiş, bilinci ve idraki yerindeyken, Yûsuf'u bir eyleme zorlamış, onu arzusunun bir aracı olarak görmüştü. O zaman kadın ya öteki kadınların gördüğünü görmemiş ve Mûsâ karşısındaki Firavun gibi (sihirbazlar secde ederken onları aşağılayan insan misali) hareket etmiş veya kadın da mutlak güzelliği görmüş fakat öteki kadınlardan daha güçlü kabiliyete sahip olması hasebiyle kendini yitirmemiş, Yûsuf karşısında vecde gelmemişti. İkinci ihtimal daha doğru ise o zaman Aziz'in "Kadınların keydi (tedbiri, tuzağı) güçlüdür" (Yûsuf, 28) cümlesini bir istidat ifadesi olarak görmek mümkündür. Buna mukabil kadının Yûsuf ile iki ilişki tarzını da hatırda tutmak gerekir: Birincisi gömleği parçalamakla neticelenen ilk sahne idi. Burada kadının Yûsuf'u aşağıladığını ve onu köle ve mülkü olarak gördüğünü söylemek gerekir (Firavun'un sihirbazlarla yarıştırmak istediği Mûsâ'yı gördüğü gibi). Burada herhangi bir şekilde aşktan veya sevgiden söz etmenin imkân ve anlamı yoktur. Buna mukabil kadın ikinci sahnede insanlardan utanma veya onların ayıplanmasını aşarak gerçeği itiraf eder: "İşte hakikat ortaya çıktı" (Yusûf, 51). Burada o, toplumca 'ayıplanma' korkusunu yenmiş bir halde bir tür melamete terakki etmiş kabul edilebilir. O zaman bu ikinci durum, sevgiden az çok söz edebileceğimiz bir hâl olabilir. Fakat kadının Yûsuf'ta ne gördüğünü hala bilmiyoruz.

Tekrar birinci meseleye dönersek, Yûsuf'ta kadınlar ne gördü de ellerini kestiler sorusu ortada durmaktadır. Dedik ki; kadınlar kendileriyle ilgili ve orantılı bir şeyi görmüş olmalıdır. Herhangi bir şekilde zihinsel olarak düşünemeyeceğimiz bir güzellik söz konusu olmadığı gibi kadınların idraki gördükleri güzellikle birlikte açılmaya devam etmektedir. Bunu anlayabilmek için gözün ve kulağın belirli bir sınır arasındaki şeyleri duyabildiğini ve görebildiğini hatırda tutarsak, o zaman kadınların Yûsuf'u idrak ettikleri güzelliğin kendi ölçekleriyle sınırlı bir güzellik olduğunu belirtmemiz gerekir. Yûsuf veya bir başkası ne kadar güzel olursa olsun göz kendindeki kabiliyet kadar görecek, güzelliği kendi merceğiyle sınırlayacak, herkes kendi Yûsuf'unu görecek, belki de herkes kendini Yûsuf olarak görecektir.

Hal böyle ise neden ellerini kestiler? Ellerini kesmenin belâgat ilkeleriyle izah edilebilecek özel bir anlamı yoksa (çok etkilenmek hali), bunun yegâne anlamı Yûsuf ile bir anda ortaya çıkan (kâşif) hâli müşahede etmiş olmalarıdır. Birbirlerini etkileyen cemaat halinde olmaları da dikkate değerdir: Sûfîlerin 'tevacüd' dedikleri birbirini etkileme yoluyla vecde gelmeleri, buna yol açmıştır. Bu 'kâşif' veya muzhir (izhar eden) hâl, güzellik cihetinden ortaya çıkmış ise öteki hâller gibi, sûfîlerin yaşadıkları durumların benzeri olmak üzere kadınlarda sıra dışı bir durum yaşatmış, kadınlar ellerini kesmişlerdir. Böyle örnekleri sûfîlerin meclislerinden, özellikle de sema ve benzeri ortamlarından aktarıldığını görmekteyiz. Sema halinde vecde gelen sûfîlerin hikayeleri arasında ağaçları sökmek, bıçağın kendilerini kesmemesi veya ateşin yakmaması gibi hikayeler anlatılır. Bu hadiseler anlık yaşanır, bir hâl olarak gelir ve gerçeği bir yönüyle gösterir, sonra da kaybolur, sûfî de normal haline döner. O halde diyebiliriz ki: Yûsuf'u her gören elini kesmediğine göre bir an böyle bir hâl yaşanmış, kadınlar istidatlarınca Yûsuf'u görmüş, bu halde bilinç kendilerine eşlik ediyorken beden edilgen kalmış, bunun bir neticesi olarak da bedenin yaşadığı acıyı hissetmeksizin bedenlerini kesmişlerdir. Peki bu hâl neden olmuştur? Yûsuf'un güzelliğini görmek için değil, Yûsuf ile (kendi) güzelliklerini idrak etmek için olmalıdır. Nihayetinde insan şunu anlar: Aslında herkes Yûsuf kadar güzeldir ve her insan bir Yûsuf'tur.

Ekrem Demirli

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN