Pakistan'daki siyasi deprem, FETÖ-ABD işbirliği ile Şahbaz Şerif'in önünü açmak isteyen bir aklın Afganistan ve Güney Asya'daki politikalarına yönelik önemli bir operasyonu olabilir. Şahbaz'ın Türkiye firmaları ile işbirliği biliniyor ancak bu ilişkinin FETÖ merkezli olduğu göz ardı ediliyor.
Pakistan'da hiçbir başbakan beş yıllık görev süresini dolduramadı.
Pakistan, sessiz ve inceden bir politik devrimin kıyısında dolaşırken, İslam dünyasında ve Türkiye'de bütün gözler İsrail'in Mescid-i Aksâ'da uyguladığı zulüm ve baskıların ağır sancısıyla Filistin ve Kudüs meselesine odaklandığından Müslümanlar Güney Asya'nın nükleer güce sahip en önemli ülkesi Pakistan'da olup bitenlere kayıtsız kaldı.
Her şeyden önce bu yazının amacının yolsuzluk iddiaları ile karşı karşıya kalan, "dürüst ve güvenilir" olmadığı gerekçesiyle görevden alınan Pakistan Başbakanı Mian Muhammed Navaz Şerif'i bu iddialardan aklamak olmadığını söylemekte fayda var. Bu yazıda, "Pakistan özelinde 15 Temmuz sonrası, Türkiye'den küresel güç oyunlarına nasıl bakıyoruz" bunun üzerinde durmaya çalışacağız.
Demokratik seçimlerle üç defa Pakistan'da başbakanlık görevine gelmiş Başbakan Mian Muhammed Navaz Şerif, üçüncü kez seçim dışı bir güçle iktidardan alaşağı edildi. Putin'den, futbol idolü Messi'ye kadar tanınmış birçok ismin, önemli bürokratların ve iş adamlarının ambargo delme, vergi kaçırma, para aklama, hayali şirket kurma ve yatırım bilgilerini içeren "Panama Belgeleri"nden (yaklaşık 11,5 milyon) 540 tanesi Navaz Şerif'in Anayasa Mahkemesinde yargılanarak başbakanlık görevinden alınmasının önünü açan yolsuzluk dosyalarının temelini oluşturdu.
Panama Belgeleri'nin dünyaca ünlü offshore hesapları yöneten legal bir hukuk firması tarafından sızdırıldığı dile getiriliyor. Bu belgelerin nasıl tek bir elde toplandığı, bu hukuk firmasına kim tarafından hangi yollarla ve nasıl servis edildiği, hangi ülke ve kişilere operasyon için kullanılacağını araştırmak bir başka yazının konusu.
Hindistan Başbakanı Modi ile Pakistan Başbakanının son zamanlarda olumlu ilerleyen ilişkileri Pakistan'da birçok yapıyı, özellikle de orduyu rahatsız etti. Bu sebepledir ki son birkaç aydır Hindistan-Pakistan sınırındaki tansiyon ve çatışmalar son haddine ulaştı. Başbakana karşı tavırlı, işin ciddiyetini ve sonucunu öngören askerler her zaman yaptığı gibi bu olaylar karşısında "Hukuka saygılıyız" diyerek kamuoyunu şaşırttı.
Dolayısıyla, ordunun ve diğer muhalefet liderlerinin de desteklediği bu yolsuzluk iddiaları ile yola çıkan muhalefet partileri ve Tehrik-i İnsaf Partisi lideri eski kriketçi İmran Khan, Başbakan Navaz Şerif, oğlu Hamza Şerif ve kızı Meryem Şerif aleyhine bir kampanya yürüttü ve kamuoyu baskısıyla Şerif'in Anayasa Mahkemesinde yargılanmasının önünü açtı.
ŞAHBAZ ŞERİF'İN AYRICALIĞI NE?
Ne ilginçtir ki Şerif ailesi içinde siyasi gelecek vadeden bütün aile fertlerini kapsayan "yolsuzluk" kampanyasında sabık başbakanın kardeşi Pencap eyaleti Başbakanı Şahbaz Şerif'in adı hiç geçmedi.
Şerif, yargılamanın aleyhine sonuçlanacağına ihtimal vermiyor olmalıydı ki mahkemenin aleyhine sonuçlanması halinde görevi bırakacağı intibaını verdi. Yargılanmayı kabul etmesi belki de Şerif'in hayatının hatası oldu.
Pakistan Anayasa Mahkemesi, mal varlığı hususunda önce "yanlış beyan ve bilgi saklama" gerekçesiyle Halkın Temsiliyeti Kanunu (ROPA)99. Md (f)'na göre Şerif'in "Dürüst" olmadığına, sonra da BAE'den 2013 seçim kampanyası için para girişi sağlandığı gerekçesiyle aynı kanunun 12 (2)(f) maddesine aykırılık tespit etti.
Anayasa Mahkemesi, 28 Temmuz'da Pakistan İslam Cumhuriyeti Anayasası'nın 63 ve 62/1 (f) maddesine dayanarak "dürüst ve güvenilir" olmadığı gerekçesiyle Mian Muhammed Navaz Şerif'in başbakanlık yolunu kapatan Majlis-e Shoora "Parlamento" üyeliğini düşürdü ve ömür boyu siyasetten men etti. Ülkenin kaynaklarını bir aileye kullandırdığı gerekçesiyle Pakistan Maliye Bakanı Muhammed İshak Dâr da görevden el çektirildi. Pakistan Anayasa Mahkemesinin bu kararı, hemen hemen bütün siyasetçileri teşmil edecek şekil ve nitelikte olması dolayısıyla bazı hukuk ve siyaset çevreleri tarafından kararın uygulanmayacağı yorumuna ve ciddiyeti açısından sorunlu olduğu eleştirilerine muhatap oldu. Anayasa Mahkemesi'nin, Başbakan Navaz Şerif'in görevden uzaklaştırılmasına karar vermesinin ardından muhalefet kanadının açıklamaları, olağan bir hukuk sürecinin işletildiği, "hukuk ve halkın zaferi" şeklinde lanse edilip tatlılar dağıtılsa da aşağıda değineceğimiz küresel güç oyunlarının kıskacındaki Pakistan'da, bu siyasi depremi gözü kapalı ve bu kadar iyi niyetle okuyabilmemiz mümkün gözükmemektedir.
"Dürüst ve güvenilir" olmadığı için görevden alınan Navaz Şerif'in mahkeme kararının hemen akabinde istifa etmesi, kendisine destek gösterileri için sokaklarda taşkınlık ve kamplaşmaya varacak protesto gösterilerinin önüne geçmiş ve kendi itibarı ve siyasi geleceği için çok önemli bir ön adım olmuştur.
SİYASETİN LİDERSİZLEŞTİRİLMESİ
Dikkat edelim, Türkiye'de gerçekleştirilemeyen "güçlü partilerin lidersizleştirilmesi" oyunu bu sefer Pakistan'da cereyan etti. Ülkenin en önemli siyasi aktörü, ülkesinin başından alınmakla kalmadı aynı zamanda ömür boyu siyasetten de men edildi.
Peki, bütün siyasi partiler, bir yıl öncesinden başlayan Navaz Şerif ve ailesinin adının geçtiği bu kritik süreçte yolsuzluk itham ve iddialarına karşı neden herhangi bir adım atmadı?
Şerif kendine karşı bir komplo kurmuş olabilir mi?
Bütün demokratik ve liberal dünya ülkelerinde kuvvetler ayrılığı ilkesi üzerinde ittifak edilmiş gibidir. Ancak Anayasa Mahkemelerinin birçoğu farklı saiklerle siyaset aracının üzerinde bir vesayet aracı gibi Anayasa değişiklikleri üzerinde şekli denetim yetkisi varken, "yargısal aktivizm" diye nitelenen bir tutumla anayasa değişiklik maddelerini esastan denetleme yoluna gitmektedir. Türkiye'de yıllarca bu tutum uygulanmış ve hala uygulanmasına devam edilmek istenmektedir.
Pakistan Anayasa Mahkemesinin bu tür kararlarına karşı 2010 yılında ilk defa "suomotu" "Temyiz Hakkı" tanıyan bir değişiklik teklifi meclis gündemine getirilmiş ancak AYM Başkanı Choudry'nin korkusundan değişik daha sonraya bırakılmıştı. Pakistan Halk Partisi milletvekili Ayaz Soomro, 2015 yılında Hukuk Reformları Kanunu'nun 184/(3)maddesinde değişikliğe gidilerek bu tür kararlara temyiz hakkı tanınmasını gündeme taşıdı. Ancak hükümet, anayasa değişikliği ile değil de kanun teklifiyle yapıldığı gerekçesiyle değişikliğe karşı çıktı. Nitekim en son olarak Adalet Bakanı Zahid Hüseyin, 2016 Kasım ayında Anayasa Mahkemesinin bu tür kararlarına karşı 30 gün içerisinde temyiz hakkı tanıyan değişiklik teklifini tekrar gündeme getirdi. Pakistan Ulusal Meclisi Hukuk ve Adalet Komisyonu üyesi İftikhar Cheema bu teklifinde dikkate alınmamasını "sözümüz askıda kaldı" diyerek açıklamıştı. Ancak değişiklik teklifinin gündeme alınmamasının asıl nedenini Navaz Şerif'in özel hukuk danışmanı Zaferullah Khan şöyle özetlemişti: "Bu değişikliği parlamentoya getirmedik. Çünkü muhalefetin Panama Belgeleri üzerinden yürüyerek bu değişikliği kendimizi korumak için yapacağımız suçlamasına muhatap olmak istemedik."
"Pakistan Petrol ve Doğal Kaynaklar Bakanı Abbasi, ara seçime kadar Şerif'in yerine başbakanlık görevini deruhte edecek"
01 Ağustos 2017 tarihi itibarı ile Pakistan Petrol ve Doğal Kaynaklar Bakanı Shahid Hakan Abbasi, –Anayasa Mahkemesinin itiraz etme olasılığına rağmen- PML-N Partisi Meclis Komitesi kararına göre 45 gün içerisinde yapılacak ara seçime kadar Navaz Şerif'in yerine başbakanlık görevini deruhte edecek. Abbasi, siyaset çevrelerinde başarılı bir bürokrat olarak biliniyor. Navaz Şerif sonrası yeni başbakan adayının Navaz'ın kardeşi ve Haziran 2013'ten bu yana Pencap Eyalet Başbakanlığı görevini yürüten Şahbaz Şerif'in olmasına kesin gözüyle bakılıyor. Şahbaz'ın kendi koltuğuna oğlunu oturtma planları muhalif çevreleri epey kızdırdı ve "Şerif ailesinden, başka başbakan istemiyoruz" yorumlarına neden oldu.
Türkiye, FETÖ ile ciddi bağları olduğu iddia edilen Şahbaz Şerif'i, Metro, Metrobüs, Duble Yollar, Hastane ve Sağlık Hizmetleri alanlarında Türk firmaları ile gerçekleştirdiği ortak proje ve iş ortaklıklarından tanıyordu. Ancak 15 Temmuz sonrası Lahor Yüksek Mahkemesinin FETÖ okulları ve yöneticileri hakkında Türkiye aleyhine verdiği ilk kararların Pencap eyaletinde ortaya çıkması Türk kamuoyunun aklında daha fazla yer etti. Anayasa Mahkemesinin kararından hemen sonra, Pakistan İçişleri Bakanlığı, yurtdışı çıkış kontrol listesine Şerif ailesinin isimlerini yazdırdı. Bu girişimin, 1999'da Perviz Müşerref'in Pakistan askeri darbesi sonrası Suudi Arabistan'a sürgüne giden Navaz'ın "tekrar kaçabilir" algısını halka dayatmaktan başka bir amaç güttüğünü düşünmüyorum. 15 Temmuz darbe girişiminde Türkiye'deki bazı sosyal medya organları üzerinden uluslararası medya destekli olarak "Cumhurbaşkanının Almanya'ya kaçtığı" haberleri bilinçli olarak servis edilmişti.
PAKİSTAN'IN FETÖ'SÜ TAHİR EL KADRİ
Konuyla ilgili bir diğer soru da Navaz Şerif'in görevden alınmasında Tahir El Kadiri'nin parmağının olup olmadığıdır. Türkiye kamuoyunda "Pakistan'ın FETÖ'sü" olarak lanse edilen ve olaylardan sonra 08 Ağustos'ta Pakistan'a döneceğini açıklayan El Kadiri'nin, her ne kadar İngiltere ve Amerika tarafından ülkede huzursuzluk ve kargaşa ortamlarına katkı sağlaması açısından taşeron olarak kullanıldığı düşünülse de çok da güçlü olduğu düşünülmüyor. Fakat El Kadiri'nin zaman zaman protesto ve mitingler organize ederek belli çevrelerden maddi güç devşirdiği gerek hükümete yakın çevreler ve gerekse bazı muhalefet çevreleri tarafından dillendiriliyor.
Navaz Şerif'le ilgili Anayasa Mahkemesi kararında etkili olan hâkimlerin -Türkiye'de bazı sosyal medya ortamlarında dolaştığı gibi- Tahir El Kadiri'nin adamı olmadığı bilakis oldukça "bağımsız" hakimler oldukları yine muhalefet çevreleri tarafından dile getiriliyor.
Ancak şöyle bir tespit yapılabilir. Pakistan'daki bu siyasi deprem, El Kadiri değil de FETÖ-ABD işbirliği ile Şahbaz Şerif'in önünü açmak isteyen bir aklın Afganistan ve Güney Asya'daki politikalarına yönelik çok önemli bir operasyonu olabilir. Şahbaz'ın Türkiye firmaları ile işbirliği biliniyor ancak Şahbaz ve yakın çevresinin FETÖ ile olan ilişkileri göz ardı ediliyor. 11.5 milyon Panama belgesi içinde 140 üst düzey politikacı ve bürokratın dosyası/belgesi yer alıyor. Navaz'ın soruşturma dosyasına dâhil edilen 540 belge/dosya var. Dünya genelinde bu belgelerin en büyük zararını da maalesef Pakistan Başbakanı Navaz Şerif gördü.
Gerçi İzlanda Başbakanı da Panama belgeleri yüzünden sıcağı sıcağına istifa etmişti ancak o siyasi olarak Pakistan'daki mevkidaşı kadar yıpranmadı.
Afganistan, İran, Hindistan ve Çin gibi dünyanın en önemli ülkelerine komşu bir ülke olan Pakistan'da cereyan eden "Başbakanın görevden alınması" hadisesini küresel güç oyunlarına ait bir senaryo değil de demokratik bir ülkenin kuvvetler ayrılığı ilkesine bağlı tıkır tıkır işleyen bir adalet mekanizmasının olağan sonucu olarak değerlendirmek amiyane tabirle safdillilik olur.
Meselenin en önemli noktası, ABD'nin, özelde Pakistan'da genelde Güney Asya'da Çin varlığından ciddi rahatsızlık duymasıdır. Pakistan Genelkurmay Başkanının Çin'le askeri işbirliğimiz devam edecek açıklaması ve 19 savaş uçağını ortak tatbikat için Çin'e göndermesi, ABD'nin apar topar Asya delegasyonunun Afganistan'da güvenlik ve barış politikalarını görüşmek üzere Şerif'in istifasından üç gün sonra Pakistan'a resmi bir ziyaret gerçekleştiriyor olması da bir kenara kaydedilmelidir.