2015 sonrası agresif bir dış politika takip eden Suudi Arabistan, Donald Trump'ın ABD başkanı olmasıyla birlikte Suriye stratejisinde değişikliğe giderek Türkiye gibi önemli bir bölgesel aktörü karşısına alma pahasına PKK terör örgütünün Suriye kolu olan PYD ile aynı saflarda görüntülerde yer almaya başladı. Peki Suudi Arabistan stratejik işbirliği kapsamında iyi ilişkiler yürüttüğü ve Suriye'nin geleceği konusunda Rusya ve İran ile koordinasyon halinde olan Türkiye'yi rahatsız edecek bu adımı neden attı? Bu sorunun cevabı daha çok Suudi Arabistan'ı İran konusunda koşulsuz destekleyen Trump yönetimi ile açıklanabilir. İran'ın bölgesel etkinliğini sınırlandırmayı dış politikasında birinci prensip olarak benimseyen Riyad yönetimi Washington ile ortak hareket ederek PKK'yı İran'a karşı bir koz olarak kullanabilir.
Obama'dan Trump'a terör mirası
Arap ayaklanmalarının Suriye'ye sıçraması ile birlikte bölgesel ve küresel aktörlerin dış politika öncelikleri değişmişti. Suriye'nin stratejik önemi, yıllardır devam eden İran ile müttefikliği ve İsrail'in güvenliği birlikte düşünüldüğünde Suriye meselesi ABD açısından önemli görülmeliydi. Arap ayaklanmaları sürecinde Mısır'da Mübarek rejiminin devrilmesine göz yuman Obama yönetimi benzer şekilde Tunus'ta Zeynel Abidin bin Ali'nin, Libya'da Muammer Kaddafi'nin iktidardan uzaklaşmasına karşı çıkmamıştı hatta sessiz kalarak bu süreçlerin hızlanmasını sağlamıştı. Halk isyanlarının Suriye ayağında ise ABD başka bir strateji izledi. Resmi söylem bazında Esad rejiminin iktidardan uzaklaşmasını öncelerken sahada DEAŞ gibi bir aktörü oluşturarak sahada adeta "toz bulutu" oluşturdu. Bu şartlarda Obama yönetimi ile ABD uluslararası siyasette "DEAŞ ile mücadele" bahanesi altında Suriye'de terör devleti oluşturma gayretine girdi. Bu politika 2017'de başkan olan Donald Trump ile de devam etti. Dolayısıyla Obama'dan Trump'a bir tek PKK terörü miras olarak kaldı. Trump Obama'nın hemen hemen her politikasını eleştirirken, PKK politikasını eleştirmedi aksine benimsedi. Her ne kadar Trump "izolasyon" politikası, ABD'yi Ortadoğu'dan ve Avrupa'dan uzaklaştırma gibi söylemleri tekrarlarsa da Trump döneminde ABD'nin PKK-PYD'ye olan desteği Obama'dan farklı olmadı. Nitekim açıklanan Ulusal Güvenlik Belgesi PKK'ya desteğin devam edeceğini kanıtladı. Dolayısıyla grand strateji olarak Obama dönemi ABD'nin Suriye politikasıyla Trump dönemi ABD'nin Suriye politikası birbirinin hemen hemen aynısı. Fakat aynı şeyi Suudi Arabistan için söylemek pek mümkün değil.
Obama döneminde ABD- Suudi Arabistan ilişkileri tarihinin en kötü dönemini yaşamıştı. JASTA kanunu, İran ile yapılan anlaşma gibi konular ikili ilişkileri adeta yerinden oynatmıştı. Bu anlamda Suudi Arabistan çevrelerinde ABD'yi dengeleyecek aktörler arayışı fikri canlanmıştı. Bu anlamda Rusya ve Doğu Asya ülkeleri ile ilişkiler geliştirilmişti. Fakat Trump'ın başkanlığındaki Washington yönetimi ile ikili ilişkiler yeniden geleneksel kodlarına döndürüldü. Bu anlamda Trump'ın İran ile yapılan anlaşmadan çekilmesi, ilk yurtdışı ziyaretini Suudi Arabistan'a yapması ve diğer benzer gelişmeler ikili ilişkilere olumlu yansıdı. Obama döneminde ABD'nin Suriye'de Arabistan'ın lehine adımlar atmamıştı. Obama'nın kırmızı çizgimdir dediği kimyasal silahların kullanmasına rağmen Riyad yönetiminin Washington'dan beklediği askeri müdahalenin bir türlü gerçekleşmemesi, Riyad'ın desteklediği birçok muhalif grubun terörist ilan edilmesi Suudi Arabistan'ın Suriye'de, ABD'siz ve ABD'ye rağmen hareket etmesine dolayısıyla da istediği sonuçları elde edememesine yol açmıştı.
Suudi Arabistan, Suriye'de Esadsız bir rejim isterken aynı zamanda İran'ın da bölgesel etkinliğini azaltmayı arzuluyordu. Nitekim Suriye ve İran uzun yıllardır ittifak içerisinde. Bu noktada arkasında Washington desteğinden yoksun Riyad'ın Suriye stratejisi Esad karşıtı bazı muhalifleri desteklemeden öteye gidemedi. Trump iktidarı ile birlikte Riyad- Washington hattının sağlamlaştırılması ise bu durumu değiştirdi. Son günlerde Suudi Arabistan'ın Türkiye'nin uzun yıllardır mücadele ettiği terör örgütü PKK'nın bir kolu olan PYD- SDG'yi desteklediğine dair haberler yayınlanmaya başladı.
Suudi Arabistan, Kürtlere yönelik ilgisiz değil. Örneğin Arabistan'ın 1990 sonrası ilk Irak büyükelçisi olan, aşırı mezhepçi ve Şii karşıtı duruşu ile bilinen Suudi Arabistan'ın Körfez Ülkelerinden Sorumlu Bakanı Samir es-Sabhan IKBY referandumu sürecinde Barzani'yi ziyaret etmişti. Arabistan'ın Kürtlerin Sünni kesimleriyle yakınlaşmasının arkasında İran karşıtlığı yatmaktadır. İran'ın yayılmacı politikalarının engellenmesi için Arabistan'ın bağımsız bir Kürt devletini desteklediğini söylemek bile mümkündür. Diğer bir deyişle Riyad yönetimi İran karşıtı Sünni Kürtlerle yakınlaşarak İran'ın Irak'taki etkisini kırmaya çalışmaktadır. Bu durumun bir benzeri de Suriye'de gerçekleşmektedir. Obama döneminde ABD'den umduğunu bulamayan Suudi Arabistan, Trump döneminde ABD'nin desteğini alarak Suriye'de İran'ı sınırlandırmak istemektedir. Bu noktada Arabistan'ın PYD'ye olan ilgisi gittikçe artmıştır. Suudi Arabistan'a yakınlığı ile bilinen Suriyeli muhalif Ahmet Carba'ya bağlı milislerin PYD saflarına geçmesi bu anlamda ilk işaret olarak görülebilir. İkinci olarak PYD'nin İran karşıtı söylemler geliştirmesi de bu minvalde okunabilir.
İran'ı sınırlandırma stratejisi
Örneğin Suudi Arabistan'ın Okaz gazetesine konuşan PYD'nin güvenlik şefi Civan İbrahim "İran, IŞİD'den daha tehlikeli" dedi. Üçüncü olarak es-Sabhan ABD'nin DEAŞ ile mücadele özel temsilcisi Brett McGurk ile birlikte PYD ve onun silahlı kolu olan YPG'in bulunduğu Rakka'da görüşmüştür. Her ne kadar görüşmelerin Rakka'nın inşası çerçevesinde olduğu iddia edilse de diğer gelişmeler bunun aksini göstermektedir. Dördüncü olarak PYDli İlham Amed, Suudi Arabistan'daki al-Riyad gazetesine röportaj vermiştir. Benzer şekilde PYD'nin eski eş bakanı Salih Müslim de al-Riyad gazetesine verdiği demeçte İran ile ilişkilerinin olmadığını belirmişti. Son olarak geçtiğimiz hafta cuma günü üç Suudi Arabistanlı askeri danışman Haseke'de PYD'li teröristlerle görüşmüştür. Sanadid güçleri ile birlikte bir Arap gücünün oluşturulması bu görüşmelerin gündem maddesiydi. Suriye'nin kuzeyine yerleştirilecek bu güce katılan her savaşçıya Suudi Arabistan'ın aylık 200 dolar maaş ödeyeceği iddia edildi. ABD Başkanı Trump geçtiğimiz günlerde Suriye'de Arap güçlerinden oluşan bir yapının oluşturulacağı ve bu yapının Körfez ülkeleri tarafından finanse edileceğini dile getirmişti. Körfez ülkeleri de Trump'ın bu isteğine olumsuz yanıt vermemişti. Bu anlamda Riyad'ın PKK desteğinin Trump'ın Arap gücü söylemleriyle örtüştüğü söylenebilir. Dolayısıyla Suudi Arabistan Trump'lı ABD'nin "peşine takılarak" PKK'yı İran'ı sınırlandırmak için destekleyebilir. Diğer bir deyişle ABD'nin PKK desteği Türkiye'yi sınırlandırma stratejisi ile açıklanırken, Suudi Arabistan'ın PKK desteği İran'ı sınırlandırma stratejisi ile açıklanabilir. Ayrıca PKK-PYD'nin ABD desteği ile Suriye'nin geleceğinde önemli rol oynacağı varsayımıyla hareket eden Riyad yönetimi, PKK'yı destekleyerek muhalifler dışında bir koz elde etmiş olacak. Tabi bu durum sosyal medya ve basındaki bazı paylaşımlar yüzünden zaten gergin olan Türkiye- Suudi Arabistan ilişkilerini daha da gerginleştirecektir. Suudi Arabistan'ın PKK-PYD destek kararının Suudi Arabistan'ın yeni yeni oluşan devlet aklı ile değil, Muhammed bin Selman ve onun sert politika yanlısı ekibi tarafından alınmış olması daha muhtemeldir.
Star- Açık Görüş
Mehmet Rakipoğlu / Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü