Ali Kemal'in hayatı ve kaybolan mezarı
Ali Kemal, bilinen ismiyle Artin Kemal, İngiltere'nin yeni Başbakanı Boris Johnson'un dedesi olarak dünyanın gündeminde yerini aldı. Yakın tarihimizde dönemin meşhur gazetecisi, yazarı ve politikacısı olan Ali Kemal, ilk evliliğini İsviçreli bir baba ve İngiliz bir anneden olma Winifred Brun ile yapmıştı. Oğlu Osman'ın doğumunda eşini kaybeden Kemal, çocukları anneannesiyle bırakıp Türkiye'ye döndü. Türkiye'de kalemiyle ciddi muhalif olan Ali Kemal Bey, acıklı bir sonla hayata veda etti. Cesedi de apar topar kaldırılarak bilinmeyen bir yerde toprağa verildi.
Giriş Tarihi: 24.07.2019
10:42
Güncelleme Tarihi: 24.07.2019
13:13
Basın dünyasının en büyük kavgası
İttihat ve Terakkî Cemiyeti tarafından yayımlanan ve sahipliğini Dr. Bahaddin Şâkir'in yaptığı Şûrâ-yı Ümmet gazetesi ile çatıştı. Gazetede çıkan "İsminden Utanmayanlar Silsilesinden Ali Kemal Bey'in Hakikati" adlı bir yazı üzerine Ali Kemal Dr. Bahaddin Şâkir aleyhine hakaret davası açtı.
Türk basın tarihinde "Şûrâ-yı Ümmet-Ali Kemal Davası" adıyla bilinen bu meşhur dava, bir ay kadar süren muhakeme sonunda Dr. Bahaddin Şâkir'in beraatı ile sonuçlanmıştır (1909 Mayıs sonu). Ali Kemal'in Jön Türkler'le münasebet ve mücadelesi hakkında mühim bilgiler taşıyan bu davanın safahatı, daha sonra neşredilmiştir (Şûrâ-yı Ümmet-Ali Kemal Davası, İstanbul 1325, 168 s.).
31 Mart Vak'ası'nı takip eden günlerde yeniden iktidara geçen İttihatçılar tarafından idam edilmek korkusuyla İstanbul'dan Paris'e kaçtı. Daha sonra Londra civarında Bournemouth'a yerleşti. 1912 yılı Temmuzunda İttihat ve Terakkî iktidarı değişip genel af ilân edilince ağustos ayında İstanbul'a döndü ve yeniden İkdam'da başmuharrir olarak yazmaya başladı. Ancak altı ay sonra Bâbıâli Baskını'yla hükümet devrilip İttihatçılar tekrar iktidara geçince Ali Kemal Viyana'ya sürüldü.
Bir İngiliz mandası taraftarı
Mütarekeden sonra politikaya atılan Ali Kemal önce Osmanlı Sulh ve Selâmet Cemiyeti'nin kurucusu ve idare meclisi üyesi, ardından da Hürriyet ve İtilâf Fırkası'nın genel sekreteri oldu. Birinci Damat Ferit Paşa kabinesinde Maarif nâzırı, ikincisinde ise Dahiliye nâzırı görevine atandı.
Bu sırada Anadolu'daki valilere, Paris'te başlayan barış görüşmelerinden aleyhte bir karar çıkması endişesiyle, görüşmeler sonuçlanıncaya kadar herhangi bir çatışma ve karışıklığa sebep olacak ve düşmanın yeniden müdahalesini gerektirecek faaliyetlerden kaçınılmasını isteyen, Kuvâ-yi Milliye aleyhine ve Mustafa Kemal'in azline dair iki genelge gönderdi.
Mustafa Kemal için şu nefret dolu sözleri yazmaktan çekinmedi: "Kemal Paşa kimdir? Harb-i Umumî içinde, bilhassa Çanakkale'de şöhret kazandı. Ancak Çanakkale müdafaasının birinci kahramanı ne o, ne bu; dini ve devleti için ateşe bile atılmaktan çekinmeyen Türk askeri idi. Her cephede yenildik.
Fakat Kemal Paşa muzaffer bir serdar gibi alaylarla İstanbul'a geldi. Hakikatte o, emsali gibi bir askerdi. Kadın ve işrete müptelâ olduğu için harikulâde bir kumandan sayılmazdı. Böyle birisi maaşı ile sükûnet içinde yaşayamazdı. Vatanın lehine olsun, aleyhine olsun, gürültü çıkarmaya fırsat arardı. Şimdi o fırsatı buldu!"
İngiliz mandası taraftarı olarak İngiliz Muhipleri Cemiyeti Merkez Kurulu üyesi oldu. Yunanlıların İzmir'e çıkması ve Anadolu içlerine doğru ilerlemesinin devam ettiği bu günlerde Paris'te Osmanlı tezi reddedildi ve kabine üyelerinden Nâfia vekili Ferit Bey'le Eşil Lâyihası meselesinde aralarında çıkan anlaşmazlık sebebiyle Ali Kemal de nâzırlıktan istifa etti.
Büyük Taarruz döneminde Ali Kemal ve görüşleri
Ali Kemal, zaman zaman Ağustos 1922 yazılarında devlet yönetimine ilişkin görüşlere yer verir. İslam, Türklük yanında, yönetim anlayışı ve kurallarının Bizans'tan, egemenlik anlayışının Cengiz'den alındığını belirterek, ülkedeki felaketleri, yönetimde danışma kurullarının gelişmemesinde görür, padişahların, sadrazamdan şeyhülislama bütün devlet ileri gelenlerinin fikirlerini alarak hareket ettiğini, hâlbuki meşrutiyet ile birlikte, istibdat ve keyfi idarenin başladığını vurgulayarak, meşrutiyetten hoşnutsuzluğunu dile getirir, bunu danışma kurumunun ortadan kalkmasına bağlar. Meşrutiyet döneminde ülkedeki sosyo-ekonomik ve fikri gerilemenin düzeltilmesi gerektiğini, bunun ise başarılı olamadığım belirtir.
Ali Kemal ve İkinci Abdülhamid
Ali Kemal'e göre Abdülhamid dönemi kalkınma dönemiydi. Bu dönemde hiçbir devletle savaşa girilmemiş, Makedonya'daki hareketler bastırılmış, bir tek Tesalya seferi yapılmıştı. Bu sefer için de Abdülhamid, İttihat-Terakki ve Ankara Hükümetinin yapmadığını yaparak, çevresindekilerin fikirlerini almıştır. Bu dönem, Avrupa, Asya ve Afrika'daki toprakların korunduğu, eğitime önem verildiği bir dönemdi. Yeni Osmanlılar, bir ihtilal, bir inkılaptan çok, tekamüle eğilimliydi.
Hilafete ve saltanata bağlı, siyasal ve sosyal yaşamda muhafazakardır, Kanun-ı Esasi ile bu kurumları uzlaştırmışlardır. Eksikleri, Avrupa devletlerinin doğu politikalarını kavrayamamış olmalarıdır. Ocak ruhuyla hareket eden, hürriyet, eşitlik, adalet siyasetiyle ortaya çıkan Genç Türkler ise bu anlayışlarını yaşama geçirememişti. "Millet-i Hakime" kavramını ileri sürerek, gayrimüslimleri aşağı görmüş ve bunu hukuki açıdan uygulamaya koymuşlardır.
Ali Kemal, ulusal kurtuluş yolunu, Yeni Osmanlılar siyasetine dönmekte görmekteydi. Yeni Osmanlılar ve Genç Türklerin izlediği siyasetin, İttihat Terakki tarafından da öne sürüldüğünü, Avrupa'da bulunan tek Müslüman devletin, Hıristiyan tebaya adil davranması, Müslüman tebaya yapılan haksızlıkların her ne nedenle olursa olsun, onlara yapılmaması gerektiği halde, bunun anlaşılamamış olduğunu belirterek, "bu siyaset en basit akıl ve en sade irfana karşıdır" demekteydi. İttihat-Terakki ve Ankara Hükümetinin izlediği siyaset "tefrik-i Anasır" siyasetiydi.