Bir kültür neferi: Ahmet Haluk Dursun
Bir kültür neferi olarak uzun yıllardır çalışmalarını sürdüren Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun, "kültürel kalkınma için topyekun harekat" ideali için hem akademisyen hem de bürokrat olarak mesai harcadı. Tarih, kültür, mimari ve sanat mirasımıza sahip çıkan Dursun, pek çok tarihi belgeselin yapımında yer aldı, ardında birçok yazılı eser bıraktı. Geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybeden Ahmet Haluk Dursun kimdir? Onun başarılarla dolu yaşamını, Eyüp Sultan'la ilgili bir anısını ve "vasiyet" niteliği taşıyan son konuşmasında altını çizdiği detayları sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 20.08.2019
13:38
Güncelleme Tarihi: 21.08.2019
09:48
‘VASİYET’ NİTELİĞİNDEKİ SON KONUŞMASI
Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun, son konuşmasını Malazgirt Zaferi'nin 948. yıl dönümü kapsamında düzenlenen "4. Tarihi Roman ve Romanda Tarih Bilgi Şöleni" nde yapmıştı.
Onun bu konuşması adeta bizlere bıraktığı bir vasiyet, gençlere bıraktığı bir emanetti.
‘BİR KONUŞMACININ UYARISIYLA KENDİME GELDİM’
Dursun, konuşmasında şu sözlere yer vermişti:
"Bugünkü çalışmanın da içeriğinde dercedilmiş olan mevzuya bir Türkoloji kongresinde, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde, bir konuşmacının bir uyarısıyla kendime geldim, tarihçi nasıl olunur duygusunu anlama bakımından. Orhan Şaik Gökyay hocaydı.
Kongrenin kapanış konuşmalarından bir tanesinde, çok kıymetli hocalar vardı. 'Tarihçiler siz kendi aranızda konuştunuz. Kendinize göre tarihi tefsir ettiniz, tarihi yorumladınız ama kendinize çok da fazla güvenmeyin. Bu işin eksiği edebiyatçılardır. Edebiyatçıların da ağzından tarihi onların da hissiyatını, heyecanını dinlemek, sizin kuru tarihinizin içerisine biraz heyecan biraz ruh katmak lazım. Bir şiirle ben sizi şimdi baş başa bırakacağım, çekileceğim, siz biraz düşünün ve bu şiir üzerinden bir tarih yorumlamaya gayret edin.' dedi."
TUNA KASİDESİ İLE YENİLENEN TARİH ANLAYIŞI
Dursun, Âşık Çelebi'nin "Tuna Kasidesi" nden Gökyay'ın okuduğu "Kiver-i kâfirden iman ehline akup gelür/ Kıbleye tutmı yüzini bir müselmandur Tuna/ 12 Habs-i kâfirden boanmı gibi zencirin sürür/ Şah-ı İslama gelür bir ehl-i imandur Tuna" kısmını okuyarak, "(Gökyay) 'Şimdi Tuna'yla ilgili ne biliyorsanız tekrar okuyun. Halkın nezdindeki gazavatnameler, saltuknameler nezdindeki o fetihleri bu şiirler üzerinden bir daha değerlendirin ve hangi sahayı çalışıyorsanız bir daha o sahaya dönün.' dedi. Ben de gerçekten o Tuna şiiri üzerinden onun yanına Gazi Giray Han'ı da koyarak kendimi yeniden bir tarih anlayışı disiplinine soktum." İfadelerine yer vermişti.
"DİCLE’NİN, KUZULARINI ÇAKALLARA KAPTIRMAYACAĞIZ"
Ahmet Haluk Dursun, birkaç yıl önce Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesinde konuşma yaparken yaşadığı bir anısını ise şu sözlerle anlatmıştı:
"Genç bir kız öğrenci söz istedi ama muhalefet dozu yüksek heyecanlı bir şekilde, 'Sizin burada ne işiniz var? Ben sizin yaptığınız çalışmalara baktım, siz Tuna tarihçisisiniz, sizin hayatınız Tuna'yla geçmiş. İkinci kitabınız da Nil. Nil'le ilgili de çalışmışsınız. Sizin hayatınızda Dicle yok. Siz Dicle'siz bir tarihçisiniz, o yüzden sizin burada bulunmaya hakkınız yok, konuşmaya hiç hakkınız yok' dedi. Bütün akademik unvanlar bir tarafa gidiyor tabii.
'Tamam, bir dakika haklısın ama biraz dinle. Konuşmayı nerede yapıyoruz? Dicle Üniversitesinde yapıyoruz. Kampüsün içerisinden Dicle geçer. Ben buraya nereden geldim? Cizre'den geldim, Cizre tam bir şehirdir ve tam bir Dicle şehridir. Bir gün önce de Hasankeyf'te idim. Batman, oradan da yine Dicle gelir. Demek ki gözümüz Dicle'de ama gönlümüz de Tuna'da. Bunda da bir zarar yok günah yok ama haklısın bu bir gecikme, bu bir tehir. Zaten her işin, her vazifenin rehine bırakılmış bir vakti vardır. 'Vakti şerif' denir zaten ona. İşte o vakti şerif gelmiş ben Dicle'de sizle bugün beraberim.' dedim. Sonra gösterdim, gençlerin hepsi zaten aynı frekans gençler. 'Siz Dicle'nin kuzularısınız ve siz Dicle'nin kuzuları bize emanetsiniz. Haklısınız geç kaldık bu emanete sahip olmakta ama bundan sonra sizinle hep beraber olacağız ve bu bölgede Dicle'nin, Murat'ın, Karasu'nun, Zap Suyu'nun, Aras'ın kuzularını çakallara kaptırmayacağız.' dedim. Çakallara kaptırmamak için onlarla hemhal olmak, hemdert olmak ve beraber olmak lazım."
FUAT SEZGİN, YAHYA KEMAL, ARİF NİHAT ASYA…
"'Bu tarihin içinde biz tarih derslerini niye başarılı bir şekilde sevdiremiyoruz?' sorusu çok önemli bir sorudur. Gençlerimize tarih dersini niye sevdiremiyoruz? Çünkü tarihin geleneksel kültürden ve sohbet kültüründen gelen aktarım kabiliyetini kaybettik. Battal Gazi'yi, Battalnameleri, Danişmentler'i çocuk kimden duyacak? Bu bölge için Battal Gazi ne kadar önemli birisidir değil mi? O kesikbaş hikâyeleri, Hazreti Ali cenkleri, bunlar nasıl duyulacak? İşte bunlar yaşayan kültürle nesilden nesle aktarılmak suretiyle duyulacak. Şimdi biz tarihçiler, nasıl Rumeli'ye geçildiğini anlatır bir sürü tarihsel şeylerle. 'Keramet gösterip halka suya seccade salmışsın/ Rumeli'nin öte yakasın dest-i takva ile almışsın.' diyor şair. Hadi bakalım buyurun böyle anlatımı kim yapacak şimdi? Bu ayrı bir âlem. Sarı Saltuk'u bilmeden, Saltukname okumadan, 'Geldik bir zamanlar Sarı Saltuk'la Asya'dan/ Dağıldık bir bir diyar-ı Ruma Sakarya'dan' diyen Yahya Kemal'i okumadan, Arif Nihat Asya olmadan, Mustafa Necati Sepetçioğlu'nun o serisini koymadan bizim bu tarihimizin ruhuna inmek mümkün olabilir mi?"