Hac için yola çıkıp 28 yıl dünyayı dolaşan İbn Battuta
İbn Battuta, doğduğu şehirden 22 yaşında hac niyetiyle yola çıkmış ve 28 yıl boyunca dünyanın birçok yerine seyahat etmişti. Gezileri boyunca pek çok farklı coğrafyanın yaşamına tanıklık eden İbn Battuta, bu seyahatlerini Er-Rıhle adlı eserinde toplamış; o dönemin devlet ve toplum yapılarına, inanç ve adetlerine, doğal özellik ve ürünlerine ayna tutmuştu. Dünyanın büyük gezgini sayılan Marko Polo'yu seyahatleri ve aktardığı bilgilerle geride bırakan İbn Battuta'ya dair bilinmeyenleri derledik.
Giriş Tarihi: 21.02.2019
18:19
Güncelleme Tarihi: 04.01.2022
14:56
HEM HALK HEM DE ULEMA TARAFINDAN SEVİLİRDİ
Türklerin, Moğolların, Maldivlilerin hükümdarlarıyla tanışan İbn Battûta, birçok ülkede kadılık makamına getirilmiş, Farsça ve Türkçe bilmesi ve yolculuklarında çeşitli siyasî tecrübeler kazanması dolayısıyla kendisine bazı diplomatik görevler verilmişti.
Derviş gibi giyinmesi ve dervişçe davranması sebebiyle de halk ve ulema tarafından sevilen İbn Battûta, sûfîlere ve zâhidlere duyduğu yakınlık dolayısıyla onların sözlerini ezberlemişti. Er-Rîhle olarak tanınan seyahatnamesi, bu yönüyle o dönemin tasavvuf hayatı hakkında değerli bilgiler verir.
HAYAT ONU MACERALARIN KUCAĞINA ATMIŞTI
Sıradan biri gibi görünmesine rağmen üslubunda olağanüstü renklilik ve sarsıcılık hâkimdir.
Zaman zaman bazı sözlere inanmadığını belirtse de itimat ettiği birinden gelen rivayeti asla reddetmemiştir. İbn Battuta bazen küffara karşı cihada katılmış, bazen de kendini nimetlerden uzak tutarak bir zâhid gibi yaşamıştır.
Bütün malını elden çıkarıp Şeyh Kemâleddin Abdullah el-Garî'nin tekkesine girmiş, fakat kendi ifadesiyle hayat onu tekrar maceraların kucağına atmıştı.
HAC İÇİN YOLA ÇIKTIĞINDA 22 YAŞINDAYDI!
Seyahatnamesinde yer alan bilgilere göre İbn Battûta, 14 Haziran 1325 Tanca'dan hac niyetiyle yola çıktığında henüz 22 yaşındaydı.
Kuzey Afrika sahillerini takip ederek 5 Nisan 1326'da İskenderiye'ye vardı. Burada Şeyh Burhâneddin el-A'rec'in telkiniyle kendisinde Hint, Sind ve Çin gibi doğu memleketlerini görme hevesi uyandı.
İskenderiye'den Kahire'ye, oradan Yukarı Mısır'a gitti; eserinde tam metin halinde verdiği Hizbü'l-bahr virdi tasavvuf tarihi bakımından oldukça önemli bir belgedir.
Yukarı Mısır'dan deniz yoluyla Cidde'ye geçmek için Kızıldeniz kıyısındaki Ayzâb Limanı'na indiyse de, bölgedeki siyasi karışıklıktan ötürü Kahire'ye dönmek zorunda kaldı.
İbn Battûta'nın seyahatnamesinde dikkat çeken konulardan biri Ayzâb Limanı'nın milletlerarası statüye sahip olduğunu tespit etmesi, bir diğeri Mısır Memluklerini "Etrâk" diye anması ve Memluk hâkimiyet alanını Anadolu gibi "Türk ülkesi " tabiriyle tanıtmasıdır.
Kahire'de fazla kalmayan İbn Battûta 17 Temmuz'da Suriye'ye doğru yola çıktı ve Kudüs, Aclûn, Akkâ, Sûr, Sayda, Taberiye ve Antakya gibi şehirleri dolaştıktan sonra 9 Ağustos'ta Dımaşk'a varıp Ramazan'ı burada geçirdi.
Başta Şehâbeddin İbnü'ş-Şıhne olmak üzere aralarında iki de kadın muhaddisin bulunduğu on dört âlimden umumi icâzet aldı. Memluk Sultanı el-Melikü'n-Nâsır'ın Karasungur'u öldürmek için İsmâilî fedailerden oluşan özel timler gönderdiğini söylemesi bölgeyle ilgili olarak verdiği ayrıntılardan biridir.
Seyahatnamenin bu kısımları savaş tarihi ve gerilla taktikleri hususunda da iyi bir kaynaktır.
ROTASINI MEZOPOTAMYA'YA ÇEVİRDİ
İbn Battûta, Eylül ayında Dımaşk'tan hareket eden kafileyle Hicaz'a gitti ve ilk haccını ifa etti. Kasım ayında, Mekke'den Irak'a yönelerek Kadisiye, Necef, Bağdat, Basra, Übülle, Abadan, Şüster (Tüster) yoluyla İsfahan'a vardı.
Şeyh Kutbeddin Hüseyin b. Şemseddin Muhammed er-Recâ'nın elinden tarikat tacı giydikten sonra Şîraz'a geçti ve orada Şeyh Mecdüddin İsmâil b. Muhammed'in derslerine devam etti.
Şeyh Mecdüddin'in İlhanlı Hükümdarı Muhammed Hudâbende'yi etkilemesi ve onun Şiîlik'ten Sünnîliğe geçmesine vesile olmasıyla ilgili anekdotları, bu bölgenin evvelce çok yoğun bir Sünnî nüfusu barındırmaktayken zamanla Şiîleşmesi hususunda bilgi vermesi açısından İran tarihi için son derece önemlidir.