Hayvan ilminde Batı'yı aydınlatan Müslüman deha
Arap ve İslam kültürünün altın çağında yaşayan Cahiz bu kültürün en büyük temsilcilerinden biri olmuş, hem dinî hem din dışı alanlarda eserler verdi. İslam akılcılığının beşiği olan Basra'da doğması ve elde ettiği diğer imkanlar onu büyük zekâlardan biri yapmıştı. Dini-siyasi sahadaki eserlerinde İslam'ın ilk devirlerindeki meseleleri, din dışı eserlerinde ise İslam kültürünü ve hümanizmasını inceledi. Günümüze pek azı ulaşan eserlerinden çıkan sonuca göre Cahiz, imanın sınırlarını aşmadan doğal hadiseleri, eski tarihi, gerçek gibi nakledilmiş efsanevi rivayetleri büyük bir ustalıkla tenkit süzgecinden geçirdi ve bunların akla uygun çözüm yollarını aradı.
Giriş Tarihi: 22.03.2019
16:07
Güncelleme Tarihi: 22.03.2019
17:03
ARİSTO’NUN TERCÜMELERİNDEN YARARLANDI
Câhiz Bağdat'ta bulunduğu sırada bilhassa Aristo'dan yapılan tercümelerden faydalanmıştı. Vedîa Tâhâ Necm bu konuyu Menkulâtü'l-Câhiz an Aristo fî Kitâbi'l-Hayevân adlı eserinde ele alır. Edindiği bu kültür Nazzâm, Sümâme b. Eşres gibi Mu'tezile büyüklerinin tesiri altında teşekkül eden kelâma dair fikirlerinin olgunlaşmasına yardım etti. Me'mûn devrinde bir ara Dîvânü'r-resâil başkanlığına getirildiyse de birkaç gün sonra bu görevden istifa etti. Ancak Aristo gibi büyük otoriteleri tenkit etmekten de geri kalmadı.
Hayatının sonuna doğru felç olan Câhiz, ayrıca damla hastalığından mustarip ve çok yaşlanmış olarak Basra'ya çekildi. Bir ara Halife Mütevekkil-Alellah kendisini Sâmerrâ'ya davet ettiyse de bu davete icabet edemedi. 255 yılı Muharreminde (Ocak 869) doksan beş yaşlarında iken Basra'da vefat etti.
EN YÜKSEK MAKAMLARLA İLETİŞİM KURDU
Patlak gözlü, ince boyunlu, kalın dudaklı, esmer tenli, kısa boylu olan Câhiz neşeli, şakacı, zeki, nüktedan, biraz cimri ve tartışmadan hoşlanan bir kimse idi. Çirkinliğine rağmen meziyetleriyle kendisini sevdirmiş, en yüksek makamlarda bulunan devlet adamları ile münasebet kurabilmiştir.
Çirkinliği yanında nükteciliğiyle de Arap edebiyatında birçok fıkra ve hikâyeye konu olan Câhiz, daha hayatta iken şöhretin zirvesine ulaşmış nadir şahsiyetlerden biridir. Çağdaşı Ebû Hiffân'a, "Câhiz seni perişan etti, onu niçin hicvetmiyorsun?" denildiğinde, "Benim aklımdan zorum mu var! Vallahi, sabahleyin aleyhimde bir risâle yazsa akşam olmadan şöhreti Çin'e ulaşır." cevabını vermiştir. Câhiz bir beytinde, "Benden önce birçok kimse ileri mesafeler kat ettiyse de önemi yok, ben yavaş yavaş yürüyerek onların hepsini geçtim." der.
AVRUPA’NIN ŞARKİYAT İNCELEMELERİNDE YER ALDI
Üç büyük şahsiyete sahip olduğu için Arap milletine gıpta ettiğini söyleyen Sâbit b. Kurre, çeşitli üstünlüklerini anlattığı Hz. Ömer ile Hasan-ı Basrî'den sonra üçüncü kişi olarak Müslümanların hatibi, edibi ve kelâmcıların hocası saydığı Câhiz'in adını zikreder.
Daha sonraki nesiller içinde birçok takipçisi olan Câhiz, İslâm kültürünün zayıfladığı çağlarda ihmal edilmişse de on dokuzuncu yüzyılda Avrupa'da başlayan şarkiyat incelemeleri ve İslâm dünyasındaki uyanış ile eserleri araştırılarak birçoğu yayımlanmış, bir kısmı da Batı dillerine ve Türkçeye tercüme edilmiştir. Ch. Pellat, Câhiz ve eserleri konusunda önemli çalışmalar yapmış ve bunların bir kısmını Batı kültürüne kazandırmıştır.
ARAP NESRİNE MÜKEMMEL ŞEKLİNİ VERDİ
İslâm düşünce tarihinde önemli bir yeri bulunmakla beraber onun asıl şöhreti yazarlığı ve edipliği dolayısıyladır. Halife Me'mûn ile Câhiz'den bahseden müellifler onun üslûbunu takdir etmişlerdir. Her ne kadar daha önce İbnü'l-Mukaffa', Sehl b. Hârûn gibi büyük nesir ustaları yetişmişse de Arap nesrine mükemmel şeklini veren Câhiz olmuştur. Onun üslûbunda lüzumsuz seciler ve sunîlik yoktur. Geniş eserlerinde konu dağınıklığına rastlanmakla beraber risâlelerinde bu durum görülmez. Üslûbundaki âhengi, seci yerine aynı fikri iki değişik şekilde ifade etmek suretiyle sağlamıştır. Böylece kendisinden önceki nesirciler gibi kısa ve özlü ifade yerine konuyu biraz daha uzun bir tarzda ele almayı tercih etmiştir.
Câhiz'e göre kitap, okuyan ve dinleyenlerin kolayca anlayabilmeleri için açık bir ifade ile yazılmalı ve manayı açıklayan gerekli ayrıntılardan mahrum olmamalıdır. Eğer müellif özlü anlatımı tercih ederse kendisini sadece yüksek kültürlü kişiler anlayabilir.
Nakledilen hadiselerin kabul edilebilmesi için çok meşhur olmalarının ve senetlere dayanmalarının yeterli olmadığını, bazen önemsiz ve yanlış olan bir şeyin büyük şöhret kazanabileceğini söyler. Câhiz çok kimse tarafından rivayet edilen hususların muhteva bakımından psikolojik bir tenkide tâbi tutulması gerektiği kanaatindedir.