İbn Haldun kimdir? İbn Haldun’un hayatı…
İbn Haldun, İslam medeniyetinin en parlak döneminin sonlarında yaşamış bir alimdi. Yaşadığı bölgeden Haçlı istilası nedeniyle göç etmek zorunda kalmış; hayatının ilk 20 yılını Tunus'ta, 26 yılını Cezayir, Fas ve Endülüs'te, 4 yılını tekrar Tunus'ta ve son 24 yılını ise Kahire'de geçirmişti. İyi bir eğitim gören ve küçük yaştan itibaren ilim ve fikir hayatına ilgi duyan İbn Haldun, bu coğrafyaların istilalardan ne şekilde etkilendiğini inceleyerek araştırmalarına başlamıştı. Sosyoloji biliminin öncüsü olmuş ve sosyal bilimlere dair birçok kavramın temelini 7 asır öncesinden atmıştı. Peki, İbn Haldun kimdir? İbn Haldun'un hayatı…
Giriş Tarihi: 27.05.2020
09:49
Güncelleme Tarihi: 27.05.2022
14:12
Sesli dinlemek için tıklayınız.
MEDENİYETLERİN YÜKSELİŞİNİ VE ÇÖKÜŞÜNÜ ELE ALMIŞTI
En tanınmış çalışmalarından bir tanesi medeniyetlerin yükselişi ve çöküşüyle ilgiliydi; medeniyet ve sosyolojinin bilimi olan sosyal bilimin temelleri bu eserle atıldı.
İbn Haldun, medeniyet ve kültürün kendi çöküşünü nasıl hazırladığını açıklıyordu. Çökmeleri öncesinde sosyal bağların en sağlam olduğu noktada zirveye ulaşan medeniyetler, grup desteğinin ve sosyal bağların refah dönemlerinde boy gösteren sağlıksız rekabet ve yolsuzluk sebebiyle zayıflaması sonucunda tarih sayfasından yok oluyordu.
(x) İbn Haldun "insanı açlık değil, tokluk öldürür" sözüyle ne kastediyor?
GELİŞTİRDİĞİ SOSYAL TEORİYİ NASIL AÇIKLIYORDU?
Geliştirdiği sosyal teoriyi daha ayrıntılı şekilde açıklayan İbn Haldun, bir sosyal grubun, hatta devletin yükselişinin asabiye ya da aşiretçilik adını verdiği sosyal bir kavram ile başladığını öne sürer.
"Siyasal liderler ve hanedanlıklar, bulundukları yüksek mevkilere grup hissini yoğunlaştırma kabiliyetleri sayesinde gelirler ve bu hissin iktidarı elde etme konusundaki doğal gücünden fayda sağlarlar. Siyasi tahakkümün elde edilmesi sonucunda ortaya çıkan aşırı toprak genişlemesi hanedanlığa verilen grup desteğini seyreltir. Daha da önemlisi, bu noktada hanedanlığın ahlaki yapısının zayıflamasıyla ilgili üç nesle yayılan kaçınılmaz bir döngü başlar. Kendisini destekleyenlere yabancılaşan hanedanlığın toprakları güçlü ve bozulmamış grup hissinden beslenen diğer grupların eline düşer."
MEDENİYETLER NEDEN ÇÖKÜYORDU?
İbn Haldun toplumların ve medeniyetlerin döngüsel bir yapısı olduğunu gördü.
Ona göre medeniyetler, ortak bir korunma ya da yönetme ihtiyacından doğuyor, çöküşün hemen öncesinde sosyal bağların en kuvvetli olduğu dönem zirveye ulaşıyor ve grup desteğinin ve sosyal bağların refah döneminde ortaya çıkan haksız rekabet ve yolsuzluklar yüzünden zayıflamasıyla birlikte çökerek yok oluyordu.
İSLAM’IN TOPLUMLARA HOŞNUTLUK VERDİĞİNİ SAVUNUYORDU
İbn Haldun'un düşüncesine göre bölücü kuvvetlere karşı koyacak yegâne şey, her milletin tabiatında mevcut bulunan din olgusuydu.
İbn Haldun, İslam'ın toplumlara kalıcı manevi hoşnutluk verdiğini, hayatın tüm sorunları için komple bir cevap sunduğunu ve insan ırkının yapılanmasıyla ilgili deneye dayalı soruları tek başına cevapladığını açıklar.
Gerçekten birlik içerisinde yaşayan etkili bir devlet için, dini mutlak bir gereklilik olarak görüyordu.
ASIRLAR ÖNCESİNDEN İKTİSAT MODELİNE ZEMİN HAZIRLADI
İbn Haldun, iktisat teorisinde de zamanının ilerisindeydi. Refahın kaynağının emek olduğu sonucuna Adam Smith'ten 4 yüzyıl önce varmıştı.
Tarım, endüstri ve ticaretteki direkt gelir kaynağıyla ve devlet memurlarının ve özel ücretlilerin dolaylı gelirleri arasındaki ayrıma da işaret ediyordu.
(x) İbn Haldun'un Mukaddime adlı eserinde 'umran' ilminin tarihle olan ilişkisi