İslam'ı öğretmek için Güney Afrika’ya gönderilen alim: Ebubekir Efendi
Kıtlık sebebiyle sıkıntı yaşayan ahalisine, hükümetten yardım istemek üzere İstanbul'a gelmişti Ebubekir Efendi… Güney Afrika'daki Müslümanlar ise dinleri konusunda ihtilafa düşmüşlerdi. İnanç ve ibadet farklılıkları hacca gidenlerin çoğalmasıyla artmıştı. Ebubekir Efendi, Ümit Burnu'ndaki Müslümanlara dini eğitim vermekle görevlendirildi ve Cape Town'a doğru yola çıktı. Onun tebliğ ve irşad faaliyetleri, bölgedeki Müslümanlar üzerinde günümüze kadar ulaşacak bir etki bıraktı.
Giriş Tarihi: 07.10.2020
10:07
Güncelleme Tarihi: 16.03.2022
13:05
HALKTAKİ BÂTIL İNANIŞLARI TESPİT ETTİ
Yaptığı incelemeler sonunda, buradaki Müslümanların sakalını kesenin kâfir olup cenaze namazının kılınmayacağı, bıyıklarını tıraş etmeyenlerin Müslüman sayılmayacağı, ağızda çiğnenen bir cins enfiyenin orucu bozmayacağı, mehirin 5 şilini (o dönem için 27,5 kuruş) geçmesi halinde nikâhın sahih olmayacağı görüşü vardı.
Nikâh sırasında tarafların sarılıp öpüşmesinin şart olduğu gibi tuhaf inançlar ya da cenaze defnedilirken başının mı yoksa ayağının mı önce toprağa konulacağı türünden anlamsız tartışmalar içinde olduklarını, imam unvanı ve tasavvuf ehli görüntüsüyle halkın dinî duygularını sömürmekte olan insanların türediğini tespit etti.
İSLAMİ TEBLİĞ FAALİYETLERİNE GİRİŞTİ
Derslerin ağırlığını akaidden Ebû Hanîfe'nin el-Fıkhü'l-ekber 'i, fıkıhtan Halebî'nin Mülteka'l-ebhur 'u oluşturuyordu. Yetişkinler için de akşamları ayrı bir program uyguluyordu. Pazar günleri halka Rûhu'l-beyân tefsirinden vaaz veriyordu. Bu arada hanımlar için de bir okul açmıştı.
Bir taraftan çocukların eğitimiyle uğraşırken diğer taraftan halka daha çabuk nüfuz edip daha etkili olabilmek için mahallî Felemenkçe yanında İngilizceyi de öğrenen Ebûbekir Efendi, İngiliz genel valisinin izniyle İslâmî tebliğ faaliyetlerine de girişti.
DİNİ ÖĞRENMEK İÇİN ÇEVRE İLLERDEN GELİYORLARDI
Bazen de davet edip bir müddet aralarında kalmasını ve irşad faaliyetinde bulunmasını istiyorlardı. Ebûbekir Efendi, bu faaliyetler çerçevesinde Mozambik'e de birkaç defa gitmişti. Ancak çalışmaları sırasında birtakım güçlüklerle karşılaştı.
Özellikle imamların, çoğunluğu esnaftan oluşan ve Şâfiî mezhebine mensup bulunan orta halli Müslüman halk üzerindeki etkileri halledilmesi gereken meselelerin başında yer alıyordu. Şâfiî mezhebinin bölgedeki en önemli öğreticisi Tuan Guru'nun torunlarının da talebeleri arasına katılmasına rağmen Ebûbekir Efendi, diğer mezhepleri benimseyenlerin kâfir olacağını ileri süren ve halka, Müslümanların ahiret saadeti için kendilerine malları ve emekleriyle yardım etmek zorunda olduklarını telkin eden imamların muhalefetiyle karşılaştı. Ancak İngiliz genel valiliği ve daha önce hacca gidip inançlarındaki karışıklığı gideren Müslümanların yardımlarıyla bu güçlükleri halletmeyi başardı.
Osmanlı'da uçmaya dair girişimlerde bulunan alimler
İLİŞKİLERİN GELİŞMESİ İÇİN İSTANBUL’A MEKTUPLAR GÖNDERDİ
Ayrıca Arapça ve Felemenkçe kitaplar yazmaya başladı; Arapça olarak kaleme aldığı metinlerin Felemenkçe şerhini yapıyordu. Beyânü'd-dîn ve Merâṣıdü'd-dîn adlı kitapları bu maksatla kaleme aldığı en önemli eserleridir.
Halebî'nin Mülteka'l-ebhur 'unu esas alarak hazırladığı Beyânü'd-dîn 'i 1869 yılında tamamlayarak bir nüshasını İstanbul'a gönderdi. Kitap vesilesiyle 13 Temmuz 1870 tarihinde dördüncü derece Mecîdî nişanı ile ödüllendirildi. Ebûbekir Efendi bu iki eserini bizzat istinsah ederek dağıtmaya başladı; ancak ihtiyacı karşılayamadığından bunların bastırılması hususunda teşebbüslerde bulunmak üzere 1877 Eylül'ünde İstanbul'a gitti.
İSLAM’IN YAYILABİLECEĞİNİ BİLDİRMİŞTİ
Bölgenin mahallî diliyle yazılıp basılan en eski ve kapsamlı dinî eser olan Beyânü'd-dîn şarkiyatçıların dikkatini çekmiş ve Mia Brandel-Syrier tarafından İngilizceye tercüme edilmiştir.
Bu arada hükümet merkezine verdiği bir raporda İngilizlerin şahsî tebliğ çabalarını engellemediğine işaret ederek dil bilir, ahlâklı ve idealist hocaların bölgeye gönderilmesiyle İslâm'ın yayılmasına hizmet edilebileceğini de belirtmişti.