Bir soyun ortak kurucuları: Tolstoy ve Ahmed Arif
Edebiyatımıza kazandırdığı sadece bir kitabıyla var olan Ahmed Arif... Ama öyle bir kitap ki gönülden gönüle, nesilden nesile dolaşıyor. Hasreti, doğayı, insanı, toprağı; dünü, bugünü, yarını anlatıyor. Ölüm yıl dönümünde bilinmeyenleriyle Ahmed Arif ve "Hasretinden Prangalar Eskittim" kitabının üçüncü şahıs anlatısı…
"Ben büyük değilim. Halkımın sıradan ve gariban bir ozanıyım. Lütfen bunu belirt. Buna inanıyorum ve onur duyuyorum. Bazı adamlar "Son elli yılın en iyi kitabını ben yazdım" diyorlar. O kendi iddiası muhteremin."
“BENİM KİTABIMI EMEKÇİLER OKUR, ONLARIN PARASI KISITLIDIR”
"Ahmed Arif'le Ankara'da mülkiyede öğrenciyken 1977'de tanışmıştım. Zafer çarşısının ortasındaki Sivaslı Mahmut'un kahvesinde uzun bir muhabbetin ardından 'Hasretinden Prangalar Eskittim' kitabının yeni baskısını imzalayıp vermişti. O anda farkına vardığı kitabın 6 lira olan zamlı fiyatından dolayı da yayıncıya, benim kitabımı emekçiler okur, onların da parası kısıtlıdır, deyip söylenmişti hiç unutmam." (Şeyhmus Diken)
“SABAHA KADAR DAYAK YEDİM”
"1950 ya da 1951 yılında Otuz Üç Kurşun" şiiri yüzünden geldiler götürdüler beni. "Oku" dediler, okumadım. "Oku" dediler ya, inat ettim. "Ölürüm okumam" dedim. Ne hakkınız var. Küfür edip dayak attılar sabaha kadar… "
“DÖVDÜKTEN SONRA TELLERDEN DIŞARI ATTILAR”
"Ankara'da üniversite öğrencisiydim. Şimdi Atatürk Spor Salonu var ya, o zaman spor salonu yok, stadyum berilere kadar geliyor. Antrenman falan yapıyor çocuklar orada. Çevresi tellerle gerili. Dövdükten sonra o tellerden aşağıya attılar beni. Orada öylece kalmışım. Sabah çöpçüler gelip buluyorlar. Sokak köpekleri gelip gelip kokladılar beni. Ödüm koptu, ölü sanıp yiyecekler diye. Acıyıp oradan çıkarıyorlar. Bir taksi çağırıyorlar. "Paran var mı oğlum?" diyorlar, "Var" diyorum. Ve eve gelip bir hafta yattım."
(Derlenmiştir.)