Yahya Kemal kimdir? Yahya Kemal'in şarkılara dönüşen şiirleri...
Yahya Kemal, Türk edebiyatı tarihi içinde "dört aruzcular"dan biri olarak kabul edilmektedir. "Yalnız duyan yaşar" sözü, derler ki, doğrudur; "Yalnız duyan çeker" derim, en doğru söz budur." mısralarını kaleme alan şairin ölüm yıl dönümünde şarkılara dönüşen şiirlerini derledik.
Giriş Tarihi: 01.11.2019
13:51
Güncelleme Tarihi: 01.11.2021
09:04
"Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin: Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde; Mehtâb... iri güller... ve senin en güzel aksin... Velhasıl o rü'yâ duruyor yerli yerinde!"
Körfezdeki dalgın suya bir bak göreceksin dinlemek için tıklayın.
Onun sohbet halkasında bulunmuş pek çok aydın, değişik vesilelerle düşüncelerini, söylediklerini notlar tutarak yayımladılar. Ord . Prof . Dr. A. Süheyl Ünver de "Kendi Gök Kubbemiz" şairinin dost halkasında bulunmuş, onunla sohbet imkanı bulmuş çok yönlü aydınlarımızdan biriydi. A. Süheyl Ünver, 1934-56 yılları arasında şairin sohbetlerinde söylediklerini elinden geldiğince not etmiş, aruzun ve bir kültürün son ustasının çeşitli konulara ilişkin düşüncelerini "Yahya Kemal'in Dünyası " adlı kitabıyla kayda geçirmiş, o nedenle tarihimizin ve İstanbul'un sicil muhafızları arasında yerini almıştır.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayın.
Şehirde milli üslûb arayan Yahya Kemal, üslubun korunması gerektiğini "İstanbul ve Üsküdar semtlerinin milliliğini muhafaza lazım", "Fikrimce her şeyden önce İstanbul bir Türk şehri olarak kalmalı ve bu esas dahilinde imar edilmelidir." sözleriyle savundu. Yol açmak kaygısıyla Mimar Sinan'ın eserlerini, küçük camileri, sebilleri yıkanları şiddetle eleştirdi. Bu bağlamda; "Şaşılacak şeydir, ecdadımızın bıraktığı şeyleri alafranga Türkiye'ye anlatamadık." cümlesi dikkate değer.
Kandilli yüzerken uykularda Mehtâbı sürükledik sularda... Bir yoldu parıldayan, gümüşten, Gittik...Bahs açmadık dönüşten. Hulyâ tepeler, hayâl ağaçlar... Durgun suda dinlenen yamaçlar... Mevsim sonu öyle bir zaman ki Gaaip bir mûsıkîydi sanki. Gitmiş kaybolmuşuz uzakta, Rü'yâ sona ermeden şafakta... Kandilli yüzerken uykularda dinlemek için tıklayın.
Şiirlerinde yıkılan, silinen İstanbul'u özellikle görmezden gelen Yahya Kemal, bu acı olguyu sohbetlerinde açığa vurur. 400 senede Türk yaptığımız Boğaziçi'nde Singapur Gazinosu, Lido ve Borivaj isimli yerlerin, yabancı adlı sinemaların arz-ı endam etmesi yıkar Yahya Kemal'i. Üstad, yıllar önce şehitlikleri dolaşırken Şehzadebaşı'nda 18 Seğmenler Mezarlığı'ndan bahsediyor, fetih sabahı şehit düşen ve oraya gömülen 18 sekbandan. Bu mezarlığın mutlaka muhafazası lazımdır, der, sonra Bahçekapısı'nda, üzerinde İzzet Molla'nın kitabesi bulunan türbede iki şehit mezarı, bunların da muhafazası lazımdır, der.
Tarihçi Camille Julien'in bir sözü Yahya Kemal'e yeni bir ufuk açtı: "Fransa toprağı bin yılda Fransız milletini yarattı." Bu cümle Yahya Kemal'in tarih felsefesinin formülü oldu ve bunu Türk tarihine uyguladı. Böylece Ziya Gökalp'in daha çok ırki değerlere dayanan görüşü yerine milli tarih kavramını nihai vatan edinilen topraklar üzerinde başlatmış oldu. Bugünkü Türk milleti ile Anadolu toprağı arasında bir medeniyetin yoğrulmuş olduğuna inanıyor, Türkler 'in Anadolu'ya geldikten sonra ortaya koydukları yeni medeniyeti ve bu medeniyeti meydana getiren unsurları tanımak gerektiğini kabul ediyordu.
Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum; Her lâhza bir alev gibi hasretti duyduğum. Kalbimde vardı "Byron"u bedbaht eden melâl Gezdim o yaşta dağları, hulyâm içinde lâl... Aldım Rakofça kırlarının hür havâsını, Duydum, akıncı cedlerimin ihtirâsını, Her yaz, şimâle doğru asırlarca bir koşu... Bağrımda bir akis gibi kalmış uğultulu... Mağlûpken ordu, yaslı dururken bütün vatan, Rü'yâma girdi her gece bir fâtihâne zan. Hicretlerin bakıyyesi hicranlı duygular... Mahzun hudutların ötesinden akan sular, Gönlümde hep o zanla berâber çağıldadı, Bildim nedir ufuktaki sonsuzluğun tadı! Bir gün dedim ki "istemem artık ne yer ne yâr!" Çıktım sürekli gurbete, gezdim diyar diyar; Gittim son diyâra ki serhaddidir yerin, Hâlâ dilimdedir tuzu engin denizlerin!
Bu duygularla Türkiye'ye dönen Yahya Kemal, şiirde Türk klasik devrinin sesiyle örnekler vermeye başladı. Eski Şiirin Rüzgârıyle kitabındaki şiirlerinin büyük bir kısmı bu yılların arayışıdır. Bir taraftan da Peyâm-ı Edebî (1919), İleri (1919-1921), Tevhîd-i Efkâr (1920-1921), Pâyitaht (1921) Yarın (1921-1922), gazetelerinde tarih ve edebiyata dair görüşlerini makaleler halinde yayımlıyordu. Bundan bir müddet sonra Anadolu'da başlayan Millî Mücadele hareketlerini de aynı gazetelerde ve Dergâh (1921) mecmuasında çıkan yazılarıyla destekledi. Sonraki yıllarda önceki makaleleri Edebiyata Dâir, ikinciler ise Eğil Dağlar kitapları içinde yer aldı.