Arama

10 maddede "Han Duvarları"ndan "Zindan Duvarları"na Faruk Nafiz Çamlıbel

Şiirimizde çığır açan Faruk Nafiz Çamlıbel eserlerinde, doğal güzellikleri ve misafirperver insanlarıyla kaleme alınmamış bir destan gibi olan Anadolu'yu işledi. Milletimizin son bir asırlık macerasına hayatı ve kalemi ile şahitlik eden büyük şair, edebiyatımızda yeni bir dönemin başlamasını sağladı. Vefatının yıl dönümünde Faruk Nafiz Çamlıbel'in edebiyat serüvenini sizler için derledik.

  • 6
  • 12
"Memleket edebiyatı”nın ilk bildirisi
Memleket edebiyatının ilk bildirisi

Akıcı ve yalın bir dil kullanan Faruk Nafiz, Türkçe olan sevgisini "Ana Dili" adlı şiirinde şöyle açıklar:

"Hangi sözlerle ninem gönlünü açmışsa bana,
Ben o sözlerle gönül vermedeyim sevgilime.
Sözlerim ninni kadar duygulu olmak yaraşır,
Bağlıdır çünkü dilim gönlüme, gönlüm dilime."

Anadolu'nun eşsiz güzelliklerine kendine adayan Faruk Nafiz, bu sanat anlayışını 1926 yılında bir beyannâme haline getirdi. Hayat mecmuasında yayımlanan Sanat şiiri, "memleket edebiyatı"nın ilk bildirisi olarak kabul edildi.

Bildiri niteliğindeki bu şiirinde, Batı edebiyatı ve onun tesirlerini reddetti. Topluma, Anadolu'ya yönelmeyi esas aldı. İstanbullu aydın ile halk arasında olumlu bir ilişkinin kurulması gerektiği belirtilirken Batı hayranlığı ve taklitçiliğini eleştirerek bunlar karşısına Anadolu insanı ve kültürünü çıkardı.

…"Başka sanat bilmeyiz karşımızda dururken
Yazılmamış bir destan gibi Anadolu'muz
Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken
Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz"

Faruk Nafiz'in bu şiirine göre Batı'nın taklidini yapan İstanbul aydınları "düz caddelerde, ilk çağ tapınaklarında, opera ve bale salonlarında, klasik müzik konserlerinde ve müzelerde heykellerden…" zevk alır. Fakat kendileri ise "Anadolu'nun doğasından, sülüs yazılı ve çinili mimari eserlerimizden, halk oyunlarımızdan, yaralı halkımızın derdine derman olabilmekten, Anadolu insanının yiğitliğini konu edinen türkülerinden ve efsanelerden…" zevk alırdı. Bu duyguları temel alan bir edebiyat oluşturmaya niyetlendiklerini belirtir.

Behçet Kemal Çağlar ile Cumhuriyet'in onuncu yılında, bağımsızlık mücadelemizi, on yılda neler yaptığını ve gelecek hedeflerini anlatan bir şiir yazdı. Bu dizeler, Onuncu Yıl Marşı olarak kabul edilip bestelendi.

"Çıktık açık alınla on yılda her savaştan;
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan;
Başta bütün dünyanın saydığı başkumandan,
Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan."

Faruk Nafiz, aynı yıllarda kendisi gibi hece vezniyle yazan Enis Behiç, Yusuf Ziya, Halit Fahri ve Orhan Seyfi ile birlikte "Beş Hececiler" adı verilen grup içerisinde anılmaya başlandı.

  • 8
  • 12
800'den fazla mizahi şiir kaleme aldı
800’den fazla mizahi şiir kaleme aldı

Ciddi bir mizah yönü olan Faruk Nafiz'in, Çamdeviren, Akıllı Ozan, Kalender ve Deli Ozan takma adları ile yazdığı şiirleri, Karikatür ve Akbaba dergilerinde yayınladı. 800'den fazla mizahî şiir yazdı.

Şairliği ile tanınan Faruk Nafiz'in, tiyatro ve roman alanında da çok sayıda eseri vardı. Şair, şirinin formülünü de şu şekilde verdi:

"Varsın, seni ömrünce azabın kolu sarsın,
Şair! Sen üzüldükçe ve öldükçe yaşarsın!"

  • 9
  • 12
“Han Duvarları”ndan “Zindan Duvarları”na
Han Duvarlarından Zindan Duvarlarına

1946'da siyasete atılan Faruk Nafiz, 1960'a kadar Demokrat Parti İstanbul milletvekili olarak TBMM'de görev yaptı. 27 Mayıs 1960 ihtilalinin ardından tüm milletvekilleri ile birlikte bir süre Yassıada'da, daha sonra da Celal Bayar ve diğer DP milletvekilleri ile birlikte Kayseri Kapalı Cezaevi'nde tutuklu kaldı.

16 ay sonra aklanarak serbest kalsa da artık onun için siyaset dönemi kapanmıştı. Yassıada'da arkadaşlarıyla birlikte yaşadığı baskıyı "Zindan Duvarları" adlı bir şiir ile anlattı.

Han duvarlarından zindan duvarlarına

  • 10
  • 12
Yassıada'da geçirdiği zor günler
Yassıada’da geçirdiği zor günler

Yassıada, diğer milletvekilleri gibi kendisi de pek çok baskıya maruz kaldı. Uzun yıllar sanatı ve milletvekilliği ile halka hizmet etmesine karşın mahkeme karşısında hesap vermek zorunda bırakıldı. "Mavi bir gölde elem katrası" olarak tanımladığı Yassıada'da yaşadığı sıkıntıları, ömrü boyunca elinden düşürmediği kalemiyle anlattı. Zindan Duvarları işte bu zor günlerin bir ürünüydü.

Hapis kaldığı süre içinde yaşadıklarını topladığı Zindan Duvarları, iki bölümden oluşur. "Adadan Kıtalar" adlı birinci bölümünün başında "kader ve keder birliği ettiğimiz arkadaşlarımızın aziz hatırasına" ifadesi yer alır.

"Ölümle Kalım Arasında" adlı ikinci bölüm ise kendisi ile beraber yargılanan bir dönem Milli Eğitim ve Adalet Bakanlığı görevlerini yapan Celal Yardımcı'ya ithaf etti.

Gece zindanda Yusuflar sıralanmış yatıyor,
Yüzlerinden okurum sapsarı rü'yâlarını...
Kimi sehpâda görür kendini, çarmıhta kimi,
Ve ararlar yine zindandaki dünyâlarını...

Evler yıkılır, köyler olur hâk ile yeksân,
Virân yeri birkaç yıla varmaz onarırlar.
Yalnız şu gönül mülkü harap olmaya görsün;
Tamire yetişmez onu dünyada asırlar.

Yassıada'ya dair özel hatıralar

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN