Arama

Ahmet Mithat’ın Beykoz’u

"Dünyanın en güzel şehri İstanbul, İstanbul'un en güzel yeri Beykoz, Beykoz'un en güzel yeri benim yalının olduğu yerdir" diyen Ahmet Mithat Efendi, yazdığı otuzu aşkın romanıyla Türk edebiyatının en velud yazarları arasındaki yerini aldı. Önemli bir Tanzimat aydını olan Ahmet Mithat, romanlarında sunduğu canlı tasvirlerle dönemin İstanbul'unun sosyal ve kültürel hayatını romanlarına taşıdı. Bilhassa ikamet ettiği bölge olması ve yazarın çok sevmesi bakımından Beykoz yazarın romanların ayrıcalıklı bir konumdadır. Peki, İstanbul'un en güzide semtlerinden biri olan Beykoz, Ahmet Mithat'ın romanlarında nasıl yer aldı? Şayet hazırsanız, 19. yüzyılın Beykoz'una doğru bir yolculuk sizleri bekliyor…

Ahmet Mithat’ın Beykoz’u

"Sermaye Yemişçi Arap'tan olmak üzere bunlar fındık almaya Trabzon'a gittiler ve oradan fındık alıp kıyı sıra ta Beykoz'a kadar inerek sattılar. Yemişçi Arap, Anadolu Hisarı'na kadar inmişti. Fakat daha aşağıya inmeyip yine Trabzon'a doğru yol verdi. İkinci defasında beş bin kıyye kadar fındık ile Yemiş İskelesi'ne yanaştı. Elhasıl fındık ticareti karlı mı geldi ne oldu? Bu seferi birkaç defa tekrar eylemişti."

  • 7
  • 13
“Felatun Bey ile Rakım Efendi” romanı
Felatun Bey ile Rakım Efendi romanı

Ahmet Mithat'ın en çok bilinen romanlarından Felatun Bey ile Rakım Efendi'de ise Andı'nın ifade ettiği gibi, Beykoz bir uzaklık ölçütü olarak ele alınmıştır. Rakım Efendi'nin ailesi ile birlikte çıktığı bir Kağıthane gezisi sırasında kendilerini gezdiren kayıkçı Osman Ağa ile yaptığı konuşmada, Beykoz yine sur içi İstanbullusu için adeta bir uzaklık ölçütüdür:

"Osman Amca: -Pekala, olur efendim! Niçin olmasın? Kayık altımızda değil mi? Kolda da kuvvet çok. Dolaşır dolaşır da, canımız sıkılırsa Eyüp Sultan' a kadar gideriz.
Rakım:-Aferin Osman Amca!
Osman Amca: -Sen Osman Amcanın sakalında kır görüp de ihtiyar olmuş mu zannediyorsun? Buradan başlasam, soluğu Beykoz'da alırım."

  • 8
  • 13
“Çengi” romanı
Çengi romanı

Çengi, Mithat Efendi'nin büyücü anne Saliha Molla ile aklını yine aynı işlerle meşgul eden oğlu Daniş Çelebi'nin başından geçen olayları konu edinen romanıdır. Kitabın ana temas batıl inançları toplumdan yok etme isteğidir.

Saliha Molla bir gün, zengin bir adamın konağına, çağrılır. Söz gelimi sengin adamın karısına cinler musallat olur ve bunları başından kovmak Saliha Molla'ya düşmüştür. Saliha Molla oğlu ile birlikte Andı'nın ifade ettiği gibi "uzak" semte yola çıkar:

"Bir yaz günü Beykoz'da bir zatın yine kendisi gibi kibarzade bulunan haremi cin ve peri alametlerinden bir hastalıkla yatağa düşmüş olduğundan efsunlamak için Saliha Molla'yı davet ve celbeylemişlerdi. Saliha Molla birkaç günler Beykoz'da kalmağa mecbur olacağını anladığından ve oğlu Daniş Çelebi'yi ise elinden gelse bir dakika yanından ayırmamak sevdasında bulunduğundan bu defa dahi Çelebi'yi birlikte alıp Beykoz'a götürdü."

Aynı zamanda bu romanda Beykoz'da bulunan Hünkar Köşkü'de ayrıntılı tasvirlerle konu edinilir.

  • 10
  • 13
“Acayib-i Alem” romanı
Acayib-i Alem romanı

Hünkar Köşkü'nün yer aldığı bir diğer roman da Acayip-i Alem'dir. Andı'nın ifade ettiğine göre Romanda, Rusya'daki "Terem" sarayından bahsedilirken hemen Beykoz "kasr-ı hümayün" hatırlanır:

"Terem sarayı dahi yekdiğeri üzerinde mebni dört kat bir bina-yı refı' olup Beykoz kasr-ı humayünu gibi her katı yükseldikçe mikyası küçültülmüş ve nihayet dördüncü katı yalnız bir yüksek odadan ibaret kalmış olduğu için ona bu isim verilmiştir."

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN