Arama

Ahmet Semih Mümtaz'ın Eski İstanbul Konakları kitabından alıntılar

Ahmet Semih Mümtaz'ın çeşitli gazete ve dergilerde kaleme aldığı yazılar genelde, yakın tarihle ilgili birçok bilgi ve hatırayı içerir. Bu eseri ise eski İstanbul'un konak yaşantısına ait yazılarının derlenmesinden oluşur. Bugün artık tarihe karışıp hayal olmuş eski konaklardaki üç kuşağı bir arada tutan gelenekler, kadın ve çocukların dünyası, eski İstanbul'daki ünlü paşa konaklarıyla ilgili bilinmeyen anılar, akıcı ve hoş bir anlatımla okuyucuya sunulur. Sizler için Ahmet Semih Mümtaz'ın Eski İstanbul Konakları kitabından alıntıları derledik.

"Konakların kalabalığı şöyle bir tarife girebilir: Evvela ev halkı, sonra hanegî, yani eve misafir olarak gelip gitmesini bilmeyenler; hakiki dostla ahbaplar ve âşinalar; konu komşu ve ekseriya davetlere gelen davetliler... Ve bunların arasına kabul edilen gençler... Bu kalabalıklar çok neşeli olurdu. Neşeli haberlerle güzel sözler ve bazen de sazlar; değil evin, mahallenin havasını tasfiye, gam ve kasaveti defederdi. Böyle günlerde ve hatta adi günlerde misafirlerin huzurunda yahut sokaktan eve girer girmez duyulmuş fena bir haber varsa onun birdenbire hele ihtiyarlara söylenmemesi bize edilen tembihlerin başında gelirdi. Böyle dikkatsizlikler "lâ-yecuz"dur denilirdi."

"Kimsenin canının sıkılması diye bir mevzu hatırlamıyorum. Herkesin müspet bir işi, meşgalesi vardı. Ziyaretler de sıralı ölçülü idi. Konakların birer israf yuvası olduğu da doğru değildir. Bu büyük yapılarda birçok masraflar müşterek olduğu için, hayat daha iktisadî idi. Her evin büyük hanımı, geçim mesuliyetinin ağır yükünü omuzlarına alır, bunu zevk ve muvaffakiyetle yapardı."

"Mevsimler, başka başka dünyalar getirirdi. Fakiri, zengini, orta halis bu hayat nizamını dışında değildi. Herkes kendi haline göre idi. *Tecessüs hem ayıp, hem günahtı. Servet tezahürleri ve gösterişlerini hoş görmemek, hatta bunlara rastladıkça mâni olmak, İslâmî bir ananeydi. Kendini bilen, zaten böyle hafiflikler yapmaz, yapamazdı. Bu telakki münhasıran hariçte değildi, evlerin içinde de aynı idi."

*Tecessüs: Bir kimsenin öğrenilmesini istemediği özel durumunu merak etme, araştırıp soruşturma anlamında ahlâk terimi.

"Misafir yatak takımlarını muhafaza eden odalarındaki dolaplar hesapsızdı. Ve bu misafirlere yetişmek için ayrıca bir servis ekibi vardı: Yatakçı baş kalfaları ve maiyeti gibi... Bunları doyurmak da bir mesele idi. Hemen her büyük bir kalfanın odasına tahsis edilmiş tablalar, birkaç tane misafir sofrası, hanımefendinin yemek odasındaki muhteşem sofra ve her takımda altı yedi türlü yemek; sabah akşam kurulan sofralarda ev halkına ve misafirlere takdim olunurdu. Bu da vardı; bu yemekler kemal-i neşe ve inşirahla ekl olunurdu. Hele Zeynep Hanımefendi'nin bir âdeti vardı: Yemeğe otururken ve kalkarken eller açılır, Cenab-ı Hakk'a şükredilirdi."

"Bebek'te güzel kayıkhaneler de vardı. Bazıları yalıların alt katlarında, bazıları da Bebek Koyu'nda yerleşmişlerdi ve şuna buna ait idiler. Oracıkta bazı ufacık yalılar vardı. Soğancızade Ali Bey'in yalıcıkları hep burada idiler ve meşhur bostanın ön tarafındaki kıyılarda bina edilmişlerdi."

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN