Ara Güler'in kaleminden Sait Faik
Dünyaca tanınan ve fotoğraf makinesiyle sayısız önemli ismin fotoğrafını çeken Ara Güler, edebiyat dünyasından birçok ismin de arkadaşıydı. Özellikle gençlik dönemlerinde Sait Faik ile yolları kesişmiş, onunla birçok anı biriktirmişti. Ara Güler'in Sait Faik için söyledikleri o dönemin edebiyat ve sanat dünyasına da ışık tutar nitelikte. Cağaloğlu ve Beyoğlu'nun Ara Güler tanımından, Orhan Veli ve Sait Faik'in iç dünyalarına kadar birçok mühim detay bu satırlarda yerini alıyor.
Giriş Tarihi: 15.04.2019
09:59
Güncelleme Tarihi: 15.04.2019
10:09
Günlerden bir gün bu Tevhid Bilge operetinin bir akşam gösterisi olacaktı Kınalıada'da. Saim Hoca hepsini toplamış; Sait'i, Orhan'ı, Arad'ı ve beni de unutmamış. Tiyatrodan önce erken bir vapurla adaya geçmiştik. Tiyatro grubunun gelmesine daha birkaç saat vardı. Cepteki paralar hesaplandı, bir yerlere gidilebilirdi. Tiyatro takımı gelince Saim Hoca ile ben iskelede grubu karşılamaya gittik. Tevhid Bilge hemen yanımıza yaklaşarak Orhan ile Sait'i sordu. "Geldiler." dedik. Kınalıada'nın meydanında camekanlı, tahta bir lokanta vardı. Bir de küçük bir sahnesi vardı bu lokantanın. Temsil orada verilecekti. Grup hazırlanadursun, biz Orhan, Sait ve Arad'ı bıraktığımız yere yollandık. Daha ulaşmadan Arad karşıma çıktı, biz sormadan: "Nerede bunlar? Bütün çarşıyı dolaştım, bulamıyorum." dedi. Oyun başlamıştı. Bizse -Arad, Saim Hoca ve ben- onları aramaya koyulduk. Ama bulamadık. Bir ara Arad öfkelenerek "Bunlar böyledir işte. Kalabalıktan, insandan korkarlar. "Muhakkak ekmişlerdir bizi." dedi.
Ertesi gün durum meydana çıktı. Kalabalığı, tiyatro grubunun vapurdan inişini görünce Orhan'la Sait hemen tüymeye karar vermişler. Aynı vapurla bize görünmeden sıvışıp Kınalıada'dan Burgaz'a geçmişler. Bunun nedenini zaten herkes biliyordu. Çünkü Orhan da Sait de iyi tanımadıkları, samimi olmadıkları herkesten kaçarlardı. İkisi de utangaç yaratıklardı vesselam. Sait bunu dengeleyemediği için hep sertliğe özenirdi. Kimi vakit hoşlanmadığı bir konu açılınca kızar, azarlar, hatta karşısındakini tokatladığı bile olurdu.
AMERİKA'DAN ÖDÜL ALAN İKİNCİ TÜRK
1953'te Sait Faik, ikinci Türk olarak Amerika'daki Uluslararası Mark Twain Derneği'nin onur üyeliği payesini aldı. Bu kadarı küçük bir haber olarak gazetelerde çıktı çıkmasına ama yukarıda da söylediğimiz gibi, sanatçılar gazete sütunları için pek çekici bir konu değildi. Oysa bundan önceki Mark Twain üyeliği ilk Türk olarak Atatürk'e verilmişti. Şimdi ikinci Türk de Sait oluyordu. Aradan yıllar geçti, bugüne kadar başka hiçbir Türk bu onura layık görülmedi. Bir süre sonra bunun sertifikası geldi. Sait bana getirdi. "Bir fotoğrafını çek, birkaç tane bulunsun." dedi. Sait'in ölümünden sonra birkaç kopya daha yaparak Sait Faik Müzesi olan Burgaz adasındaki evine armağan ettim. Kendisi bu olay için özetle şöyle yazmıştı:
KÜÇÜK BİR HİKAYECİNİN ÖDÜLÜ
"Bana Mark Twain Cemiyeti fahri üyeliği verildi, Dünya edebiyatına ettiğim hizmetten ötürü. Birçokları gibi ben de şaşırdım. Dünya edebiyatına hizmet filan etmediğimi söylememe ne hacet. Bu, üyelik verilmesi için uydurulmuş nazik bir sebeptir, sanırım.
Atatürk'ten sonra benim üye olmam benim için ne büyük şereftir. Bir milletin yetiştirdiği en büyük çocuğu ile o milletin kendi halinde bir küçük hikayecisinin Amerika'da bir cemiyette buluşmaları küçük hikayeci için ne bulunmaz şerefli bir fırsattır..."
BABAMIN ECZANESİ OLDUĞUNU BİLMİYORDU
Hastalığının yeni başladığı yıllarda babamın Beyoğlu Hacopulo pasajındaki eczanesine gelir, kalfamıza iğne olurdu. Ama Sait bu eczanenin babamın olduğunu bilmezdi, ben de hiç söylemedim.