Aşık Veysel'in hayatı hakkında bilinmeyenler
Bir nesil onun dizeleriyle sevmenin ve sevilmenin güzelliğini anladı. Bağlamasıyla türkülerini yediden yetmiş yediye herkese sevdirdi. Aşık Veysel, derdine sazını ortak eden, tüm zamanların en büyük ozanlarından biriydi. Kimi zaman doğaya kimi zaman insanlığa kimi zamansa hayata dair sitemlerini ince ince işledi. Hiçbir zaman kalbimizden ve hafızalarımızdan silinmeyecek büyük ozanımızı saygı, sevgi ve rahmetle anıyoruz.
Giriş Tarihi: 20.03.2020
15:56
Güncelleme Tarihi: 25.10.2021
08:41
Aşık Veysel'in saz çalma hikayesi
📌 Veysel'in saz çalma hikâyesi bilinen âşıklık geleneklerinden çok farklı. Onun saza başlama nedeni tamamen geçim derdi nedeniyle olur. Bu nedenle ilk yıllarında pek umut görünmez saz çalma hususunda; ancak 15 yaşına geldiğinde öğrenir. İşte kendi anlatımıyla Âşık Veysel'in saz ile tanışma anı:
"Ben, henüz on – on bir yaşlarına değmiştim... Babam, benim için düşünürdü: 'Bu çocuk, biz ölenden sonra ne olacak, kim bakar?' diye. Babam bana, üç telli bir saz getirdi. Elime verdi. 'Bu ne baba?' dedim. Babam: 'Oğlum, bu bir sazdır,' dedi. Elime aldım, bir iki evirdim çevirdim. Sonra, 'Baba, bu ne olacak?' dedim.
"Oğlum, biz ölürsek sana kim bakar?"
Babam da: 'Oğlum, bu sana bir eğlence, çalıp öğreneceksin' dedi. Köyümüzde Molla Hüseyin diye bir komşumuz var. Molla Hüseyin, güzel bağlama çalar. Babam, sazımı ona götürür, düzen ettirir getirir. Molla Hüseyin, beni çok sever. O güzel güzel Çamşıhı havaları çalar, ben dinlerim...
Saz öğrenme merakım arttı amma, bir türlü öğrenemiyorum. Hüseyin Dayının yanından ayrılınca sazı bir tarafa atıyorum. Rahmetli babam saz öğrenmemde ısrar ediyor; hatta beni dövüyordu. 'Oğlum, biz ölürsek sana kim bakar?... Mutlaka seni bir sanat sahibi etmek istiyoruz. Sen ise sazdan başka ne iş yapabilirsin? Çift süremen, tohum ekemen, ekin biçemen... Bunu öğrenirsen, köy odalarında, toplantılarda, kahvelerde çalarak ekmek paranı çıkarırsın' dedi. Ondan sonra saza ısındım; çalmağa başladım. Teli kırılırsa, doğru Hüseyin dayıya koşardım."
Çocuklarına isimleriyle hitap ederdi
Şu geniş dünyaya sığmayan gönül Şimdi bir odaya kapandı kaldı Bir dakka bir yerde duramaz iken Oturduğu yerden kalkamaz oldu
📌 Veysel çocuklarına isimleriyle hitap ederdi bazen de 'kuzum, canım' diye ilaveler yapardı. Sessizce yanından süzülürken bile hangisinin olduğunu anlar, ismini söylerdi. O günlerde köyde gördüklerinden aklında kalanları hep sorardı. 'Yolun karşısında şu çalı vardı, filan yerde şu taş vardı, hálá duruyor mu' diye sorardı.
📌 Âşık Veysel şiirlerini gece yazardı. Gündüzleri ise çoğu zaman ya uyurdu ya misafirleriyle konuşurdu. Yemeklerden en çok kuru fasulyeyi severdi. Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi'nde yatarken bile ona özel kuru fasulye yaparlardı. Radyo dinlemeyi çok severdi bu yüzdendir radyosu hep başucunda dururdu. Haberlerin hiçbirini kaçırmazdı.
10 maddede Aşık Veysel hakkında az bilinenler
Yakın ve uzak çevresinden hiçbir zaman kopmadı
📌 Âşık Veysel, kibirli bir adam değildi. Türkiye çapında ulaştığı şöhret, onu, yakın ve uzak çevresinden hiçbir zaman koparmadı. Kelimenin tam anlamıyla bir halk adamıydı. Siyasi bir rengi olmayan toplantılara katılır, çalar, söyler, kendisini dinletmesini bilirdi. Kibirli olmamakla birlikte bir köşede unutulmasına da katiyen katlanamazdı.
📌 Davet edildiği meclislerde söz biraz uzadı mı, Veysel elini masaya birkaç defa vurarak sesini yükseltirdi: "-Efendiler! Biz yiyip içiyoruz amma saz acından ölüyor!" Sonra sazını bağrına basar, o tamamen kendine has özelliğiyle Sivas ağzına güzellik kazandırıp çalıp söylerdi.