Asrın Sorusu: Garplılaşmanın neresindeyiz?
Son iki yüzyıldır birçok alanda gelişimi etkileyen "Garplılaşma" meselesi, üzerine en çok kalem oynatılan konulardan biri olmuştur. Felsefe, psikoloji, sosyal antropoloji ve sosyoloji gibi ilim alanlarında disiplinlerarası çalışmalarıyla tanınan Mümtaz Turhan da bu konuda çalışan yazarlardan biridir. "Garplılaşmanın Neresindeyiz" adlı eseriyle okurlarına Batılılaşma meselesine farklı perspektif sunmuştur.
Giriş Tarihi: 18.07.2023
16:14
Güncelleme Tarihi: 20.07.2023
09:40
Asrın Sorusu: Garplılaşmanın Neresindeyiz?
🔸 Mümtaz Turhan'ın 1950'li yıllarda kaleme aldığı "Garplılaşmanın Neresindeyiz" adlı kitabının önsözünde, Türkiye'de bazı aydınlarda şahit olduğu aşağılık kompleksiyle beraber kemikleşmiş Batı hayranlığına karşı ve halkın kendine olan inancını kaybetmesindeki derin hüznü ortadan kaldırmayı amaç edindiğini belirtir.
🔸Turhan, eseri yazarken ilk bölümde dava meselesine yer verir. Sonraki kısımlarda da bu dava çerçevesinde tarihi, psikolojik ve içtimai analizlerin yer aldığı görülür.
🔸 Yazar, Osmanlı'nın son dönemi ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında birçok değişime tanıklık eder. Büyük bir savaştan çıkmış, yaralarını yeni saran ülkenin ilerleyebilmesi için dünyadaki gelişmeleri takip etmesi şarttır. Tam da bu noktada Turhan, dava meselesine dair tarihi, psikolojik ve içtimai analizler yapar.
🔸 Kitaba adını veren bölümde Garplılaşmanın manası ve bu hususta insan unsurunun ehemmiyetine dair görüşleri yer alır. Turhan'a göre Garplılaşma sorununa hem aydınların yaklaşımı hem de eğitim can suyu olacaktır.
🔸 Garplılaşma hareketinde bazı yazarlarda yoğun bir şekilde aşağılık kompleksi görülür. Öyle ki Türklerin göçebe bir toplumdan gelmesi hasebiyle medenileşmenin imkansız olduğu, Batı'daki gelişmelerin en az 200 yıl geride kalınacağını savunacak kadar akıl tutulması yaşamışlardır.
Endülüs'ün İncisi: İbn Hazm
🔸 Diğer kesim yazarlar ise Garplılaşmak için Hristiyan medeniyetinin benimsenmesini önerir. Bunun için eski Yunan ve Latin kaynaklarına inilmesi gerektiğini savunur.
🔸 Garplılaşma hakkındaki bu fikir kargaşasını Mümtaz Turhan şu görüşüyle çürütmüştür:
"Ne göçebe toplumdan olmamız ne de Müslüman bir millet olmamız bizim gelişmemize engel olmamıştır. Tarihe bakarsak Türkler atı evcilleştirme ile çok farklı yerlere akınlar yapmış, birçok farklı millet ve topluluklarla erkenden tanışmış, ilişkiler kurmuştur."
🔸Tarihte birçok büyük devletin kurucusu Türkler olmuştur. Osmanlı gibi büyük bir imparatorluğun ömrünü meşhur alim İbn Haldun dahi en fazla 120 yıl, 3 nesil olarak kayda almışken Osmanlı bunu çoktan aşmıştır.
🔸 İmparatorluğun 6 asır varlığını sürdürmesi ilk Türk beyliklerinden, Selçuklulardan gelen bir kültürel hafıza aktarımı sayesinde olmuştur.
🔸 Bu hafıza aktarımında İslam'ın çokça tesiri olmuştur. İslam, dünyanın en yüksek medeniyetlerini inşa etmiştir. Bunun izleri de Bağdat'ta, Semerkant'ta, Buhara'da, Endülüs'te ve İstanbul'da halen görülür. Ayrıca Turhan, bazı yazarların iddia ettiği gibi din gelişmeye engel ise Japonya ve İskandinav ülkelerini nasıl açıklamak gerektiğini sorar.
🔸 Kısaca gerek tarih gerek sosyaloji delillerle sunar ki bir kültürü bırakıp diğerine iltisak olmak gelişmeyi getirmez; mühim olan taklitçilikten sıyrılıp iki kültürü terkip edebilmektir. Bunu yaparken de kendi kültür kodlarını tahrip etmemektir.