Attila İlhan'ın şiirlerinin yazılışındaki nedenler
Şiirseverlere yeni ve farklı ufuklar açarak Türk edebiyatına damga vuran Attila İlhan, 80 yıllık ömrüne 56 kitap ve 6 senaryo sığdırdı. Bir dönem müstear isimlerle edebiyat hayatını sürdürdüğü için Türk edebiyatında "Kaptan" lakabıyla anılan İlhan'ın bugün, vefatının 14'üncü yılı... Ölüm yıl dönümünde İlhan'ın şiirlerinin yazılış nedenlerine değindik.
Giriş Tarihi: 10.10.2019
09:17
Güncelleme Tarihi: 14.06.2020
23:29
Şiir, kötümser hava içinde yazılmıştır.
"Pek yayınlanmamış bir şiir ama ne zaman okusam etkilenirim. 50/55 yıllarının ağır baskısı altındayız, siyasal eylemi bırakmışım, mezun olmama ( hem de pekiyi dereceyle) pek bir şey kalmadığı halde, fakülteyi boş veriyorum. Şiirlerimi yayımlayacak dergi yok. İstanbul'da, şimdi hangisinde olduğunu unuttuğum, bir pansiyonda kalıyorum. Şiir, kötümser hava içinde yazılmıştır. Şimdi, ilk mısralarının yazıldığı anı görür gibiyim: Osmanbey'den Harbiye'ye yürüyorum. Hafif yağmur çiseliyor."
Kaldığı otelde bir konservatuvar öğrencisinin söylediği ünlü arya nedeni ile yazılmıştır. Şöyle anlatır:
"Paris'e ilk gidişimizde, biz üç kişiydik. Bunlardan birisi kardeşim Cengiz'di. Üniversitenin ikinci yılında koptuk gittik. Cengiz oradaki zorlukları, özellikle öğretiminin aksayacağını anlayınca çok kalmadı, döndü. Ben, öteki arkadaşım Mırç (asıl adı Cahit Güçbilmez) ile oralarda kaldım. Kaldığım otelde bir konservatuvar öğrencisi var. Sık sık, Rigoletto'dan ünlü aryayı söyler. Oysa lise yıllarında İstanbul'da , sanırım Saray sinemasında ( belki de Şark sineması) seyrettiğimiz ünlü Rigoletto filminden beri kardeşim Cengiz, aramızda bu aryayı en güzel söylemekle ün yapmış. Oğlan şarkıya başladı mı kardeşimi hatırlıyorum.
Mırç, Paris yolculuğunun öteki fedaisi. Abbas Yolcu'da uzun boylu anlatmışımdır."
İlk Paris yolculuğundan sonra yazılmıştır.
"Zira Ankara vapuru ile Batı Akdeniz seferini yaptığım okuyunca anlaşılıyor. Dahası şiirin içinde 'sevgilim' diye anette'ten söz ediyorum, onun 'kırmızı kuşlarla süslenmiş yün eldivenlerinden'. Anette'ten 'Abbas Yolcu'da da söz etmiştim. Polonyalı bir mültecinin kızıydı. Alliance Française'de tanışmıştık. Soğuk kış geceleri Luxemburg Bahçesi'nde dolaştığımızı hatırlıyorum. Işıklar mavi bir sis içinde yüzerdi.
Şiirde alttan alta bir toplumculuk havası esmektedir. Öyle ki bu yüzden Yaşar Nabi'nin şiiri de yayımlamadığını hatırlar gibiyim. 'Örsün ve kerpetenin şairi olmak', o günlerde, son derece belalı bir şeydi."
Şiirin ilk bölümü İstanbul, ikinci bölümü İzmir Limanı üzerindedir.
"Liman konusu beni çekiyor. Bir kere çocukluğumun filmlerinden dolayı, ayrıca 'şehir' gerçeğinin en renkli, en önemli kesimlerinden birisi olmasından. Ben ki genç kuşağın, 'şehir'i şiirleştirmeye çalışan ilk ozanlarından biriyim. Liman'ı es geçemezdim. Şiirin ilk bölümü İstanbul, ikinci bölümü İzmir Limanı üzerindedir. Ama geride 'dünyayı görmeye gitmek' teması açıkça duyumsanır."
"Tatyos, 'feleğin sillesini yemiş' bir adamdı" diyen İlhan şöyle anlatır öyküsünü:
"Tatyos Tatyosyan'ı Ankara vapurunda tanıdım. Şiirde anlattığım gibi Tatyos, 'feleğin sillesini yemiş' bir adamdı. Hem Türkiye'de hem de Fransa'da ezilmişti. Yol boyunca, kıç güvertesinde uzun uzun çene çaldığımızı hatırlarım. Dehşetli korkuyordu. Onu yüreklendirmeye çalışmıştım. Neticede Galata rıhtımında ikimizi de polisler aldı götürdü. Kurtulduktan epeyce sonra annesinden bir mektup aldım. Tatyos'a yardımcı olduğum için bana teşekkür ediyordu. Niye kaybettim acaba o mektubu?"